Kimbilir, siz de başka kadınlara emanet edersiniz…
“Yazmanın tek bir gerekçesi olabilirdi, o da insanların birbirilerini anlamalarına yardım etmek” John Steinbeck

“Derve” ile yolum, tüm dünyayı saran Covid-19 salgını döneminde, çağrılara uyarak ‘evde kal’dığım günlerde kesişti. Başta okuyup okumamakta tereddüt etiğimi söylemem gerekir. Kitaba dair olumsuz bir fikrim olduğundan değil, tersine kitapla ilgili paylaşımları gördükçe okuma isteğim güçleniyordu. Neden; çocukluğum ve ilk gençliğime denk gelen 90’lı yıllarda, ülkede yaşanan siyasal gelişmeler ve bu gelişmelerin birçoğumuzun hafızasında bıraktığı derin yaralardı. 90’lı yıllar dendiğinde benim gibi milyonlarca insanın aklına, zorunlu göç, köy boşaltmaları, gözaltında kaybedilen insanlar ve daha birçok hak gasbı gelir. Yüz binlerce işçinin anayasal hakları gasbedilirken, aydınlar cezaevlerine kapatılırken, Kürtlerin payına ölümler, katliamlar ve geride kalanlara baş edilmesi zor acılar düşüyordu.  

Ve ‘geride kalanların’ büyük kısmı kadınlardı. Bu ‘geride’ kalış, kadınların savaşmadığı anlamına gelmiyor elbette; aksine kadınlar hem savaşıp hem de savaşın başkaca ağır bedellerini de ödemek zorunda kaldı. O yüzden “Kazananların değil kadınların dilinden okuyacağız artık Kürt tarihini” cümlesini okuduğumda, kitabın, okuyanı bu ağır bedellerle bir kez daha yüzleştireceğini düşündüm. Asla unutulmaması gerektiğini bilsek de geride bırakmak istediğimiz, dayanabilmek için bazen üstünü örttüğümüz tarihi gerçekleri, bizzat yaşayanların, üstelik kadınların dilinden okumak yaraları yeniden kanatacaktı... Öyle de oldu; okudum ve yeniden kanadı.   

EMANET HİKAYELER

Kitap o yılların bildiğimiz ya da hafızalırımızda kalan parçalarını, bilmediğimiz başka parçalarla tamamlıyor, bizi daha derinlere götürüyor. Kitap, taziye için gidilen bir evde, “Sizin için yapabileceğim bir şey var mı?” sorusuna “evet var” sözünün ardından adeta içi hikaye dolu bir emanet kutusunun açılmasıyla, cümle cümle seriyor önümüze kadınların yaşam mücadelesini. Bu kitapta anlatılan hikayelere çok benzer hikayeleri olan kadınlar tanıdım ben de… O kadınlar parça parça paylaşırken bizimle hikayelerini asık suratlı haber spikerleri, kararlı ve sert bir ses tonuyla, “Ele geçirilen terör örgüt üyeleri askeri güçlerimiz tarafında etkisiz hale getirildi” diyor, ekrana yan yana dizilmiş ölü bedenler geliyordu. Eşleri ya da çocukları dağa çıkan kadınlara karakollarda tecavüz edildiği “bilgisi” kulaktan kulağa yayılıyor, bundan daha çok ama aslında yine de az konuşuluyordu ormanların nasıl yakıldığı, evlerin nasıl tarandığı, insanların nasıl yersiz yurtsuz, kimsesiz kaldığı ağıtlar eşliğinde.  İşte Derve’de, Yazar Jînda Zekioğlu’nun “emanet aldığını” söylediği hikayeleri okurken, bir yandan bu ağıtlar çınlıyor kulaklarımda.  

Üç kuşaktan yedi kadının anlatımları, yakın tarihimizin son 40 yılına çok şey söylüyor. Şırnaklı Zeliha, Ruken, Gulê, Meryem, Delal, Roza ve Hêja’nın şahsında, mücadele veren tüm Kürt kadınlarının hikayesi aslında bu kitap. Aksu Bora’nın önsözünde, “Hakikatin eğilip büküldüğü, tanınmaz hale geldiği, yalanlarla seyreltildiği çağdayız. Tarih ne ki? Coğrafya ne ki? O zaman, işte yeniden destanlara dönüyoruz. Yeniden öğreniyoruz, değer neymiş, korku neymiş, direnç, ihanet, umut, kayıp... ölüm neymiş” dediği kitabı okudukça, ete kemiğe bürünen, bugün yaşanan, geçmişte kalmayan “destansı” hayatları görüyoruz. Yine Aksu Bora’nın ifadesiyle “İçerisiyle dışarısı arasındaki sınırın kanla, ölümle, savaşla, sürgünle çizildiği bir destan” bu.

