Dönemin cinsiyetçi dünyasında mücadele eden bir başarı öyküsü.
“Zarafetiyle herkesi fethetti. Ne harika, özgür bir kadın! Herkes onu kucaklamak istiyor gibiydi. Ne söylediğini anlamayanlar bile onun müzikal sesinden ve ifadesinden büyüleniyordu” Bu övgülerin sahibi olan Maria Montessori, Berlin’de toplanan uluslararası kadın konferansında İtalyan delegesi olarak 1896’da katıldığında 26 yaşındaydı.
Berlin’deki konferansı, 1900’de Londra’daki izledi. Bu konferanslarda, çalışan altı milyon İtalyan kadın adına konuşmasına, kadınlara eşit ücret için çağrı yapmasına, ücret ayrımcılığına dikkat çekmesine, aynı iş için kadınlara erkeklerin aldığının yarısından azının ödenmesini ve on sekiz saati bulan çalışma saatlerini eleştirmesine rağmen güzelliği ön plana çıkarılmıştı. Oysa o, güzelliğinden ziyade ciddiye alınmak istiyordu. Sonunda kararını verdi: “Yüzüm artık gazetelerde görülmeyecek ve hiç kimse benim sözde büyüleyiciliğimin şarkısını söyleyemeyecek!”
Maria Montessori 1870’de İtalya’da doğdu. 1896’da hem erkek öğrencilerin onu bir kadın öğrenci olarak kabullenmedeki isteksizliklere hem de babasının itirazlarına -kızıyla konuşmayı kesmişti- rağmen, kararından vazgeçmedi, İtalya’nın ilk kadın doktoru olarak üstün bir derece ile tarihe geçti. Bu arada en büyük desteği annesinden aldı.
Üniversiteden mezun olduktan sonra asistan doktor olarak atandığı Roma Psikiyatr kliniğinde zeka engelli çocuklarla çalıştı. 1899’da, Roma’da zekâ engelli çocukların yollandığı okula yönetici olarak atandı. Daha sonra pedagoji öğrenmeyi amaç edindi. Zihinsel engelli çocuklar için yazılmış her şeyi okudu. 1896-1907 yılları arasında sadece sağlık alanında değil, antropoloji, felsefe, psikoloji ve eğitim alanlarında da kendini geliştirdi.
Aşağıdaki sözler ona ait: “Çocuklar fazla yorulmadan veya tecrit edilmeden sabahtan akşama kadar meşgul edilmelidir. Onlara önce çok basit şeyler öğretmeliyiz; hedefe en kısa yoldan düz bir hat çekerek varılması gibi, tuvaletlerin kullanılması, kaşığın kullanılması gibi. Sonra dikkatlerini duyu organlarına çekmeliyiz. Örneğin çeşitli renk, boy ve kokudaki çiçekler yardımı ile onların görme ve koku duyularım harekete geçirmek için bir bahçede gezdirelim. Kas çalıştırması için jimnastik yaptıralım. Onların dikkat ve ilgisini uyaran dokunma duyusunu çalıştıracak farklı yüzeylere sahip bir sürü eşya verelim. Duyu organlarının eğitimi yoluna koyulduktan ve ilgi uyandırıldıktan sonra, asıl derse başlayabiliriz. Alfabeye girişe geçebiliriz. Fakat kitapla değil, çeşitli renklere boyanmış, parmakla dokunup, hareket ettirilebilecek kabartma harflerin bulunduğu küçük bir tahtayla. Yavaş yavaş el becerilerini öğretebilir ve en sonunda ahlaki eğitim verebiliriz.”
O, çocukların eğitiminde çığır açan kadındır. Öğrenme güçlüğü çeken çocukların sorunlarını çözmeyi hedefine aldı. 1907’de, Roma’nın San Lorenzo bölgesinde çalışan ailelerin çocuklarından oluşan 60 kişilik grupla çalışmak için üniversitedeki kürsüsünden ve tıbbî uygulamalarından vazgeçerek, eğitim yöntemleriyle ilgilenmeye başladı. Sonunda kendi özel kuramını geliştirdi. Çocukları gözlemledi onların ihtiyacına uygun materyaller geliştirdi. Kendi adını verdiği yöntemle, Montessori metoduyla, dersliklerin biçimini ve öğrenme yöntemini değiştirdi bunu kurduğu ‘Çocuk Evi’nde uygulamaya koydu.
Bu bir deneysel okuldu. Çocukların ihtiyacına uygun derslikler ve onların boyutlarına uygun sıra ve sandalyeler önerdi, öğrenmeyi geliştirici oyunları renkli ve tahta materyallerle tasarladı ve kullandı. Önemli başarılar elde etti. Öğrenme güçlüğü çeken çocuklar öğretmenin müdahalesinin çok az olduğu doğal ortamda bu yöntemle okuma ve yazmada büyük ilerleme kaydettiler. Eğittiği bir grup engelli çocuğu devlet yeterlilik sınavlarına soktu. Sonuç şasırtıcıydı. Engelli olmayanlara yakın bir başarı göstermişlerdi.
