İçimizden biri: Pınar
Çok yoksulluk çekiyorum, bazen ekmek param bile olmuyor, eski kocamdan da hâlâ korkuyorum, bizi takip ediyor ama huzurum var, artık dayak yemiyorum. Şiddet, yoksulluk kaderimiz değilmiş bunu anladım.

“Yaralarımızı ancak birbirimize dokunarak iyileştirebiliriz. O gün orada Hülya bana “Neden duruyorsun” demeseydi Esenyalı Kadın Derneğine gelip sizlerle tanışmasaydım ben halen o şiddet ortamından kurtulamayacaktım...”

Şiddet, taciz, hakaret, yoksulluk ve sefalet içinde bir yaşamdı onunki. Daha 30 yaşında, üç çocuk annesi bir kadın Pınar.

Onun gibi canını zor kurtarıp “Beni bu yaşamdan kurtarın” diye Esenyalı Kadın Dayanışma Derneğine sığınan Hülya’nın yol göstermesiyle tanıştık Pınar’la. “Bugün buradayım, belki yiyecek bir lokma ekmeği zor buluyorum ama çocuklarımla beraber huzurla yiyip, kafamı gece yastığa rahat koyuyorum. Bir aydır yaşadığımı fark ediyorum” diye başlıyor anlatmaya.

İSTENMEYEN BİR İŞ, İSTENMEYEN BİR EVLİLİK
Küçük yaşlardan itibaren zorluklarla dolu olan yaşam mücadelesini şöyle anlatmaya başlıyor; “Yedi yaşındaydım babam vefat ettiğinde, annem sekiz çocukla kalakalmıştı. Bir abim vardı İstanbul’da çalışan, toparlanıp memleketten abimin yanına göç ettik. Maddi imkansızlıklar yüzünden 3. sınıfta okulu bırakıp çalışmaya başladım. Çocuk işçiydim anlayacağınız. 18 yaşımda zorla, istemediğim bir adamla nişanladılar beni. Bir yıl sonra da düğün...”

Nişanlıyken başlamış aslında her şey, ailesine de söylemesine rağmen sözünü bir türlü dinletememiş Pınar. “Nişanlıyken beni taciz etmeye kalkıştı bırakmadım, sevmiyor, istemiyor hatta tanımıyordum bile doğru düzgün. Abime anlattım, ‘zaten kocan olacak, ne var’ dedi” diye anlatıyor evliliğe giden yolu. Bir yıl geçmeden evlendirmişler. Sonrası da “şiddet, hakaret, zulüm...”

Yaşadığı şiddetin boyutlarını şöyle anlatıyor: “Hamileyken makineden çamaşır çıkarıyordum, viledayla kafama vurdu. ‘Neden yaptın’ diye sorunca ‘hak ediyorsun’ dedi. Yediğim dayakların, uğradığım hakaretlerin sayısını hatırlamıyorum bile. Hastayım diyor, doktora gidiyor, ilaç alınca bir süre de olsa sakinleşiyor, ilaçları bırakınca kaldığı yerden devam ediyordu. Büyük oğlumun daha kırkı çıkmamışken dövüp her yerini morarttı bir keresinde. Sonra ikinci çocuğum geldi dünyaya, yine şiddet, yine dayak... Aileme anlattım, ‘sus, kocandır bizi rezil mi edeceksin’ deyip geri gönderdiler her defasında.”

KİMSENİN SES ÇIKARMADIĞI KORKU DOLU GÜNLER
Eşini bir süre hastaneye yatırmışlar psikolojik sorunları nedeniyle Pınar da yalnız kalmamak için eşinin ailesinin yanına yerleşmiş. Ama şiddet sadece kocasıyla da sınırla kalmadığı gibi bir de kocasının kardeşinin tacizleri başlayınca çocuklarıyla birlikte kendini odaya kilitlemiş: “Anlatamadım kimseye, inanmazlardı zaten bana, iftira attığımı düşünürlerdi” diyor. Korku dolu günlerini ise şöyle anlatıyor; “Uyuyamıyordum bile, her gece odama gelip rahatsız ediyordu. Artık dayanamadım, kendi evime geçtim. Oraya da gelip gitmeye başladı ve hiç kesilmedi tacizler, hem fiziksel, hem sözlü. Eşim eve dönmüştü, o da fark etti ama ‘neden geceleri gelip seni çağırıyor, gelirse açma kapıyı’ demekten başka bir şey yapmadı. Kaynımın eşi de fark etmiş, ‘neden Pınarlara gidip geliyorsun’ dediği için o da dayak yemişti bir gün. Herkes biliyordu aslında ama kimse sesini çıkarmıyordu. Yine aileme anlattım ‘Sana inanmazlar, sus otur yerinde’ dediler.”

