Dört tarafı baskıyla örülü ‘ataması yapılmayan öğretmen’in mektubu
Toplum ve aile baskısı ile ‘özgürlük’ kavramının anlamına uzak yaşadığını ifade eden, ataması yapılmayan bir öğretmen adayı Filiz, dört duvar arasında yeşerttiği umudu ve yaşamını anlatıyor.

Merhaba Ekmek ve Gül okurları. Ben üniversiteden yeni mezun olmuş atama bekleyen öğretmen adayı Filiz. Baskıcı bir ailede doğup büyüdüm. Toplum baskısı belki aşılır fakat baskı aileden olunca aşmak daha da zorlaşıyor. Feodalizm yüzyıllar önce yıkılmış olsa da feodal aile yapısı halen yıkılmış değil. Böyle bir ortamda en azından üniversiteye gidebilmişim diyorum. Fakat üniversiteye gitmiş olmak da yetmiyor. Bu yaşa değin bu baskıyı aşamamışsanız diplomayı alıp döndüğünüz yer yine burası oluyor.
Böyle bir aile sizi doğurup büyüttüğü için sizi istediği gibi şekillendirme ve buna zorlama hakkını kendinde görebiliyor. İçtiğiniz sigaradan giydiğiniz kıyafete, arkadaş çevrenizden sosyal olamayan hayatınıza kadar her şeyi kontrol altında tutmak istiyorlar.
Üniversiteyi Denizli’de okudum. O yıllar sayesinde başka hayatlar, başka dünyalar tanıdım. Gezip gördüklerim başka bir hayat yaşamanın da mümkün olabileceğini gösterdi. Fakat şunu bugün anlayabildim ki; eğer bu sorunu aşmak için sürece yayacağınız bir mücadele vermediyseniz bir üniversite diploması sorunu ‘şak’ diye halledemiyor.
Ne lisede ne üniversitede ‘özgürlük’ kavramının anlamına ve nasıl elde edileceğine pek kafa yormadım. Ekonomik özgürlüğümü elime alırsam rahat ederim diye düşündüm hep. Üniversitede uzaktan baskı hissetsem de yine de nispeten daha özgür hissettim. Fakat o özgürlüğün nasıl elde edilebileceğine, aile yapısının nasıl olması gerektiğine hiç eğilmedim. Yıllar yaşandı geçti ve şimdi diplomalı ev kadınıyım. Mücadele boyutunda kendimi yeterince geliştirmemiş olduğumdan şimdi aileme ne katar, onları nasıl ikna ederim bilemiyorum.
Aydın’a ailemin yanına döndüğümden beri düğünden düğüne evden çıkabiliyorum. O da ailemin düşündüğü haliyle ‘koca bulmaya’ maalesef. Gezmeme izin yok, bir iş bulup çalışmama, KPSS kursuna yazılmama izin yok. İlk yıldan atanabilseydim belki memur olup gitmeme müsaade edebilirlerdi fakat böyle bir Türkiye’de ne mümkün? Denizli’ye dönüp kendimi idare edebileceğim bir iş bulurum düşüncesiyle evden kaçmaya bile niyetlendim. Annemin iknası ve ekonomik güçlük nedeniyle geri dönmek zorunda kaldım.
Hal böyle olunca insan çareyi evlilikte arayabiliyor. Çaresizlik bu boyuta ulaşınca bu evden çıkmanın tek yolu evlilikse ‘Evleneyim gitsin daha kötü ne olabilir ki?’ diye düşünmeye başlıyor insan. Karıncayı bile incitemeyecek insanların evlilik sonrası eşine uyguladığı şiddet haberleri geliyor aklıma sonra. Dünya tatlısı çiftlerin şiddetli geçimsizlikten ayrıldığı… Mutsuz evlilikten doğan mutsuz çocuklarla başka bir mutsuz aile… Böyle bir zincir nereye kadar gider onu da bilemiyorum. Elim kolum bağlı hissiyle günler aylar geçerken üniversitede tanıştığım bir arkadaş sayesinde size bu mektubu gönderiyorum. Belki paylaşmak bana da güç verir diye düşündüm. İnsanlık için küçük benim için büyük bir adım olur belki. Umut işte umut ne olursa olsun insan umut etmeye devam etmeli diye düşünüyorum.


İlgili haberler
GÜNÜN RAKAMI: İstihdamdaki her 4 kadından biri ücr...

Yüz binlerce kadın aile işçiliği yapıyor. Büyük çoğunluğu aileye ait tarla ya da dükkanda çalışıyor.

GÜNÜN RAKAMI: Kadın işsizliği son dört yılın en yü...

DİSK-AR’ ın TÜİK verileri üzerinden yaptığı çalışmanın sonuçlarına göre, Şubat, Mart ve Nisan ayları...

İngiltere’de öğretmenler ‘evsiz’

İngiltere’nin Bath ve Londra şehirlerinde yaşayan iki öğretmenin yaşadıkları konut sorununun özeti:...