KİM DIŞARIDA, KİM İÇERİDE?

Kürtçe “dışarı” anlamına gelen Derve, istemediği bir adamla evlendirilen Zeliha’nın anlatısı ile başlıyor. Zaman içerisinde büyük bir aşkla sevdiği adamla kendi vatanı için verdiği mücadelenin ortak hikayesine dönüşüyor Zeliha’nın hayatı. Şırnak’ta yaşadığı yılları anlatırken, “Baskınlarda yakalanmasın diye, kitap, kaset, mektup ne varsa ahırda toprağın altına gömerdik” diyen Zeliha’nın, sonrasında sarf ettiği, “Askerlerden kurtulunca, toprağı kazar çıkartırız kasetleri, kitapları diye umut ediyorduk galiba oysa varımızı, yoğumuzu, sevdiğimiz her şeyi, herkesi o toprağın altına gömdük” sözleri, bu acı dolu hayatın en sade özeti aslında. Okudukça bir yandan bir insan bunca acıya nasıl katlanır diye soruyorsunuz, bir yandan da başka çare olmadığını anlıyorsunuz. Kim ister yersiz yurtsuz bırakılmayı?  

İnsan, yerleşik düzene geçtikten sonra günümüze kadar oluşmuş aitlik duygusu ve bir yere ait olma duygusunun önüne hangi zulüm geçebilir ki? Sürekli “dışarıda” atılsan da, içerisi senin olduğu için hep dışarı atıldığını bilirsin… Bağlarından koparılıp atılmaya çalışıldıkça o toprakta kök saldığını görür, görmek istemeyenlere göstermeye devam edersin... Farklı kuşaklardan bu kadınların hikayelerini okurken, sadece acıları değil, toprağına kök salan, kendi yolunu açan güçlü kadınların dayanışmasını da görüyoruz. Anne-kız, yenge yeğen, kuzen bağlarıyla bağlı bu kadınların akrabalık bağlarından ziyade hayatın tüm zorluklarının birlikte yüklenildiği bir yoldaşlık hukuku kurduğunu hissediyoruz.  

ÖZDEŞLİK KURULACAK KADINCA DENEYİMLER

Yazar Jînda Zekioğlu’nun okurlara ulaştırmak üzere aldığı emanet hikâyeler, okurlarına ulaştırılmak üzere yerlerini aldılar. Bu zorlu mücadeleyi vermek zorunda kalan insanların anlattıklarını bir belgeseli izlercesine okuyacağınızdan kuşkunuz olmasın. Yazarın gazeteci olmasının, kitapta kadınların hikayelerini aktarırken kendi hikayesiyle kadınların hikayesi arasında özdeşlikler kuruyor olsa da bunu gazetecilik gözlemciliği ile aktarmasının anlatıma çok şey kattığını da göreceksiniz. Emanet edilen hikayeler ne kadar sert ve belleğinize kazınacak cinsten olursa olsun, aynı zamanda özdeşlik kurulacak denli “kadınca” deneyimler olduğu için; esasen birbirini hiç tanımayan, hatta Kürt gerçekliğine ön yargıyla yaklaşanlar için bile “anlayabilme” hevesi yaratan hikayeler.  Naçizane tavsiye kuşaktan kuşağa aktarılacak ve asla unutulmayacak bu yaşanmışlıkları bir kez de “Derve”den okuyun… Kimbilir, bu emanet hikayeleri belki siz de başka kadınların hikayelerine katarsınız…  

Künye
Yazar: Jînda Zekioğlu
Türü: Anlatı
Yayınevi: Dipnot Yayınları
286 sayfa, Mart 2020
İlgili haberler
‘Çileği alabilelim de kurdu içinde kalsın’

Bir market servisinden notlar: ‘İki poşetten fazlasıyla çıkabilene bir dönüp bakıyoruz. Çileği bulsa...

Benim kurtulmam için cesaret verecek bir söz ve gü...

Yıllarca şiddet gördü, her seferinde elinde darp raporuyla eve geri döndü. Son dayakta böyle olmadı,...

Her seferinde yeniden doğrulup yürümeyi bilen Deni...

Hayatı elinden alınan bir kız çocuğu o. Oradan oraya sürüklenen hayatında yaşadığı tüm zorluklara ra...