Godot gelmeyecek, biz de beklemeyeceğiz
‘Bugün kadın işçi ve emekçilere de düşen kendi hayatlarında bir izleyici değil bir oyuncu olmak. Kurtuluşu belirsizliklere bırakmak değil bir yanındakinin elini tutup kendi kurtuluşunu yazmak…’

Hep bir bekleme halinde tutulmaya çalışılıyoruz: Seçim geçsin belki her şey daha iyi olur, temmuz hele bir gelsin maaşlara mutlaka zam yapılır, ekim geldiğinde enflasyon düşer biraz daha diş sıkalım, sendikalar plan yapıyormuş onlar yapsın bir şeyler düzelir, tasarruf ediliyor sıkalım dişimizi rahata ereceğiz… Ama yaşam boşluk bırakmıyor. Geçimin zorlaştığı her an yarın mucizevi bir değişim, bir kahraman beklemek zorlaşıyor. Ama tam da o anlarda iktidarın yarını bekletme, kemer sıktırma çabası artıyor. Artık “kemerde delik kalmadı” diyenlerin sayısı artıyor, daha sesli bir şekilde ifade edilir hale geliyor.

Geçtiğimiz günlerde bizi açıklandığından beri daha sivri dişlilerin arasına sıkıştıran Orta Vadeli Program’a güncelleme geldi. Enflasyonun önümüzdeki aylarda düşeceği vaadini bir yıldır ağzından düşürmeyen iktidar, yeni OVP’yi açıklarken, 2024, 2025 ve 2026 yılı enflasyon hedeflerini yükselttiklerini açıkladı. Enflasyonu tek hanelere düşürme vaadi yine de dillerden düşmedi tabii.

Halk bekleme moduna alınırken, mutlu edilmesi gerekenler mutlu. BBC Türkçe’ye OVP’yi değerlendiren TÜSİAD Baş Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, “Rakamlardan hem sıkı para politikasının hem de disiplinli maliye politikasının 2025'te de devam edeceğini görmekteyiz. Enflasyon tarafında yavaş yavaş arzu ettiğimiz yönde ilerleme görmeye başladık. Bunun devamının da geleceğini hem OVP'de görüyoruz hem de piyasa beklentileri bu yönde” dedi. Sıkı para politikasından sermaye ve temsilcileri gayet mutlu…

Peki “dişini sıkması gerekenler”? Gelecek güzel günleri, ne yiyeceğini dertle düşünmek zorunda kalmayacağı günleri Godot’u bekler gibi beklemesi istenenler? OVP’yi açıklarken Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın, sermayeyi mutlu eden sıkı para politikalarının uygulayıcısı Mehmet Şimşek’in “müjdelediği” ekonomi planının halkın yaşamına yansımaları ne olacak? Tek tek bakalım.

GÜVENCE PATRONLARA

“Sektörel dönüşümler, değişen iş gücü ve çalışma biçimi talepleri, yeni nesil çalışma modelleri çerçevesinde iş gücü piyasasının uyumu ve güvenceli esnekliği geliştirilecektir. Uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma ile platform çalışması gibi yeni nesil çalışma modelleri doğrultusunda, iş gücü piyasasının ihtiyaçları, kadın erkek fırsat eşitliği ve iş-özel yaşam dengesini gözeten düzenlemeler yapılacaktır.”

