Bundan yaklaşık üç hafta önce, iki kadın öğrenci olarak eve çıkmaya karar verdik. Bu bir tercihten öte bir zorunluluktu. Kendi ayaklarımız üzerinde durmak ve kendimiz için özgür, yeni bir hayat kurmak istiyorduk. Birçok zorluğun bizi beklediğinin farkında olsak da bunların ne kadar büyük olacağı konusunda bir fikrimiz yoktu. Ev bakmaya başlayan herkes gibi bizim de ilk sorunumuz yüksek kiralar oldu. Ev sahipleri mecburiyetimizi anlıyor ve bu durumu kullanmak istiyorlardı. Bu noktada, gerçekten şaşırdığım ve anlam veremediğim durumlar vardı. İnsanlar, kendimize ait bir alanımızın olmasını ve yaşadığımız yerin en azından temel ihtiyaçlarımızı rahatlıkla giderebileceğimiz özelliklere sahip olmasını bir lüks olarak görüyorlardı. “Zaten iki kızsınız, aynı odada kalırsınız ne olacak” tarzında cümleler duyuyorduk. Bunların yanı sıra, kiraların uygun olduğu yerlerde güvenlik sorunları hissediyor, bir kadın olarak sürekli tedirgin olacağım muhitlerde yaşamak istemiyordum. Şu an tuttuğumuz evi ilk bulduğumuzda da istemsiz olarak bu kaygıları hissetmiştim. Yakın çevrelerde oturan arkadaşlarımla, mahalle esnafıyla ve komşularla iletişime geçip güvenli olup olmadığını anlamaya çalıştık. Ve hatta, içimizin rahat etmesi için bir gece erkek arkadaşımla mahallenin sokaklarında yürüdük. Gece tek başıma geçmem gerektiğinde başıma bir şey gelir mi diye korktuğumuz için. Bütün bu korkular ve kaygılar maalesef ki bulunduğumuz ülke içerisinde neredeyse her gün, her kadının hissettiği duygular. Bunları düşünmek zorunda kaldığımız için gerçekten çok üzgünüm.
‘BİZ ŞANSLIYIZ, YA DİĞERLERİ?’
Evi tuttuktan sonra ise daha zorlu bir süreç başladı. Hiçbir eşyamız yoktu, evimizin içi bomboştu. Kira, depozito ve emlakçı komisyonuyla birlikte toplam üç kira birden ödemek zorunda kaldığımız için maddi olarak gerçekten kötü durumdaydık. İhtiyaçlarımızı karşılayabilmek için yarı zamanlı işte çalışıyorduk ancak her şey çok pahalı olduğu için asla yetiştiremiyorduk. Ailemizden destek almadan tek başımıza ayakta durmaya çalışıyorduk ve bir şeyleri halledemedikçe yanlış yaptığımızı düşünmeye başlamıştık. Üzerimizde sürekli olarak hissettiğimiz “Ailen yoksa hiçbir şeysin” baskısı kendini göstermeye başlamıştı. Tam da bu noktada mahalleli komşularımızın ve arkadaşlarımızın desteği devreye girdi. Birden herkes bize yardım etmeye başladı. Evlerinden eşya getirdiler, eksik olan ne varsa bulmaya çalıştılar. Eşyalarımız bulunana kadar bazı arkadaşlarımız bize evlerini açtı. Kısa zamanda da birçok eşyamız tamamlandı. Hâlâ eksiklerimiz var fakat bunların zamanla hallolacağını biliyoruz.
Bütün bunlar benim için gerçekten çok önemli bir deneyim oldu. Bu ülkede öğrenci olmanın ve kadın olmanın ne kadar zor olduğunu bir kez daha fark ettim. Ben ve arkadaşım şanslıydık belki, iyi insanlara denk geldik. Fakat ben biliyorum ki herkes bizim kadar şanslı değil. Bizim bu yaşadıklarımızın benzerlerini ve daha zorlarını yaşayanlar her zaman var. Maddi sorunlardan dolayı güvensiz muhitlerde yaşamak zorunda olan, her güne tedirgin uyanan kadın arkadaşlarım olduğunu biliyorum. Bu toplumsal bir sorun ve bunun karşısında bizi ayakta tutacak şey ise dayanışmak.
Görsel: Pikisuperstar/ Freepik
İlgili haberler
Üniversiteli kadınlar eşitlik, özgürlük ve yaşamak...
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde taleplerini konuştuğumuz Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi...
Öğrencilerin Görükle sınavı
40 bine yakın Uludağ Üniversitesi öğrencisinin yaşadığı Bursa’nın Görükle köyündeki yaşamı öğrencile...
Öğrenci kadınların ev ararken yaşadıkları sıkıntıl...
Yüzüncü Yıl Üniversitesinde tez çalışmasının konusu olan ‘kadın öğrencilerin ev ararken yaşadığı sık...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.