Merhaba, ben Van’da kovid-19 bahanesi ile kapatılan Gündüz Nakış’ta çalışan emekçi kadınlardan biriyim. Kadınlardan biriyim diyorum ama belki de bu yazdıklarımla haksızlığa uğrayan nice kadınların sesi olacağım.
Görebileceğiniz, düşünebileceğiniz tüm haksızlıkları yaşadık. Bunları yapan o kadar yabancı insanlar değildi, aynı bölgenin insanlarıydık. Gündüz Nakış 2015’de Van’da açılan iki nakış fabrikasından birisiydi ve diğer nakış fabrikalarından daha büyüktü. Fabrikada akraba alımı yapılmıyordu; çünkü taziyeleri ve düğünleri olursa beraber giderler ve makineleri boşta kalır diye düşünüyorlardı. Herkesin dinlenmek istediği bir gün vardı, o da pazar günüydü. Ama biz pazar günü de dahil olmak üzere 7 gün boyunca aralıksız çalışıyorduk. “Pazar mesaisine gelmezseniz işinize son verilir” diye tehdit ediliyorduk. Başka iş mi yok diyeceksiniz, doğuda kadınların çalışmasına ön yargılı bakıldığı için bu zor şartlar altında çalışmaktan başka şansımız yoktu. Üstelik pazar mesaisi ülke genelinde hesaplandığı gibi hesaplanmıyordu. Ülke genelinde pazar mesaisi yüzde 100 hesaplanırken Van’da yüzde 50 hesaplanıyordu.
Bu şartlara dayanabildiğimiz kadar dayandık ama işveren bizim bu şartlar altında mecburen çalıştığımızı bildiği için daha çok baskı yaptı. ‘İşten çıkarılma tehdit mi’ demeyin, çünkü Gündüz Nakış işten çıkarmakla kalmayıp üstüne ailelere yalan yanlış şeyler aktarıyordu. Birilerinin bu sorunlara ve tehditlere bir çözüm bulması gerekiyordu. Çözüm yolu sendikalaşmaydı.
Sendikalaşma diyorum ama o zamanlar benim haberim yoktu sendikadan. Birkaç çalışan aracılığıyla sendikadan haberim oldu ancak sendikalaşan kişileri işten çıkarmaya başladılar. İşverenler sendikalaşmadan dolayı sizi işten çıkarıyoruz diyemezdi, çünkü suç olduğunu biliyorlardı. Kimisine ‘işyerini küçültüyoruz’, kimisine ‘çalıştığın makineyi sattık’ diye nice yalanlar söylediler. Baskılar arttıkça sendikalaşma daha da çoğaldı. Sendikalaşan kadın arkadaşlar iffetsizlikle suçlandı. Bir süre sonra sendikalı ve sendikasız arkadaşlar olarak bizi birbirimize kutuplaştırmaya çalıştılar. Çok yakın olduğum arkadaşlarımla sendikalı oldukları için konuşamıyordum. Ben ne zaman sendikalı oldum biliyor musunuz? Bazı sendikalı arkadaşları işten çıkardıktan sonra benden sendikalaşmayı başlatan işçiyi beni tehdit ettiğine dair şikayet etmemi istediler. Oysaki beni hiç tehdit etmemişti. Benim kararım kesindi, şikayette bulunmadım. Benimle beraber avukata götürülen birkaç arkadaş yalan yanlış suç duyurusunda bulundular ve karşılığında da rüşvet aldılar.
İşverenler kovid-19 bahanesiyle iş yerini kapattılar. İşsiz kalan 110 kişi, dile kolay 110 aile işverenlerin çıkarları yüzünden mağdur oldu. Bu da yetmezmiş gibi işten çıkarıldıktan sonra hâlâ aileler aranıp kadın arkadaşlar iffetsizlikle suçlandı. Buna ben de dahilim.
İşten çıkarılmadan önce de işten çıkarıldıktan sonra da sendika yöneticileri her konuda yanımızda durdular. Bizim dertlerimize ortak oldular. Burada şu sözü söylemek istiyorum, haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Biz hâlâ davamızın arkasındayız, sonuna kadar da davamızı sürdüreceğiz. Buradan haksızlığa, baskıya, tacize, tehditlere ve benzeri durumlara maruz kalıp susan arkadaşlara sesleniyorum; sustukça ezilen taraf olursunuz, susmayın, hakkınızı savunun.
İlgili haberler
Kadınım, mülteciyim, hayat hakkımın peşindeyim…
‘Çocuklarıma sarılıp her defasında yeniden kalktım ve yılmadan saatlerce yürüyerek sesimi duyurmaya...
Meselenin ‘Köken’ine inen bir eylem kılavuzu
Engels’e göre eşitsizlik, özel mülkiyetin kamusal alana egemen olan erkeğin elinde yoğunlaşması, üre...
‘Emeklilik hakkımız yok, susarsak çocuklarımızın d...
15 yıldır ev işçiliği yapan Elif, kendi gibi yüzlerce kadın tanımış, sadece bir ev işçisi biliyor em...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.