Yani, OVP’de sosyal güvenceyi ortadan kaldıracak; ücretleri düşürecek; patronun ihtiyacına göre işçinin çalışacağı, patron ihtiyaç duymadığında çalışamayacağı; emekliliği bir hayale dönüştüren esnek çalışma için iş kanununda değişikliklerin eli kulağında. Uzaktan çalışmanın aslında kadınları nasıl bakım, iş, ev üçgenine sıkıştırdığını İstanbul Kartal’dan Merve anlatıyor dergimizin sayfalarında: “Mesaim hiç bitmiyor.” Esnek çalışma sanki işçi hayatını daha rahat sürdürebilecek, yaşamı işe boğulmayacak gibi lanse edilse de esas esneklik, patronun piyasa ihtiyaçlarına göre işçi alma-çıkarma esnekliği. OECD’nin 2024 İstihdam Görünümü Raporu’nda da Türkiye’ye yabancı sermayenin girişinin artması için patronlara işten çıkartma esnekliğinin daha çok sağlanması gerektiği öğütleniyordu. Bu raporda OECD, iş gücü piyasasının esnekliğini artırmak için işten çıkarma ve işe alma süreçlerinin basitleştirilmesi gerektiğini belirtiyor; bu sayede patronların “ekonomik dalgalanmalara daha hızlı yanıt vermelerinin sağlanabileceği” ifade ediliyor. Erkan Aydoğanoğlu’nun Evrensel’deki köşe yazısında belirttiği üzere, OECD raporunda kıdem tazminatı, esnek çalışmanın azlığı patronların sırtında bir “yük” olarak tarif ediliyor. Tek adam iktidarı da sermayenin uyarılarına kulağını tıkamayıp esnek çalışma modellerini çeşitli şekillerde gündeme almaya başladı. İş kanununda henüz bir değişiklik yapmasa da Toplum Yararına Program (TYP), yeni çıkan İşgücü Uyum Programı (İUP) gibi programlarla “eğitim” adı altında, kıdemsiz, sendikalaşma hakkı olmadan çalışmanın özellikle kadınlar için biçimleri geliştiriliyor.

İş Kanunu’nda nasıl değişiklikler yapılacağının söylentileri de basına minik minik sızdırılıyor. İş Kanunu’ndaki yapılması planlanan değişikliğe dair Ekmek ve Gül’e yazan Av. Devrim Avcı güvenceli lanse edilen esnek çalışmanın güvencesizliğin somut hali olduğunu şöyle ortaya koyuyor: “Yapılması planlanan değişikliğin duyurulduğu haberlerde görüyoruz ki belirli süreli iş sözleşmesinde aranan ‘objektif koşul şartı’ kaldırılacak ve iki yıla kadar olan belirli süreli iş sözleşmelerinde bu şart aranmayacak. Bu belirli süreli sözleşmeleri patronların bir kez de yenileme hakkı olacak. Yani, patron işçiyi 4 yıl çalıştırıp bu 4 yılın sonunda kıdem tazminatsız, ‘Sözleşme süresi doldu, hadi eyvallah’ diyerek işten çıkarabilme hakkına sahip olacak. Dolayısıyla patronların işten istediği şekilde, istediği zaman, istediği kadar işçi çıkabilmesinin önündeki kıdem tazminatı ödemek zorundalığı engelini bu şekilde aşmış olacaklar.”

Yani, OVP’de bahsettikleri güvence patronlar için bir güvence.

EMEKLİLİĞE ELVEDA...

“Tasarruf bilincinin ve finansal araç yetkinliğinin artırılması amacıyla finansal okuryazarlık geliştirilecek, uzun vadeli tasarrufların artırılması bakımından önemli olan bireysel emeklilik ve otomatik katılım sistemini geliştirici düzenlemeler hayata geçirilecektir. Otomatik Katılım Sistemi (OKS)’nin işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacaktır. Sosyal güvenlik sisteminde kişilerin daha çok istihdamda kalmasını teşvik eden, hakkaniyeti ve aktüeryal dengeyi önceleyen düzenlemeler hayata geçirilerek sistemin mali sürdürülebilirliği güçlendirecektir.”

Özetle, emeklilik yaşı yükseltilecek, “tamamlayıcı emeklilik sistemi” (TES) ile kamusal emeklilik hizmeti tasfiye edilecek. Bireysel Emeklilik Sistemi de ilk getirildiğinde “uzun vadeli tasarrufların artırılması” niyetlenerek getirilmişti ancak emekçilerin yüzde 60’ı cayma hakkını kullanmıştı. Şimdi TES’e katılım zorunluluğu olacak. Bir yandan emeklilik ücreti işçinin cebinden kesilecek, bir yandan emeklilik fonlarında birikecek milyarlarca liralık kaynak, devletin ve patronların sıcak para ihtiyacını karşılamak için kullanılacak.

