Virginia Woolf' un gözlerinden Londra
Londra Manzaraları’nda kent, ‘heykeller yapan aristokrasinin’ geçip demokrasinin gelişini bekleyen bir kenttir.

1882 yılında dünyaya gelen Virginia Woolf, döneminin önemli edebiyat eleştirmenlerinden biri olmasının yanında, karakterin düşünme eylemini olduğu gibi aktarmaya çalışan bilinç akışı tekniğinin de önemli temsilcilerinden biridir. Eserleri elliden fazla dile çevrilmiş olan Woolf, kaleme aldıklarıyla yalnızca edebiyat değil felsefe tarihinde de ışık huzmesi olmayı başarır. Çünkü Woolf, okuruna yol gösterirken onları içsel bir hesaplaşmaya da sürükler.

Woolf’un farklı dillere çevrilmiş eserlerinden biri olan Londra Manzaraları, altı denemeden oluşuyor. 1931-1932 yılları arasında kaleme alınan denemeler aslında dönemin popüler kadın dergisi Good Housekeeping için Londra temasıyla yazılıyor. Londra Manzaraları’ndaki denemeler aracılığıyla 20. yy. Londra’sında bir solukluk ve keyifli bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Kendisi de Londralı olan ve yürümeyi seven Woolf, bizi kendi ayaklarıyla önce Londra rıhtımlarına götürür: “Deniz, tuzunu burun deliklerimize üflerken, hiçbir şey Thames Irmağı’ndan gelen gemileri izlemekten daha canlandırıcı olamaz.”. Okurunu büyülü bir limanda dolaştırırken, “Gemi direklerinin ve bacalarının arkasında, işçi evlerinden oluşan uğursuz bir cüce kent uzanıyor.” der ve bu büyünün gerçek üstü olmadığını yüzümüze çarpar. Bilinç akışı tekniğinin eşsiz bir temsilcisi olması nedeniyle de gezintinin ucunu dönüp dolaşıp kendimize çıkarır. “Vinçleri indirip kaldıran ve döndüren, gemileri denizlerden çağıran biziz.” diyerek ticaretin bizi nasıl kaygıyla izlediğini tarif eder.

Rıhtımdan yönümüzü Oxford Caddesi’ne çevirdiğimizde ise Woolf tasvirlerinden oluşan bir caddede yüzmeye başlarız. “Cadde, çakıl taşlarıyla dolu ve taşlarını sürekli olarak parlak bir akıntının yıkadığı bir ırmak yatağı gibidir.” diyerek tarif ettiği Oxford Caddesi, bizi korkunç trajedilerin yeşerip büyüdüğü kaldırımlarda gezdirir. Çağdaş Londra’nın kalıcı olmak değil, geçip gitmek için kurulduğunu söyleyen Woolf’ un Oxford Caddesi’nin sarayları, “Yunanlara, Elizabeth Dönemi insanlarına, on sekizinci yüzyıl soylularına iyi görünen şeyleri göz ardı” eder.

Woolf, Londra Manzaraları ile bizi yalnızca kapalı bir gökyüzünün altında gezdirmez. Yeri geldiğinde tarihteki önemli isimlerin evlerine, yeri geldiğinde kiliselere ve katedrallere konuk oluruz. İlk konuk olduğumuz Thomas Carlyle’ın evi bize, Mr. Carlyle’ın tarihinden değil de eşi Mrs. Carlyle’ın, diken, temizleyen, ovan, tahtakurularını yok eden ellerinden seslenir.

Woolf’un Londra’sı, “baskın kubbeleriyle, koruyucu katedralleriyle, bacaları ve kuleleriyle, vinçleri ve gazometreleriyle ve hiçbir ilkbahar ya da sonbahar rüzgârının alıp götüremediği sürekli dumanıyla kalabalık, damar damar ve sıkışıktır”. Yeri geldiğinde “bir mezarlar kenti” olan “ama insan yaşamının akışının ve koşuşturmasının tam içinde” bir kenttir. Woolf’un Londra’sı “heykeller yapan aristokrasinin” geçip demokrasinin gelişini bekleyen bir kenttir.

Fotoğraf: Kitap kapağı

İlgili haberler
GÜNÜN ÖNERİSİ: Kadın mücadelesini merkezine alan k...

Sayfalarca basılan kitap eklerinde en fazla kaç tane kadın kitabı gördük? Dolu dolusu var buyurun...

Bugüne ve geleceğe ışık tutan bir kitap: NASIL YAP...

Çernişevski; insanların ortak bir çalışma düzeninde yaşadığı, yaşlı ve çocukların mutfak işleri ve y...

Kız kardeşliğin sıcaklığını, başka bir dünyanın ya...

Gelecek kaygımızın büyüdüğü bugünlerde başka bir yaşamın rüya olmadığını hatırlayalım istedik. Kitap...