GÜNÜN BELLEĞİ: Lysistratalar Spartalıları durdurabilir mi?
Spartalı erkekler pes eder ve ‘Halimiz berbat. Barış istiyoruz. Bütün şartlar kabul’ diyerek sulh ister. Kocalar karılarına, karılar kocalarına sokulur. Barış dediğin de başka nedir ki!

“Biz kadınlar savaşın ilk günlerinde haddimizi bildik, her yaptığınıza boyun eğdik. Ağız açtırmadınız bize, sustuk. Ama yaptıklarınızı beğeniyor muyduk? Hayır. Olanın bitenin pekala farkında idik. Çok defa köşemizden öğreniyorduk önemli işler üstüne verdiğiniz kötü kararları. İçimiz kan ağlarken, yine de gülümseyerek sorardık: ‘Bugünkü halk toplantısında barış üstüne ne karara vardınız?’ Kocamız ‘Sana ne? Sen karışma!’ der, biz de susardık. Ama ara sıra da ne kötü kararlara varıldığını öğrenir ve sorardık: “Aman kocacığım, nasıl olur, bu kadar çılgınca bir işe nasıl girersiniz?” Ama kocamız bize yukardan bakarak: “Sen elinin hamuruyla erkeklerin işlerine karışma. Cenk işi, erkek işi!” derdi. Başımızı derde sokuyordunuz, yine de bizim size öğüt vermeye hakkımız yoktu. Ama sonunda siz kendiniz başladınız bağırmaya ulu orta: ’Erkek yok mu bu memlekette?’ diye. Erkekler cevap verdi size: ’Yok, erkek yok bu memlekette!’ İşte o zaman biz kadınlar toplandık ve Yunanistan’ı kurtarmaya karar verdik. Daha bekleyebilir miydik? Söz bizim artık, susmak sırası sizde. Aklınızı başınıza toplar, öğütlerimizi dinlerseniz, işlerinizi biz yoluna koruz!”

Bu sözler tarihin en eski savaş karşıtı eseri Lysistrata’dan alınma. Lysistrata, Atina ve Sparta şehir devletleri arasında yaşanan Peloponnes Savaşlarının en hararetli yıllarında, kardeş kavgasının hüküm sürdüğü Atina’nın çöküş dönemine şahit olmuş büyük komedi ustası Aristophanes’in (M.Ö.446-386) yazdığı ‘Akharnalılar’ (Kömürcüler), ‘Eirene’ (Barış), ve Lysistrata üçlemesinin en ünlü eseri. Dilimize Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu tarafından kazandırılan tek perdelik oyun Lysistrata’nın bıktırıcı Peloponnes Savaşlarına ara verildiği Nikias Barışı’nın ardından, M.Ö.412-411 yılında Callias şehrinin Arkon’u için yazıldığı, bu yıllarda Dionysos veya Lenaea şenliğinde sahnelendiği sanılıyor.

YEMİNİMİ TUTMAZSAM...
Oyunda, Lysistrata adlı güzel kadının öncülüğünde toplanan Atinalı kadınların politik duruma müdahale ederek erkekleri savaştan vazgeçirmeye çalışmaları, esprili bir dille anlatılır. Hikayeye göre kadınlar Atina demokrasisinin sembolü olan Akropolis tepesini ve burada saklanan şehir hazinesini ele geçirirler. Ardından rakip Sparta şehir devletindeki kadınlarla iş birliği yaparlar. Planları basit ama cüretkardır: Kadınlar erkeklerini savaşa son vermeye razı etmek için cinsel grev yapacaklardır. Birlikte yemin ederler: “İster koca, ister dost, dünyada hiçbir erkeğe kendimi vermeyeceğim/Koynuma erkek girmeyecek/Açılıp saçılacağım, süsleneceğim/Erkeğim benim için yanıp tutuşacak/Yine de kendi isteğimle teslim olmayacağım/Zor kullanacak olursa/Zorluk çıkaracağım ve taş gibi katı olacağım/Bacaklarımı kaldırmayacağım/Mart kedisine dönmeyeceğim/Yeminimi tutmazsam, bu şaraptan içmek nasip olmasın/Yeminimi bozarsam, bu kasedeki şarap su olsun!”
Sonuçta, Spartalı erkekler pes ederek “Halimiz berbat. Barış istiyoruz. Bütün şartlar kabul” diyerek sulh isterler. Yiyecek sepetleri ortaya çıkar, şaraplar açılır; kocalar karılarına, karılar kocalarına sokulur. Barış dediğin de başka nedir ki?

ATİNALI EV KADINLARI
Yukarıdaki yeminden de görüleceği gibi oyun gayet kaba ve açık saçık bir dille yazılmıştır. Ancak bu gayet doğaldır, çünkü dönemin komedi tarzında cinsellik pornografinin sınırlarında gezinir.

Acaba bu efsanede anlatıldığı gibi Atinalı kadınların erkeklerini savaştan vazgeçirtecek ‘yaptırım güçleri’ var mıydı, yoksa tüm hikâye Aristofanes’in Atinalı kadınlarla ilgili bir eğretilemesi mi idi? Bu sorulara yanıt verebilmek için önce Atinalı kadınların sosyal yaşamdaki yerini gözden geçirmek gerekir.

