Yeni yıla yeni motto: Kendi değerini bil!
Bu yıl eşikte mütereddit durmayıp, erişilebilir yeni yıl kararları almaya karar verdim. Bu kendime yazdığım reçeteyi geçmiş altı ay içinde de uygulamaya koydum.

“Gül ağacı canınızı yakarken sizde ihanete uğramışsınız gibi bir his bırakır. Isırgan otunun dalamasından bu ihanet hissi geçmez.”

Kıymetli hazirun, siz bu yazıyı okurken yeni yıla gireli bir hafta olmuş olacak. Şu anda okuduğunuza göre bu yıl da bir haftadır hayattasınız, tebrikler. 2023 yılına girmenin 2022’den kaçarak çıkmak gibi bir anlamı vardı bencileyin. Geride bırakmak istediğimiz bizden koca bi ısırık almış bir enflasyon canavarı, eeeyyy ünlemesini artık duymak istemediğimiz canavarın Doktor Frankestein’ı, sakal uzatarak dindar olduklarına inanan sübyancı ademoğulları, geçmiş kahramanlara tapınmaktan başka numarası olmayan sahte bezirganlar, Voldemort’a can veren karanlık ruhlar, ruh emiciler, ciğer tüketiciler ve bunlarla uğraşırken küçülen BİZ vardı. Evet, en çok da kendimize dair bir şeyleri bırakmak istedik eşiğin diğer tarafında. Tüm bunlara katlanan, ses çıkaramayan o umutsuz zombiyi.

2022’ye girerken şöyle yazmışım:

“Eşikte mütereddit durmayı seviyorum. Yapabileceğimi hayal etmeyi yapamadığımı görmeye yeğ tutuyorum. Onun için dolabımda hâlâ 38 beden kıyafetler duruyor.

Babil’de Roma’da böyle Janus eşikleri var. Ocak, yeni başlangıçları dört gözle bekleyen ve derinlemesine düşünmek ve çözüm bulmak için geriye bakan iki yüzü olan Roma tanrısı Janus’un adını almış.

Seni zayıflatan şeyleri geride bırakıyorsun. Ben beni şişmanlatan şeyleri geride bıraksam olacak ama hepsi önümdeki çerez tabağında duruyor. Hayranı olduğum bir yazar, mütevazı ya da umutsuz bir biçimde gelecek yıldan yaşadığımız yıl kadar kötü olmaması dışında bir beklentisinin olmadığını yazmış.”

Bu yıl eşikte mütereddit durmayıp, erişilebilir yeni yıl kararları almaya karar verdim. Bu kendime yazdığım reçeteyi geçmiş altı ay içinde de uygulamaya koydum. Birim ölçü karar alıp yanına tik atınca ilerlemek kolay oluyor. Bunlar bu yıl “zayıflıycam” gibi genel başlıklar değil. Çünkü böyle devasa kararlar alıp uygulayamayınca kendime saygım azalıyor. İradesi olan her insanın düşebileceği tuzaklara düşebileceğimi peşinen kabul edip şefkatle kendimi o tuzakların içinden çekip alabileceğim bir tasavvur.

YENİ KARARLARLA ÇOK KARARLIYIZ!

New Year Resolutions ifadesi ilk kez 1813 tarihli bir Boston gazetesinde yer almış: “Yine de yeni yıla yeni kararlar ve yeni davranışlarla başlayacak olanların aralık ayı boyunca benzer alışkanlıklarını ve günahlarını devam ettireceklerini düşünüyorum” diye yazmış yazarı; kendimize karşı bile ne kadar riyakâr olabildiğimizin altını çizerek.

Bu ifadeyle olmasa bile 19. yüzyıldan çok daha önce insanoğlunun sadece kendilerine değil tanrılarına verdikleri böyle yeni yıl sözleri var. MÖ 2000’lerde Babil’de başlayan Yeni Yıl Akiti denilen bu söz verme törenleri, Roma’ya geçince Janus’a verilen sözlerle devam etmiş. 17. yüzyılda verilip de uyulmayan bu yeni yıl kararlarıyla ince ince dalga geçilmeye başlanmış.

