Uzaktaki, yakındaki… Okullu olmanın tarihi...
Uzaktan eğitime geçtiğimiz, uzaktan eğitimin bin derdiyle de uğraştığımız şu günlerde gelin hem uzaktan eğitimin hem de o çok özlediğimiz yüz yüze eğitimin evveline bakalım. Filiz Gür anlatıyor…

Merhaba kıymetli hazirun, 

Aylardır uzaktan işkence kamplarında kısılıp kalan zavallı analar, babalar, öğretmenler… Bu yazı kalplerinize bir nebze su serpmeyecek, aksine ateşinizi harlayacaksa yol yakınken bu cümlenin sonunda sizi indireyim ben. Çünkü yakından ve uzaktan eğitimin ve de delirtimin tarihçesini masaya yatırmak ve hatta masada bırakmak istemekteyim. Zira benim her şeyim masada. Çayım, ekmeğim, cinnetim… Çünkü bir bakıyorum oğlan tarih dersini aşağı almış Anime izliyor. Hayır, okulda benim denetimim dışında olduğu zamanlar dersleri dinleyip dinlemediğini bilmemenin iç huzuru ne kadar da kıymetliymiş. Böylesi müdahaleye açık bir halde gözümün önünde olunca bir de engel olamamanın suçluluk duygusuyla nasıl başa çıkayım?

EĞİTİMDE EŞİTSİZLİĞİN TARİHİ BİLE DERİN

Okul kelimesi muhtemelen Fransızca bir sözcük olan “ecol” kelimesinden yamultularak elde edilmiş, o da Yunanca “skhole” sözcüğünden geliyor. Felsefe ve ders yeri demek. Öğrenci literatüründe “işkence yeri” olarak geçiyor. Gerçek anlamda örgün eğitimin tarihine baktığımızda düzenli bir program dâhilinde M.Ö. 5. yüzyılda Yunanistan’da başladığını görüyoruz. Evet M.Ö. 3000’lerde Sümer tapınaklarında yazı ve diğer bilimlerin öğretimi için okul var ama sistemli değil. Gerçi Eski Yunan’da sistemli olmuş da ne olmuş, ayrıcalıklı sınıflar eğitim alabilmiş. Roma’da da eğitim soylulara yönelik bir ayrıcalık olarak devam etmiş, öğretmenleri de Yunanistan’dan transfer ediyorlarmış. Batı Roma yıkılınca bu eğitim işi bir süre tavsamış Avrupa’da, bildiğin orta çağ karanlığı. Ama tam da o sıralarda doğu bu anlamda büyük ilerlemeler kaydetmiş. Hatta Avrupa’nın ilk tıp fakültesi ayarındaki okulunu Kurtuba’da Endülüs Emevileri açmış. Rönesans ve sonrasında Aydınlanma Çağı ile Avrupa halklarının artık ferah feza “eğitildiğini” düşünebiliriz. Ama işte o işler öyle olmamış. Yine varlıklı olanın eğitildiği bir düzen uzun süre tüm dünyaya hâkim olmuş. Ne zaman ulus devletler kuruluyor, o zaman devlet eliyle vatandaş dizaynlı, vatandaşına devletinin öğrenmesini uygun gördüğü müfredatlar düzenlenerek örgün eğitim verilmeye başlanıyor. Ha o şekilde bakınca özel okul ya da bir cemaat okulu da tasarım insan yetiştirmiyor mu, evet. İnsan evladının kendi biricikliğine yönelik eğitimi alması bu sistemlerin hiçbirinde neredeyse mümkün değil.

UZAKTAN EĞİTİMİN İCADI ÇOK DA UZAK DEĞİL

Yakın tarihte homeschooling (evokulluluk) dediğimiz bir yöntem var ki daha çok gelişmiş ülkelerde alternatif bir model olarak uygulamaya konmuş. Bu çeşit eğitim anlayışının ortaya çıkması 1977 yılında John Caldwell Holt sayesinde ve çok farklı nedenlerden olmuş. Çocuğun okul ortamında suça yatkınlığı, sağlık sorunları ve başka değişkenler yüzünden geliştirilen bu yöntem, şimdiki istatistikleri incelersek yüzde 48 gibi yüksek bir rakamla “çocuğa evde daha iyi eğitim verilebilir” anlayışından dini nedenlere, ulaşım kolaylığına, ebeveyn kariyerine, istenilen okullara girilememesi gibi bir dolu farklı nedene geniş bir yelpazede incelenebilir. Benim yelpazemi incelemeyin, çünkü çocuklar evden gitsinler de bağlı vatandaş olarak mı yetiştirilecekler, sisteme muhalefet edip anarşik mi olacaklar çok derdim değil. Gerçi onlar okula gidince ben de okula gideceğim ama en azından teneffüste kalkıp bulaşıkları yıkamaktansa okul koridorunda yazılısına itiraz eden öğrencinin itiraz kültürüne katkıda bulunurum muhtemelen. Çünkü birileri bir şeylerin peşine düşsün artık annecim, fareli köyün kavalcısının peşinden gitmektense…

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Kışın vazgeçilmezi konservenin tarihi

Konserve, tarihi bir teknoloji. Okyanus ötesi topraklara ulaşmakta da, uzun süren savaşları kazanmak...

Nüfus mu planlaması mı ?!

İnsanlık çocuk planlamasına ne zaman geçmiş, artan çocuk nüfusuna karşı ne zaman ‘Dur’ demişti? ‘Her...

Daha acısını bulanla kapışırız biberi!

Eyy bugüne kadar ‘acıların çocuğuyum’ diye dolaşan Adanalı, Antepli, Maraşlılar! Meğer dünyanın en a...