Devasa kalçası yüzünden korkunç bir hayat yaşayan kadın!
Saartjie Baartman namı diğer Hotanto Venüsü. 1879’da başlayan, henüz 25 yaşındayken sonlanan (tahminen) hayatı filmlere, kitaplara konu olan kadın. Güney Afrika’dan Avrupa’ya uzanan tamamen kendi kontrolü dışında gelişen ve şekillenen bir trajedinin kahramanı…
Onun kısacık hayatında türlü işkencelere maruz kalmasının öncelikli sebebi kadın olması. Mensubu olduğu kabilenin ( Khoikhoi) genetik özelliklerini belirgin bir şekilde taşıyan Afrikalı bir kadın olarak doğması demek daha doğru olur belki.
Ailesini kaybeden Saartjie, Hollandalı sömürgecilerin yanında köle olarak yaşarken anatomik yapısı Batılı bir doktorun ilgisini çeker. Kendisi gibi doğuştan ayrıcalıklı, diğer beyaz Avrupalıların da Saartjie’nin bedeniyle ilgileneceklerini düşünen William Dunlop, iddiaya göre Saartjie’yi Avrupa’da iyi bir hayat yaşayacağına inandırarak İngiltere’ye götürür. Onun kocaman kalçaları, sarkık cinsel organı tam da William Dunlop’ın düşündüğü gibi dikkat çeker. Avrupalı için seyirlik eğlencelik bir malzemeye dönüşür. Üstün, güçlü ve beyaz adamlar, güçsüz, tek başına, izleyenler için farklı bir görünüme sahip ilkel (!) bir kadının bedeni üzerinden para kazanmaya başlar. O dönem oldukça ilgi çeken ucube şovlarından birinin parçası olur. En az sakallı kadınlar, siyam ikizleri, vahşi hayvan şovları kadar ilgi görür. Vücut hatlarını tamamen ortaya çıkaran kostümlerle dans etmesi için eğitilir(!) Eğitmeninin talimatları, izleyenlerin özel istekleri doğrultusunda çeşitli hareketler yapmaya zorlanır uzunca bir süre.
YAŞAMI BİR EZİYETE DÖNÜŞÜR
Zamanla kölelik karşıtlarının da dikkatini çeken bu gösteriler yine onların baskılarıyla yasaklanınca sahibi tarafından Fransa’da bir hayvan eğitmenine satılır. Önceleri yine benzer sokak gösterileri yapmaya zorlanır. Sonrasında insanlığın gelişimi, iyiliği adına bilimsel araştırmalarda kullanılır. Pek çok aşağılayıcı tetkike, katlanmak durumunda kalır.
Yirmili yaşların ortalarına geldiğinde alkol bağımlılığı olan, sokaklarda yaşayan, bedenini satan, hasta, yalnız, direnecek gücü kalmamış bir kadına dönüştürmüştür onu bedeninde gezinen binlerce meraklı bakış. Gezinen, kemiren, tüketen… Ama ölüm bile onun için bir Avrupalıyla aynı anlama gelmez.
Hayatını bir eziyete çeviren, güçlüye göre öteki-farklı olmanın laneti öldükten sonra da peşini bırakmaz. Vücudunun birebir kalıbı alınır evvela. Meşhur kalçaları ve cinsel organı kesilip çıkarılır incelenmek üzere. Canlı olmasa da birebir çıplak kopyasını teşhir etmekten ve ona bakmaktan alıkoyamaz kendini modern dünyanın sakinleri. İskeleti ve balmumu heykeli Paris Musee de I’homme’da insan ile hayvan arasında bir yerde olduğunu kanıtlama çabasıyla sergilenir 1976 yılına kadar. Kadın ve insan hakları derneklerinin yoğun baskısıyla sergiden kaldırılan kemikleri, 2002 yılına kadar saklandığı müzenin deposundan nihayet çıkarılır ve ait olduğu topraklara iade edilir.
Saartjie Baartman yaşadığı dönemde gördüğü muamelede yalnız değildir. Pek çok Afrikalı kadın benzer koşullarda benzer eziyetleri yaşamak zorunda bırakılmıştır. Ama onun iskeletinin müzede sergilenişi aklı ve bilimi temsil eden Batı tutumunun ötekileştirdikleri üzerinde kurduğu hâkimiyetin ulaşabileceği sınırları göstermesi bakımından bir simge haline gelmiştir demek yanlış olmaz.
İlgili haberler
Yakın bir zamandan hikaye: Köle Moulkheir’in hikay...
Geçmişten bir hikaye... Moulkheir Nane Yarba’nın hikayesi... Moulkheir, köleliğin hâlâ devam ettiği...
GÜNÜN DİKKATİ: Güney Afrika’da elmas madenlerinin...
Güney Afrika’nın kuzey kesimlerinde yer alan elmas madeni ocaklarında çalışan pek çok kadın cinsel i...
GÜNÜN BELLEĞİ: Güney Afrikalı kadınlardan ırkçılığ...
9 Ağustos 1956 günü, siyahların hareket özgürlüğünü kısıtlamayı amaçlayan geçiş yasalarının kaldırıl...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.