İzninizle ben de bu mizahi damar üzerinden kendimle ilgili ayıldığım bazı örüntülerden kurtulmaya yönelik aldığım kararları yazmak istiyorum, belki “Heh, aynısından kaynımda da var!” diyenler olur.

İnsanlar bizim “aferin” piliyle çalıştığımızı fark ettiklerinde bizi parmaklarında oynatıyorlar ya. Misal “Kız senin pırasalı böreğin harika oluyor” dedikleri için ömrümüz el âleme pırasalı börek döşemekle geçiyor. Buna tersten bakalım. Birilerinin bizde eksik/kusur bulmasına tahammül edememekten kaynaklanan yıpranma hali. Ben buna bir arkadaşımın verdiği ilhamla “kırbaçlama sanatı” ismini koymak istiyorum. Şöyle ki, etrafımızda gözlerini kısıp en küçük eksiğimizi söylediklerinde bizim kurmalı oyuncak gibi koşturarak çalıştığımız gören bazı “patronlar” bizi sürekli eleştirileriyle maniple edip bizi kırbaç manyağına çeviriyorlar. Böyle bir manyağa dönüştüğünüzde eşinizin, kayınvalidenizin, patronunuzun, annenizin sesleri karışıp içimizde sürekli eksik bulan bir anons halinde yankılanıyor.

Birinci kararımı açıklıyorum; yaptığımızı hakikate dayanarak yapmak:

Bu eksiği kimse söylediği için değil, gerçek bir eksik olduğu için ben fark ettim ve bir fayda sağlamak istediğim için çalışıyorum. Kendime dışarıdan baktığımda ancak böylece saygı duyuyorum. Hakikatin sesi en büyük “aferin”dir.

İkinci kararım; fazla teşekkürü bırakmak: Gereğinden fazla teşekkür, bizim değerimizde bir erozyona dönüşüp “öteki”ni azdırır. Çünkü gereğinden fazla teşekkür, hak etmediğiniz bir şeyi kabul ettiğinize dair bir mesajla ulaşır muhatabınıza. Yardım talebi olmadan yaşamak zordur ve herkesin bir gün başkalarına yardımcı olacağı peşin bilgisiyle yardım talep etmesi kadar normal bir şey olamaz. Aldığımız kadarını vereceğiz.

Üçüncü kararım; kendimize layık görmediğimiz ihtimamı başkalarına göstermemek:

Başkaları ikişer dilim yerken tek dilime razı oluyorsanız ve ikişer dilim yiyenler çocuklarınız bile olsa onlara geçen mesaj adaletten yoksun bir mesaj olacaktır. Siz fark etmeseniz de bu paylaşım sizin içinizde demlenen bir haksızlık. Bir gün karnınızda büyüyen bu öfkenin nereden geldiğine şaşırabilirsiniz. Kendi diliminize sahip çıkın!

Bu üç kararı bir ülkenin vatandaşı olarak okuyalım:

“Şükret!” kırbacını tanıyalım. Bizi emeğimize ve verdiklerimize körleştiren o kükreyen iktidarı.

İçi istemekle dolu alacaklı insanlar topluluğunun mutsuz karanlığında değil, beslendikçe besleyen debisi dingin bir ırmağın güneşli akıntısında yüzelim. Arada musmutlu bir balık zıplayıp yüzeye çıkarsa yakalayıp dövmeyelim ☺

* [email protected]

Gmrsel: Freepik

İlgili haberler
Uzaktaki, yakındaki… Okullu olmanın tarihi...

Uzaktan eğitime geçtiğimiz, uzaktan eğitimin bin derdiyle de uğraştığımız şu günlerde gelin hem uzak...

Vergisini ödemediğimiz ne kaldı?

Tarih öğretmeni yazarımız Filiz Gür, bitmek bilmeyen, ardı arkası gelmeyen vergiler aleminde tarihi...

Az kalsın mutluymuşsunuz gibi...

Yüzde 61 oranda mutluymuşuz kız kardeşlerim. Bu yazıda bahsi geçen yüzdeliğe dahil değil misiniz? Si...