İŞÇİDEN BOL BOL VERGİ KESİLECEK

“Vergi politikalarında büyüme ve sosyal adalet ilkeleri ekseninde yatırımı, istihdamı, üretimi, ihracatı ve rekabet ortamını destekleyen gelir politikalarının önceliklendirilmesine devam edilecektir. Kamu mali yönetiminde sürdürülebilir gelir kaynaklarının artırılması için vergi tabanının genişletilmesi ve vergilemede gönüllü uyumun artırılmasına yönelik çalışmalar sürdürülecektir.”

Yani, istihdam teşviki kisvesi altında kâr oranları artsın diye sermayeye vergi teşvikleri aynen sürecek. “Vergi tabanının genişletilmesi” ifadesiyle halkın cebinden vergi diye daha çok para kesilecek.

ÇOCUK BAHANELİ ESNEK ÇALIŞMA

“Demografik fırsat penceresinden azami düzeyde faydalanılması, kadınların ve gençlerin ekonomiye katılımının arttırılması da yine kritik hedeflerimiz arasındadır.”

TEPAV’ın raporuna göre çocuk isteyip çocuk yapmayan ailelerin en büyük engeli geçinememe ve güvencesizlik. Demografik fırsat penceresinden faydalanmak için de kadın istihdamının artırılması ancak bunu esnek ve güvencesiz sağlama politikası iktidarın bir çelişkisi. Bu ifade, iktidarın esnek çalışmayı aile-iş yaşamı uyumu ile kadınlar için bir “kolaylaştırıcı” olarak öne sunması ile birleşiyor. Bir yandan çocuğun bakımını, gelişimini tamamen ailenin inisiyatifine bırakıyor, bakımının tüm sorumluluğunu kadına yıkıyor. Sonra, “Bakarken de esnek bir şekilde çalış” diyor.

Kadın istihdamını artırmak üzere şunlara da OVP’de yer veriliyor: “Kadın istihdamını artırmaya yönelik kurumsal bakım olanaklarının ekonomik ve fiziki erişilebilirliği artırılacaktır. Girişim şirketlerinin nitelikli personel istihdam etmeleri kolaylaştırılacak, başta kadınlar olmak üzere girişimcilik programları yaygınlaştırılacaktır.” Bugün okul öncesi eğitimin resmen ücretsiz olmadığı, katkı payı alındığı, kreş açma yükümlülüğü olup açmayan iş yerlerine yaptırım yapılmadığı koşullarda OVP’de yer alan bu vaadin geçerliliği ise büyük bir soru işareti. Kadın girişimciliği ile istihdam yaratma hayali ise yıllardır süregelen ancak karşılığının resmi rakamlarda görülmediği, mikrokredilerle kadınları borçlandırmanın bir yöntemi.

SENDİKALAR NE YAPIYOR?

Hayat boşluk bırakmıyor demiştik. Sermaye ve temsilcileri halkın hayatını nasıl ezip geçeceklerini süslü laflarla anlatmayı sürdürsün geçim sıkıntısının, sıkı ekonomi politikalarının sonuçlarına karşı öfke taşıyor. Ve çoğu iş yerinde “insanca muamele görmek istiyoruz” ifadesinde birleşiyor. Tıpkı şimdi grevde olan MKB Rondo işçilerinin dergimize konuştukları gibi: “Ben önce insan olarak görülmek istiyorum. Köle gibi çalışmak, böyle muamele görmek istemiyorum. Benim canımı tak ettiren nokta burasıydı.” Yoksulluk sınırının altında bin bir mesai ile çalışan emekçilere, çalıştıkları iş yerinin patronundan daha fazla vergi ödetilirken bundan duydukları rahatsızlık artık homurdanmayı aşıyor. “Bekleyin” öğütleri belki de eskisi kadar etkili olamıyor.