KAÇ SEFER KARAKOLLUK OLDUK, ‘EVİNE GİT’ DEDİLER
Koca şiddeti, kayın tacizi, kayınbaba şiddeti yetmez gibi çocukları da şiddet sarmalının içinde bulmuş kendini. “Peki hiç şikayetçi olmadın mı” diye sorduğumda bu kez de bu şiddet sarmalının başka bir yönüyle karşılaştık; devlet!

“Defalarca gittim abla” diye cevap verdi Pınar bu soruya, sonrasında karakolda başına gelenleri ise şöyle anlatıyor; “Bir keresinde sokak ortasında oğlumu okula götürürken peşimden gelip bana saldırdı, çocuğa kaldırım taşı fırlattı, kurtulmaya çalışırken arabanın altında kalıyordu evladım. ‘Kimlerle buluşuyorsun’ deyip iffetimi karalayacak söylemlerde bulundu, üzerine sokaktakiler aldı beni elinden, karakolluk olduk. Olduk da ne oldu! Darp raporu dedim, ‘Boşuna uğraşma mahkemeden bir şey çıkmaz, git evine otur kocanın yanına’ dediler. Her seferinde karakolluk oluyorduk. Devlettir, korur diyordum, ‘Biz bir şey yapamayız, uğraştırma bizi’ diye kovuyorlardı. Hastaneye bile gidemedim. Bir gün sofrayı toplarken yine hakaret etti, korktum tabaklar düşüp kırıldı elimden, kolum cam kırığıyla kesildi. Sustum ve iyileşmesini bekledim. Dayak yedim, sustum. Hakarete uğradım, sustum. Taciz edildim, sustum, aldatıldım, sustum...”

“Kimsesizdim, korkuyordum, çocuklarımı düşünüyordum” diyen Pınar, bir kere de sığınmaevine başvurmuş. İki çocuğuyla birlikte 20 gün kalmış orada, büyük çocuğunun yaşı büyük olduğu için sığınmaevine almamışlar, babasının yanında kalmış o. Ama bu kez de onun şiddetle baş başa kalmasına razı olamamış Pınar ve çocuğunun peşinden eve dönmüş. Sonrasını yine Pınar’dan dinleyelim: “Dayanamıyordum artık. Oğlum her okul dönüşü ‘o adam sana bir şey yaptı mı’ diye soruyordu. Akşamlarımız ise kilitli kapıların ardında kendimizi koruyarak geçiyordu. Tak etti canıma, ailesini çağırdım, ‘bu adam beni de çocuklarımı da öldürecek’ dedim. ‘Başka adamların yanına gidip geliyorsun, namussuzluk yapıp sonra da oğlumu suçluyorsun’ dedi annesi. Sonra zaten olan oldu...”

‘ANLADIM Kİ BUNLAR KADERİM DEĞİLMİŞ’
Pınar kocasından ayrıldı ve şimdi yeni bir yaşam kurma mücadelesi veriyor, yeni yaşama attığı adımları ve yaşamını şöyle özetliyor: “Karakol polis derken Hülya ile tanıştım, sonra da Esenyalı Kadın Derneği ile. Sayenizde kendimin farkına vardım. Gücümün, yapabileceklerimin farkına vardım, kendi ayaklarımın üzerinde durabileceğimi anladım, şiddete boyun eğmek yerine dur diyebileceğimi fark ettim. Dernekteki kadınların beni sahiplenip kendileri gibi görmesi, bu dayanışma ruhu ve yol göstericilikleri olmasaydı ben hâlâ o evde bunları yaşamaya devam edecektim.

Şimdi hâlâ korkuyoruz dışarı çıkmaya, eski kocam sürekli peşimde, markete giderken bile evin etrafında gezinip izimi kaybettirip gizli saklı giriyorum evime. Yoksulluk da çekiyorum, sosyal hizmetlerden beklenen yardım hâlâ bağlanmadı, ekmek alacak param bile yok şu an ama huzurum var, dayak yemiyorum. Şiddet, taciz ve yoksulluk kaderimiz değil bunu anladım ve artık buna göre yaşayacağım.”

* Kendisi de şiddet gören Hülya’nın ve Pınar’ın isimleri güvenlik nedeniyle değiştirildi.


İlgili haberler
AYLİN

Kapıyı açan uzun boylu, bembeyaz tenli, sarışın kadının, güzelliğinden çok, dudağındaki kan kırmızı...

İçimizden Biri: Yeter

Çok küçük yaşta para karşılığı verdiler beni, erken başladım hayata, üzüldüm, evladımı kaybettim, aç...

İnanalım içimizdeki çocuklara...

Evet o derin değersizlik ve çaresizlik duygusu ağır bir yok olma isteği getiriyor. Ama o küçük çocuk...