Aslına bakarsanız Atinalı kadınlar sosyal yaşamda ve karı-koca ilişkilerinde çok güçlü bir konuma sahip değillerdi. O dönemde kadınların hareket özgürlüğünü sınırlayan birçok düzenleme söz konusuydu. 14-15 yaşlarında ‘görücü’ usulüyle evlenen Atinalı kadınlar, evliliklerinin ilk yıllarını, özellikle de çocuk doğuruncaya kadarki dönemi, evde kayınvalidelerinin sıkı gözetimi altında geçirirdi. Evli bir kadın sokağa ancak bir köle kadının ya da daha yaşlı bir kadının eşliğinde çıkabilirdi. Kadınların tiyatroya, çarşıya ya da sportif etkinliklere seyirci olarak katılmaları düşünülmezdi bile. Sadece bazı festivallere, cenazelere, düğünlere ve dinsel ayinlere katılabilirlerdi. Bu kısıtlamalara katlanmanın ödülü, mülklerin yönetimini ellerinde tutmak ve bunlar için yasal varisler doğurmak şerefi idi! Nitekim ünlü hatip Demosthenes (M.Ö. 384-322) bir söylevinde şöyle demişti: "Metresler zevk içindirler, vücutların günlük hizmetleri içindirler, fakat karılar yasal çocuklar doğurmak ve evlerin sadık koruyucuları olmak içindir."

SYMPOSİUM VE HETAİRALAR
Peki, ‘namuslu kadınlar’ cinsel dünyadan dışlandılarsa, onların yerini kim dolduruyordu? Bu konudaki liste çok uzun: Sokak fahişeleri, kadın ve erkek köleler, savaşlarda esir alınan erkekler, oğlan çocukları ve hetairalar.

Listenin ilk sıralarındaki unsurları tarif etmeye herhalde gerek yok. Hetairalar ise Atinalı erkeklerin yaşamında çok önemli yere sahip olan symposium denilen içkili, yemekli şölenlerin asli unsurlarından olan, fiziksel güzelliklerinin yanı sıra zeka ve yetenekleri ile temayüz etmiş kibar fahişelerdi. Matematik, politika, devlet işleri gibi konularda geniş bilgi birikimine sahip olmaları beklenen Hetairalar genellikle tek başına ya da birkaç arkadaşıyla yaşar, bir yandan kültürlerini geliştirirken, bir yandan da modayı takip ederler, eğlenceli ve şık bir yaşam sürerlerdi. Hetairalar ‘namuslu kadınların’ giremediği yerlere girerler, tiyatrolara, festivallere, spor etkinliklerine katılabilirlerdi.

Bu ve benzeri bilgiler, Aristophanes’in eserinde temsil edilen kadınların, “namuslu ev kadınları” değil, hetairalar olduğunu düşündürüyor. Öte yandan döneminin değer yargıları ve yazdığı diğer komedyalara bakınca, yazarın kadınları övmek gibi bir amacı olmadığı, sadece Atinalı erkeklere “Şu kadınlar bile sizden akıllı, siz böyle davranmaya devam ederseniz Atina’yı yönetmek onlara kalır, haberiniz olsun” demeye çalıştığı anlaşılıyor.

LYSİSTRATA UYGULAMALARI
Ancak eser yüzyılımızda genel olarak feminist bir dramaturji ile sahnelendi. Ülkemizde hem özgün adıyla hem de ‘Kadınlar I-ııh Derse’ adıyla birkaç kez sahnelenen oyun, 2001 yılında Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı Sırtköylü kadınlara da esin vermişti. Kadınlar kocalarını köye su getirmeye mecbur bırakmak için ‘yatağı yasaklamışlar’, bu durum Almanya’nın Der Spiegel dergisi tarafından ‘Lysistrata’daki taktiklerin başarılı bir uyarlaması’ olarak nitelenmişti.Geçtiğimiz yıllarda Mimesis Tiyatro Çeviri Araştırma Dergisinin 19. sayısının, Elazığ Halk Kütüphanesi tarafından müstehcen içerikli olduğu gerekçesi ile iade edilmesine neden olan da Amerikalı yazar Sarah Culpepper Stroup’ın kaleme aldığı “Kadının Tasviri: Aristophanes’in Lysistrata’sı ve Yunan Eşlerinin ‘Hetairalaştırılması’”adlı makale ve ekindeki tasvirlerdi. Kısacası 10 yılda, Sırtköylü kadınların eylemine gülümseyenlerin yerini, çatık kaşlı muhafazakarlar almıştı.

Özet Kaynakça:Aristophanes, Lysistrata, Kadınların Savaşı, Çevirenler: Sabahattin Eyüboğlu/Azra Erhat, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2000; Catherine Johns, Sex or Symbol?: Erotic Images of Greece and Rome, British Museum Publication, 1982; Eva C. Keuls, The Reign of the Phallus, Sexual Politics in Ancient Athens, Berkeley: University of California Press, 1993.

İlgili haberler
GÜNÜN İLKİ: İlk savaş karşıtı oyun

Tiyatro tarihinin ilk savaş karşıtı oyunlarından birisi olan Lysistrata, savaşa karşı kadınların örg...

Kuşadalı Kadınlar kadın hikayelerini tiyatro ile a...

‘Dar Alanda Uzun Hikayeler’ adlı kadın oyununu sahneleyen, yazan, yöneten kadınlar: Aslında kendi hi...

'Kul' tiyatro sahnesinde!

Seray Şahiner Antabus'tan sonra Kul kitabını da tiyatroya uyarladı. Gösterimler 11 Nisan'da başlıyor...