Hani derler ya, “Onların ne çektiğini ben bilirim.” Temizlikçi kadınların çektiğini, temizliğin bir bedeli olduğunu bilenlerden biri de benim. Düşük ücretle çalışmanın, en pis işleri yapmanın, görünmez olmanın, ‘kadın’dan başka adı olmamanın...
Aşağılanmanın ne olduğunu bilmemin nedeni onlardan biri olmam: Almanya’daki ilk işim Gerling sigorta şirketinde temizlik yapmak oldu. Bir aile dostu tarafından “aslında nasıl olsa yapmaz” düşüncesiyle böyle bir işte çalışıp çalışmayacağım sorulmuştu. Yapmayacağımdan emindi çevremdekiler; ne de olsa temizlikçi çalıştırılan bir ailede büyümüş, öğretmenlik yapmıştım. “Evet” dedim, az da olsa kendi paramı kazanmak istiyordum. İşe gittim, çalışanların en yenisi ve en genci olduğum için en zor temizlenen bölüm bana verildi. Hadi büro temizliği neyse neydi ama, tuvaletleri, hele de erkek tuvaletlerini temizlemek an azından başlangıçta benim için çok zor oldu. İlk gün iğrenip ağlayarak temizlediğimi hatırlıyorum. Sonraki günler bu işin de iş olduğuna karar verip düşünmeden çalıştım, alıştım. Arada başka iyi para kazanılan, mesleğime uygun işler yapsam da işsiz kaldığımda ya da başka kötü dönemlerimde temizlikçilik çıkış yolum oldu, bir nevi üstüme yapıştı. Bir bira fabrikasının bürosunda, bir kuaför dükkanında,Yeşiller Partisi’nde, Plattdeutsch Derneği bürosunda, ticaret odasında, havaalanında, değişik lokantalarda, evlerde vb. temizlik yaptım, merdiven temizledim.
ADIMIZ ZATEN YOK
Sabah saat 5.00’da kalkıp, durağa çıktığımda hep kadınlar olurdu. Değişik yerlere temizliğe giden kadınlar. Saat 7.30 gibi eve dönecekleri, çocukları okula uğurlayabilecekleri için sevinç duyan kadınlar. Dost olurduk. Ailemizi anlatırdık birbirimize. İşe başladığımızda ise koşuşturmacadan birbirimizi görecek halimiz olmazdı. İşimizin sonuna yaklaştığımızda büro çalışanlarından birkaçı gelirdi. Dikkatle çöp kutularına, masaların üstlerine, tuvaletlere bakar, “kadın, burayı unutmuşsun.”, “kadın halıyı yine tek yönlü süpürmemişsin, izler kalmış.” vb. derlerdi. Kadındık işte, temizlikçi kadın.Hep birlikte dışarı çıkabilmek için eksiği bulunan arkadaşımızın yardımına koşardık. Büro çalışanlarından bazıları, masalarının üzerinde duran birkaç günlük çiçekleri, buruşmaya yüz tutmuş meyveleri ve sertleşmiş kurabiyeleri eve götürebileceğimizi söyleyerek, ne kadar iyi olduklarını gösterirlerdi bize. Başta onur kırıcı bulsam da buna da alıştım. Verdiklerini alıp, sokaktaki çöp kutusuna attığım çok oldu.
ONUR MU, O DA NE?
