Salgında kadın eğitim emekçisi olmak…
Eğitim emekçisi Dilek Mercan ‘26 yıllık meslek hayatımda hiç bu kadar sıkıntılı yorucu bir dönem yaşamadım’ diyerek anlatıyor bir yıllık pandemi sürecinde eğitimci olmanın halini...

2020 yılının mart ayında çok da ciddiyetine varamadığımız, bir gün içerisinde DSÖ tarafından küresel bir salgın ilanı ile okullar tatil edildi. Hiçbirimiz böyle uzun bir sürece girdiğimizin farkında değildik, birkaç gün içinde tekrar okullarımıza döneceğimizi düşünüyorduk. Bu süreçte girdiğimiz her sınıftaki öğrencilerimiz ile WhatsApp gruplarımızı kurduk, daha sık haberleşmeye başladık. Uzaktan eğitim sürecimiz de başlamıştı. O süreçte EBA bizi kaldıramadı, sık sık çöktü. Sonra YouTube kanalları açtık, pek çok platformu araç olarak kullandık. Ama gördük ki interneti olmayan, bilgisayar veya tableti bulunmayan o kadar çok öğrenci varmış ki...

Zaman geçtikçe uzaktan eğitime erişememe sorunlarına bir de salgının pozitif vaka haberleri eklenmeye başladı. Öğrencilerin çoğunun ailesi fabrika işçisi idi, endişemiz farklı bir boyut almıştı. Sağlık en baştaki kaygımız olmuştu. Yazın da bitecek denilen salgın bugüne kadar geldi. Biz eğitim emekçileri her gün artan eşitsizliği daha çok gördük, daha çok üzüldük ve bunun için nasıl mücadele etmek gerektiği üzerinde kafa yorduk, tartıştık...

Ben 1000’in üzerinde öğrencisi olan bir lisede öğretmenim, 10 farklı sınıfın dersine giriyorum. Her bir sınıfım ile WhatsApp grubum ve veli grubumuz var. Aynı zamanda anneyim. Eşim de öğretmen. Kendi çocuklarım da üniversite öğrencisi. Öyle bir hale geldik ki evin her odası ayrı bir okul haline geldi. Gençlere kişisel bilgisayar almak zorunda kalınca eşimle ben tek bir bilgisayarla idare etmeye çalıştık. Bazen ders programlarımızın çakıştığı zamanlar da evdeki tablet ya da cep telefonlarımız ile idare etmeye çalışıyoruz. İnternet hızımız o kadar kötüydü ki, daha fazla harcayıp yeni bir paket satın almak zorunda bile kaldık ve bu olağanüstü koşullarda ne öğrencilerimiz ne de bizler bakanlığın hiçbir desteğini göremedik.

Öyle anlar yaşıyoruz ki aynı evdeyiz ama birbirimizi göremiyoruz. Beraber kahvaltı yapmak, akşam yemeğin de buluşmak bizim için lüks oldu. Bunun yanında sürüp giden bir de temel ev içi ihtiyaçlar da var ki bu beni daha çok yoruyor. Kadın emekçiler bu süreçte daha da fazla yıprandı. Her birimizin öyküsü birbirine benzese de ev içi üstlendiğimiz sıkıntılarımız da çeşitlilik gösteriyor. Önceki okulumda birlikte çalıştığımız bir kadın arkadaşım depremde evini kaybetti ve uzun aramalardan sonra yeni bir eve taşındığında eşyalarını düzenlemeye fırsat bulamadan canlı dersine oturmak zorunda bile kaldı.

Pandemiden önce evde her şey üzerimizde iken pandemiden sonra da her şeyi organize etmeye çalışmak beni daha çok yordu. En azından eskiden işyerimiz olan okula gidiyor, sosyalleşiyor ve bir bakıma aynı ortam dışına çıkarak birbirimizi dinleyerek ya da birbirimize dokunarak güç veriyorduk. Şimdi her şey birbirine karıştı. Evdeki işim de çok fazla arttı, stresim de. Evde daha çok yemek pişirdim, daha çok çamaşır yıkadım, daha çok temizlik yaptım... Yani daha çok iş yükü. Aynı zamanda kronik hastalığımla da uğraşıyorum. Gün içerisinde hareketsizlikten ve uzun süre sandalyede ekran başında oturmaktan sağlık durumum da kötüleşti.

Sosyal ortamlardan uzak kalmak, dersime ulaşamayan öğrencilerime çözüm bulamamak, çevremizde salgından dolayı hayatını kaybedenleri görmek bir de depremde yitirdiklerimiz, sonrasında daha da artan sorunlar hem beni hem de diğer kadın emekçileri daha da sıkıntılı hale getirdi.

26 yıllık meslek hayatımda hiç bu kadar sıkıntılı yorucu bir dönem yaşamadım. Ekonomik olarak da çok yıprandık, maaşlarımız da özlük haklarımız gibi eridi, artık standart saatler içinde standart işler yapmıyoruz. Artık alım gücü azalmış gelirimizle esnek bir şekilde çok daha zor şartlarda çalışıyoruz.

Tam kapanmayı gerçekleştirebilseydik okullar bugün açıldığında endişelerimiz olmazdı. Tabii ki bunu hükümetin bir tercihi olarak görüyorum. Sermayeye verilen destekler bugün sağlık ve eğitime verilseydi ilk vazgeçilen alan eğitim olmayacaktı. Şimdi de Bakanlık, bizden derslere katılamayan çocukların sınavlarını yüz yüze yapmamızı istiyor, okulları açıyor. Salgın artma eğilimindeyken, öğrencilerin de evlerine salgını taşıma riski varken, anlamsız bir dayatma yapılıyor. Öğretmenler, okul personeli, servis şoförleri ve öğrencilerimizin 60 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olan büyüklerinin tamamının, 2 doz aşılaması tamamlanmadan okulların açılmasının çok riskli olduğunu düşünüyorum.

Bu ülkenin bir ferdi, bir emekçisi ve bir kadın olarak çok yorulduk. Her gün artan baskıdan, azalan özgürlük alanımızdan, kadınların ötekileştirilmesinden, katledilmesinden, hukuksuzluktan, artan yoksulluktan, hesap soramamaktan çok yorulduk, yıprandık. Çözümün de örgütlü mücadele olduğunu artık çok daha iyi biliyoruz.

Her şeye rağmen aşağıya bakmayacağız diyoruz.

Görsel: Freepik

İlgili haberler
Eğitim Sen Bodrum Temsilciliği 8 Mart için atölye...

Eğitim Sen Bodrum Temsilciliği 8 Mart için atölye çalışması yaptı. Atölye çalışmasında 8 Mart günü s...

Türkiye genelinde 2.4 milyon öğrenci eğitime erişe...

MEB verilerine göre Türkiye genelinde öğrencilerin yüzde 15’i uzaktan eğitime erişemedi. Urfa’da yüz...

Üniversitelinin ‘uzaktan eğitim’i: Yatılı dadılığa...

Yaşadığım şehirde iş bulma şansım çok az olduğu ve KYK yurdu kapalı olduğu için yatılı bir iş bakmak...