1912’de kullandığı yöntemi anlattığı bir kitap yayınladı. Bu kitap uluslararası eğitimde bir reform hareketini başlattı. Bu yöntemi ve okulları dünyanın her tarafında örnek model olarak tanıttı ve kabul ettirdi.
YENİ ÖĞRENME VE ÖĞRETME BİÇİMLERİ
Öğretme ve öğrenme biçimleri hakkındaki görüşlerini okulları gezerek, sınıflara girerek deneyimledi. Kendi yöntemini engelli olmayan çocuklara uygulayıp uygulayamayacağını düşünürken, kendisine gelen bir teklifi değerlendirdi. İşçiler için bir sitede ucuz evler sunan bir inşaat firması bir soruna çözüm bulamamaktadır. Kiralık lojmanlarda oturan herkes meslek sahibidir. Anne babalar gündüz işte oldukları için, 50’den fazla çocuk denetimsiz kalmaktadır. Sorunun çözümü için kendisine gelindiğinde daha sonra birçok ülkede taklit edilecek olan çocuk yuvaları fikrini ortaya attı.“Çocuklara kendi kendilerini yaratma” imkanının verildiği yerlerdi buralar.
Yöntemi İtalya’da tanındı. Yeni çocuk evleri kuruldu. 1909’da Maria Montessori düşüncelerini ve yöntemini kitap halinde yayınlar: Çocuk Yuvalarında Çocuk Eğitimi Üzerine Bilimsel Pedagoji Yöntemi.
1900 yılında bu birlik daha sonra “sorunlu çocuklar”ı eğitmek üzere öğretmenlerin yetiştirildiği tıbbi Pedagoji Kurumu’nu açar. Kuruma bir okul da eklenmiştir. Maria Montessori yönetimi üstlenir. O ve mesai arkadaşları sürekli çocuklarla beraber olup, onları tüm dikkatleriyle izleyerek eğitim ve oyun malzemelerini denerler. Çocukların özgür seçimden, hatalarını kendilerinin denetiminden, hareket etmekten, sessizlikten, sosyal ilişkilerini kendileri tarafından kurulmasından, çevrenin düzenli ve temiz olmasından, özgür faaliyete dayalı bir disiplinden, kitapsız okuma ve yazmadan, alıştırmaların tekrarından hoşlandıklarını gözlemledi. Eğitim sistemini çocuktan yola çıkarak kurdu.
Tarihin en ünlü eğitimcilerinden biri oldu. Kitabı kısa zamanda yirminin üzerinde dile çevrildi. Gazeteciler, öğretmenler, din adamları, doktorlar ve devlet memurları “Montessori Modeli”nin pratikte nasıl olduğunu görmek için Roma’ya gittiler. Tüm Batı Avrupa’da, ABD, Çin, Japonya, Hindistan, Avustralya ve Güney Amerika’da Montessori okulları ve dernekleri kuruldu. Maria Montesso de eğitim kursları düzenledi. Sistemini sayısız seyahatlerinde anlattı. İkinci bir kitapta eğitim araçlarını, yapılarını ve kullanımını açıklar.
Almanya’da ilk Montessori Okulu 1922’de açıldı. On yıl sonra sayıları 34’e çıktı. 1933’te Naziler, Berlin’de sevilmeyen yazarların kitapları ile birlikte tüm Montessori malzemelerini ve yayınlarını yaktılar. 1934’te Mussolini faşizmine muhalefetten dolayı İtalya’dan ayrılmaya zorlandı. 1936’dan itibaren önce İspanya’da sonra Hollanda ve Hindistan gibi ülkelerde bir dünya vatandaşı olarak yaşadı. 1950 yılında UNESCO konferansına katıldı. 1940, 1950 ve 1951’de Nobel Ödüllerine aday gösterdi. Bir eğitim emekçisi olarak, dünyanın birçok ülkesinde konferanslar, eğitimler verdi, kitaplar yazdı, yeni okullar ve öğretmen eğitim merkezleri açtı. Montessori pedagojisi yanlıları ancak ellili yıllarda Batı Almanya’da tekrar işe başlayacaktır.
1952’de Hollanda’da bir sahil kasabasında öldüğünde 82 yaşındaydı. Dünya genelindeki çabalarının ürünü olarak metodu Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinde açılmış olan Montessori Okulları’nda uygulanmaktadır.
1976 yılında Rita Kramer tarafından yazılan biyografisi, Montessori’nin hayatını ve eserleri ayrıntılı biçimde göz önüne sermektedir.
Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi Sayı 43, Temmuz 2012
İlgili haberler
GÜNÜN BELLEĞİ: Aykırı bir kadın Mary Wollstonecraf...
Doğum gününde 18. yüzyılın aykırı kadını Mary Wollstonecraft ile tanışalım. Fransız devriminin tanık...
GÜNÜN PORTRESİ: Sojourner Truth
1700’lü yılların sonunda ABD'de köle ve siyahi olmanın getirdiği zorluklarla mücadele edip, tarihe g...
GÜNÜN PORTRESİ: Türkiye’nin ilk kadın kimyageri Re...
Türkiye'nin ilk kadın kimyageri Remziye Hisar’ın öyküsü bilim alanında, bir kadın olarak hak iddia e...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.