Bira fabrikası bürosunda çalışırken bir keresinde masanın üstündeki 100 Mark’ın kaybolduğunu söyledi biri, acaba görmüş müydüm? İlk kez dolaylı da olsa hırsız muamelesi görüyordum. Ağlayarak temizlik yaptım, köşeyi bucağı aradım ama parayı bulamadım. Sonra, parayı alışveriş yapması için bir arkadaşına verdiğini hatırladı kadın, ne o özür diledi, neden dilesin ki suçlamamamıştı beni, ne ben aşağılandığımı hissettirdim ona. Ne de olsa temizlikçi kadındım...Ticaret odasında beş kadın çalışıyorduk. Ben iğreti dursam da diğer kadınlar böyle bir kurumda çalıştırılmalarından gurur duyuyorlardı. Hepimizin anahtarı vardı, başlama saatinde işe geldiğimde bazı kadınların çoktan işe başladıklarını fark ederdim. İşten bizimle birlikte ayrılır, en az yarım saat fazla çalışırlardı. Kolay değildi böyle bir işi korumak. Bürolar, koridor, tuvaletler bal dök yala olmalıydı. Gerçekten de yeterli temiz bulunmayan bölümlerdeki arkadaşlarımızın teker teker değiştiğini görürdük.
SİCİLİ TEMİZ TEMİZLİKÇİ
Havaalanına temizlikçi olarak girebilmem ise sanki casusluk yapmak için haber alma teşkilatına girmek kadar zor oldu. Sicilimin araştırılıp, polisten zararlı olmadığıma dair belge geldikten sonra ‘buralarda çalışabilecek ayrıcalıklılar’ arasına katıldım. Yapılan iş aynıydı ama kamuya açık alan olduğundan çok pisti her şey. Bir arkadaşım tuvaletlere burnumu tıkayıp, gözlerimi kapayarak girmemi tavsiye etmişti. Kaba temizliği yaptıktan sonra gözlerimi açıp detaylara girmeliydim. Öyle de yaptım. Havaalanında sadece usta başı ve çalışanların değil yolcuların da ‘kadını’ydık. “Kadın tuvaletler çok pis”, “Kadın şuraya baksana çöp kutusu boşaltılmamış.”Hele de lokanta temizlikleri... Mutfağı asitle temizliyorduk, elbiselerimizde deliklerin açılması, ellerimizin yanıp üzerlerinde lekelerin oluşması istisna değildi. Çabuk ve titiz olmalıydık. Müşterilere görünmeden, onlarla konuşmadan işimizi yapmalıydık. Mantoların asıldığı gardıroba hırsızlık yapabileceğimiz düşüncesiyle yaklaşmamız yasaktı. Ve yine sadece kadındık; “Kadın yağ lekeleri duruyor.”, “Kadın masanın bacaklarını unutmuşsun yine...”
TEMİZLİĞİN BEDELİ VAR
Bu tür işler dediğim gibi üstüme yapıştı kaldı. Şimdi de iki eve temizliğe gidiyorum. Başkalarına “yapma” dediğim şeyleri yapıyorum, dikkati çekecek bir düzensizlik kalmasın diye 10-15 dakika fazla çalıştığım oluyor. Eve girdiğimde ve çıkarken fotoğraf çekiyorum, aradaki farkı görmek temizliğin yüksek bir bedeli olması gerektiğini bir kez daha gösteriyor bana.Bu nedenle Almanya’da IG Bau’da örgütlenen temizlikçilerin kararlı, onurlu mücadelesini saygı ve sevgiyle izledim. Temizlikçiler, bu görülmeyen, adı olmayan kadın ve erkekler dayanışmayı da talep ettikleri ücret ve çalışma koşullarını da çoktan hak ettiler. Yine de temizliğin bedeli henüz ödenmiş değil.
İlgili haberler
Ev işçisi kadınlar: Görünmesek de varız, hayalleri...
Evdeki her işi, yemeği, ütüyü, bulaşığı aklınıza ne gelirse yapan, emeğiyle var olan ama görünmeyen...
Emeğiyle var olan ama görünmeyen kadınlar: Ev işçi...
Kimi hiçbir güvenlik önlemi olmadan yüksek binaların camlarına çıkarak mecburiyetten cam siliyor, ki...
Ev işçilerinin sırtındaki dünya
Gündelikçi, temizlikçi hatta bazen sadece “kadın”... Onlar böyle adlandırılırken bir varlık mücadele...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.