GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Babamın oğluyum
Erkek gövdesine tıkıştırılmış ruhum, gözlerimden ele verdiğinde beni, nasıl olacak? Lafta kolay her şey ve ben yine anneme telefon açmak istiyorum...

Çok kolay olmuştu. Ölümüm… Onun beni defnedişi…Boş bir tabut, tek kişilik bir cenaze töreni.
“Senin gibi oğlum yok benim. Defol!”
Bilmem ki. Belki ben de;
“Defol! Senin gibi bir benliğim yok benim demek isterdim”
İnsanın kendisini kovması saçma. Ölmek saçma! Yaşamak olanaksız! İntiharlar başarısız!
O geceden sonra annem beklemeye devam etmiş miydi beni yine, ışıkları söndürüp pencere önünde? Upuzun bir boşlukta sokağın sonuna dek uzanan yolu kaç zaman daha gözlemişti? Onun benim gibi bir oğla itirazı yok muydu? Cebimdeki son para ile evi aradığım zamanlardaki sessizliğin ben olduğumu biliyor muydu? Uzun uzun dinlemek isterdim soluğunu. Kırık dökük cümlelerini… Alo! Aloo! Kimsin-iz-! Ama param kadar susabilirdim telefonda, kısa olurdu o da.
Erkek adamdı babam. Hayattaki tek sermeyesi de buydu. Erkekliğinin yegâne uygulama sahası annem, iki oğlan vermişti ona. Ağbim de babam gibiydi, erkek adamdı. Erkekliğinin bedelini erken bir ölümle ödese de, namını bıraktı ardından. Bir çizik atabilmişti dünyaya, sokak kavgasında çoklu bıçak darbesi sonucu hayatından olmak gibi küçük bir bedel karşılığında. Ucuz ölüm! Efsane erkek!
Ağbim gibi serseri değildim ben. Onun gibi erkek olmalıydım oysa. Kendisi gibi erkek olamayacağımı sezmiş olmalıydı ağbim.
Çocukluğum… Yazları terastaki sedir…Rüzgârın uğultusunda gizlenirdi ağbimin ayak sesleri… Gecenin perdesini, pikenin ucunu usulca kaldıran elleri… Ağbim erkek adamdı.
Benim oyuncak bebeklere, parfüm şişelerine, topuklu ayakkabılara, simli şallara meyledişim ağbimin gece ziyaretlerinden önce miydi, sonra mıydı? Kelebek kadarmış ömrü. Ya ellerinde tozu kalmış mıydı kanatlarımın?
Düşmüş müydüm bir kere? Düşmesin diye elimden tutan olmuş muydu? Ya arkamdan iten? Güdülecek bir kinim bile yok, erkek adamlar gelip geçerken ömrümden, her gece üçer beşer. Kadın olabilirdim pek tabi. Bir dizi ameliyat gerekli. Seven bir adam, iki göz oda sonra.
Çok soğuk bu gece, annemin sesine; benim susmama verdim cebimdeki son parayı. Bir kez daha yemin bozuyorum. Köşeme gidip beklemekten başka çaresi var mı? Bu son olur mu? Hani sırf para için, tanımadığım adamlarla olmayacaktı. Otel artı saati…
“Aslan gibi adamsın gücün kuvvetin yerinde hamallık yap gerekirse”
Erkek gövdesine tıkıştırılmış ruhum, gözlerimden ele verdiğinde beni, nasıl olacak? Lafta kolay her şey ve ben yine anneme telefon açmak istiyorum. Son kez sesini duyayım istiyorum. Hatta senin gibi oğlum yok desin istiyorum. Sonra üstüne biraz benzin varlığımın,yokluğum tescillensin istiyorum.

Öykünün yazarı Hanife Altun kimdir?
1979 Bakırköy/İstanbul doğumlu. Anadolu Üniversitesinde Türk Dili Edebiyatı okudu. Uzun süre özel sektörde (tekstil-hazır giyim) çalıştı. Çeşitli dergilerde öykü, kitap inceleme yazıları yazıyor. “Masalından Göçen Kuş”, “Huzursuz Özne” adlarıyla yayımlanmış iki öykü kitabı var. İnternet yayıncılığı yapan bir ajansta içerik editörü olarak çalışmakta.

İlgili haberler
GÜNÜN ÖYKÜSÜ: 13

Kulağına söylenmişti, bir gün bunun başına geleceği. Büyüdüğüne hem seviniyor hem de korkuyordu; lek...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Kendini kandıran kadın

Bordo cüppesiyle ağır akıllı duran nikâh memuru, bizi dünya evine sokmaya sabırsızlanıyordu. Nişanlı...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Ben sizi ararım

Yokuşu yarıladığında iş görüşmesinde giyilmemesi gereken ne varsa üstüne geçirdiğini fark etti. İş g...