Günlerdir sosyal medya üzerinden çocuk istismarı üzerine birçok yazı yazılıyor.
Hepsi de öfke dolu, suçlunun neredeyse öldürülmesini isteyen yazılar.
Doğrusunu söylemek gerekirse ben de çok öfkeliyim, bu yazıyı yazarken doğru kelimeleri bulabilmek için defalarca düşündüm.
Yazdım, olmadı sildim baştan denedim. Çünkü ne yazarsam yazayım içimdeki öfkeyi anlatmaya yetmiyor, yetmeyecek.
İşin en acı yanı biliyorum ki bu son olmayacak.
Çocuk ve kadınlara yapılan her türlü kötü muamelenin neredeyse ödüllendirildiği bir iklimde yaşıyoruz.
Bir dövizde “Kadın cinayetleri politiktir” yazıyordu.
Çok doğru, bütün bu yaşanan 'cinnet durumu', 'birkaç kendini bilmez sapığın gözü dönmüşlük ile yaptığı şeyler' olarak kabul edilemez.
Öyle bakılırsa sorunun asıl kaynağından uzaklaşılmış olur.
En basit haliyle devletin resmi yayın organı olan TRT’de yapılan ve “profesör” unvanı taşıyan kişilerin o ekranlarda neler söylediklerine, sürekli olarak bunların ekranlara çıkarılmasına ve en ufak bir muhalif söylem karşısında hemen harekete geçen savcıların bu hal karşısında suskunluğuna bakarsanız, karşımızda hiç de kişisel olamayan aksine çok politik ve organize bir tutumun olduğunu görürsünüz.
Haliyle mücadele de buna göre şekillenmek zorunda.
Toplumun dönüşümü sağlanmaya çalışılırken bu ilk hedefin kadınlar olması tesadüf değil. Bilinçli bir tercihtir.
Bir yandan hak arama reflekslerini yitirmiş bir toplum yaratılırken diğer yandan kadının cinsel meta haline getirilmesi, kişiliğinden tamamen soyutlanması ve en kötüsü bunun onun iyiliği için yapıldığı algısının yaratılmış olması, zaten kadınlar için bir baskı unsuru olan ataerkil yapının devlet eliyle daha da sistemleştirilerek artık çocukların da bu yapı içinde bir meta haline gelmesi söz konusu.
Elbetteki bu sınıfsal durumdan bağımsız değil, devletin “sosyal devlet” olma özelliğinden tüccar devlet modeline geçmesi ile birlikte ekonomik gelir arasındaki uçurum farkı her alana yansımış durumda.
Bunun eğitime yansıması; devletin bu alandan elini çekmesi ile birlikte, fakir aile çocuklarının “vakıf yurdu” adı altında tarikat yurtlarına mecbur bırakılmasına sebep oluyor. Buralarda da her türlü cinsel istismarın örtülmeye çalışılması ile yaratılan cezasızlık ortamı, insanların hukuka olan güveninin sarsılmasını ve devamında da gücü yetenin suçluyu cezalandırdığı yetmeyenin ise yaşadığı travmayı bir ömür üzerinde taşımasını getiriyor.
Ne yazık ki başta da belirttiğim gibi reflekslerini yitirmiş bir toplum yaratıldığı için gösterilen tepkilerin de örgütlü ve sürekli hale gelmemesinden yararlanan makam sahipleri hâlâ o koltukları rahatlıkla işgal edebilmektedirler.
Yaşanan hiçbir olumsuzluk bir diğerinden bağımsız değil, işçilerin hak aramalarının engellenmesi, iş cinayetlerinin “fıtrat”mış gibi gösterilmesi, kendileri gibi düşünmeyenlerin düşmanlaştırılması, insanların en ufak bir sorunda diğerini öldürecek hale gelmiş olması, hepsi birbirini besleyen ve bu şekilde devam etmesi istenilen durumlar olarak karşımıza çıkıyor.
Dayanışmanın yok edildiği, herkesin birbirinin rakibi sayıldığı, yükselebilmek için mutlaka bir diğerinin üstüne basmak gerektiği fikrinin yaygınlaştırılması ile sistem kendini devam ettirme şansı buluyor.
Tüm bunları görerek bütünlüklü bir mücadele hattının örülmesi ve bunun için de en geniş kesime dokunarak yolun yürünmesi elzem.
Yoksa parçalı mücadele ile başarıya ulaşmak çok daha zor olacak.
İlgili haberler
Çocuklara tecavüz edilmesine karşı çıkayım derken...
Bebeklerin, çocukların tecavüze uğramasına karşı çıkıyorum zannederken yaptıklarınızla, söyledikleri...
Çocuk istismarının artışında mesele yasa değil, uy...
Evlilik yaşının 15’e düşürüldüğü tartışmaları yapılırken istismar olaylarında fiili cezasızlıkları h...
Çocuk tecavüzleri: Münferit mi yoksa kolektif suç...
Çocuklar iki yüzlü bir ahlak anlayışının, eşitsiz bir aile düzeninin ve onları baştan sessiz kılmak...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.