İşte sendika konfederasyonları da bunu görerek bu ay pek çok miting, şehir merkezlerinde eylemler düzenledi, düzenliyor. Ama nasıl? İş yeri iş yeri ücretlere zam, vergide adalet talebini örgütlüyor, üretimden gelen gücünü kullanmakla iktidarı da sermayeyi de tehdit ediyor mu? Pek öyle görünmüyor. Zaten ücretlere zam talebi konfederasyonlar tarafından olabildiğince kısıtlı tutulurken kimi eylemlerde işçilerin sendikal bürokrasiye tepkileri de görünür oldu, Türk-İş’in Çengelköy mitinginde Ergün Atalay’ın işçiler tarafından protesto edilmesi gibi… 81 ilde yapılan eylemlerde ise işçilerin katılımı iş yeri temsilcileriyle sınırlı kalıyor. Üye işçilerin haberi bile yok… Olsa da katılmasının koşulları yok.

BEKLE BEKLE NEREYE KADAR?

Bugün OVP gibi programlarla kaynakların sermayenin kasasına aktarılmasından ziyade emekçilere kullanılması için, yarın güvencesizliğe mahkum kalmamak için, emeklilik hakkı için, kadın emeğinin ucuzlaştırılmaması için, tüm taleplere sahip çıkmak için mücadele etmek işçi ve emekçiler açısından kritik. Bekledikçe cebinden de geleceğinden de daha çok çalınacak.

Geçim sıkıntısıyla boğuşmak, geleceğin belirsizliği, karnını neyle nasıl doyuracağının kaygısı, işten atılma korkusu işçi ve emekçileri bir girdap gibi karanlığa çekiyor. Yanındakine güvenemez hale getiriyor; en çok güç alman gereken seninle aynı sorunu yaşayan o yanındakiyken. Bu güven gerçekleşmedikçe hep aynı koşturma içerisinde belirsiz bir beklenti ile, “geçim yoksa seçim var” gibi isyanımızı belirsiz tarihlere ötelediğimiz söylemlerle geçirebiliyoruz bu karanlığı.

“Godot’u Beklerken” de umutsuzluk içindeki karakterlerin geleceklerini kim olduğu bilinmeyen bir kurtarıcıya bağlamasını anlatan bir tiyatro oyunu. Karakterler oyun boyunca bir ağacın altında oturuyor ve Godot’u -kim olduğu bilinmez kurtarıcıyı- bekliyor. Ve bir spoiler: Godot asla gelmiyor. Bu karakterler asla bitmeyecek bir bekleyişin içerisine sıkıştırıyorlar kendilerini, kendi hayatlarında bir oyuncu değil bir izleyiciye dönüşüyorlar.

Bugün OVP’nin patronların çıkarı ve mutluluğu için geleceğimizi, bugünümüzü, var olan kısıtlı haklarımızı ve yaşamımızı nasıl riske atacağı, nasıl güvencesizleştireceği apaçık ortada iken gelmeyecek Godot’u beklemek haklarımıza, yaşamımıza göz dikenlere istediklerini yapmaları için izin vermekten başka bir şey olmaz. Bugün kadın işçi ve emekçilere de düşen kendi hayatlarında bir izleyici değil bir oyuncu olmak. Kurtuluşu belirsizliklere bırakmak değil bir yanındakinin elini tutup kendi kurtuluşunu yazmak: Godot gelmeyecek, biz de beklemeyeceğiz!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Eğitim sistemi ticaret merkezi

Buluşmamızda heybemiz çok dolu. Çocukların çeşitli ihtiyaçları, okullardan gelen ihtiyaç listeleri v...

Barış için…

İşçilerin hakkından yapılan her tasarruf sermaye için mermi ve füze oluyor. Dolayısıyla bugün işçi v...

Yargının hızı faillere değil Dilrubalara

Hülya Şellavcı’nın katiline zorlama hapsi kararını Hülya’nın ölümünden 4 gün sonrasında çıkaran yarg...