Napoli Romanları’nda kadınlar arası dostluğa dair
Elena Ferrante’nin Napoli Romanları serisinde anlatılan kadın dostluğunun türlü hallerini Gülşah İmrek’in kaleminden okuyalım.

“Ben Elena Greco, odacının kızı on dokuz yaşımda kendimi mahalleden dışarıya atmak, Napoli’den ayrılmak üzereyim. Tek başıma.”

Tek başına bir yere gitme isteği çok tanıdık gelir her zaman. Peki genç bir kadına yaşadığı yerden kurtulma isteğini yaşatan ne olabilir? Kendini dışarıya atmak, gerçekten kurtulmaya çalıştıklarımızı ortadan kaldırır mı? Napoli’nin yoksul bir kenar mahallesinde on dokuz yaşına kadar süren yaşamını bir “kız kardeşlik” öyküsü ile anlamlandıran Lenu’nun hikayesini anlatıyor İtalyan yazar Elena Ferrante’nin Napoli Romanları serisi. Napoli’nin tarihi dokusu ve turistik mekanlarının ardında görünmeyen ama bizlere çok tanıdık yaşamları anlatıyor.

Elena Greco (Lenu) odacılık yapan bir ailenin, Rafaella Cerullo (Lila) ise kunduracı bir ailenin kızı. Lenu’nun anlatısı ile hayat bulan hikâyede iki kadının yılları aşan çekişmeli, dayanışmalı dostluğunu kıskançlıkları ve sırları ile birlikte okuyorsunuz. Mükemmel diye tarif edilenin, hayatın içerisinde nasıl da eriyip gittiğini gözler önüne seriyor Ferrante.

Herkesin bir çeşit zanaat ile hayatını kazandığı, genç kızlar için güvenli bir hayat ortamının aile çatısı dışında hayal edilemediği, genç erkekler için ise iyi para kazanmadan kurtulamayacakları bir bataklığa dönüşmüş olan bu mahallede hayaller, amaçlar ve ilişkiler de elbette buna göre kurgulanıyor. Bu küçük mahalleye sıkışmış hayatı aşmak isteyen Lenu ise arkadaşlarının büyüme sancılarını izlerken adeta kendi gerçeğini farkediyor. Üstelik bu farkına varış sürecini çocukluktan beri güzelliğine, duruşuna hayran olduğu Lila ile yaşıyor. Lila son derece gizemli, bir o kadar isyankâr, sözünü esirgemeyen bir kız. Yaşadıkları mahallede kendisine dayatılan yaşamı reddediyor. Sevmediği biri olan Stefano ile evlenmesinin ardından içine girdiği bunalım ve yeni kimliği Lila’yı git gide mutsuz ve isyankâr bir imaja büründürüyor. Tüm bunlar olurken adeta bir çift göz gibi olan biteni izleyen Lenu düşünüyor; “Neden seyahat edip, İngilizce öğrenmiyoruz. Ev işleri ve çocuk bakımı bedenlerimizi neyin içine hapsediyor?”

DOSTLUK, HER ŞEYİYLE KUCAKLAMAK DEĞİL MİDİR?

Oldukça akıcı bir dili olan Ferrante’nin anlatımıyla sizi adeta günlük işlerinizden bile alıkoyan seride Lila ve Lenu’nun zıt görünen karakterlerinin birbirini ne kadar da tamamladığını görüyorsunuz. Lila olmasa, Lenu da olmaz gibi... Lenu hayalperest, Lila bir o kadar gerçekçi. Lenu okuyarak bu mahalleden kurtulacağını düşünüyor, Lila ise kalmak ve kalıpları yıkmak istiyor. Lenu dürüst, ilkeli durmak için çabalarken, Lila hayatın ona sunduğu adaletsizlik karşısında kendini o saflıktan sıyırmayı tercih ediyor. Birbirlerine hem kızıyorlar hem de birbirlerinden ilham alıyorlar. Lenu kültürlü arkadaşlar edinmek isterken, Lila “kültürlü” olduğunu düşünen kişilerin hayat ile ilgili fikirleri olmadığında ısrarcı. Yazar olma tutkusunu içinde günbegün büyüten Lenu’nun yıllar sonra yazacaklarına ilham olan şey bu dostluğun kendisi oluyor. Zaten dostluk dediğimiz tüm doğru ve yanlışlarıyla bir insanı kucaklamak değil midir?

Görsel: HBO -My Brilliant Friend fragmanından

***

An geliyor Nino isimli bir genç adam iki genç kadının arkadaşlığının orta yerine kuruluyor. Lila’nın aşk arayışı ile Lenu’nun girmek istediği dünyanın anahtarı oluyor Nino. Demiryolcu ve şair bir babanın oğlu ve görece entelektüel bir ailede yetişmiş olmanın verdiği duruşa sahip. Lenu’yu en çok heyecanlandıran da Nino’nun fikirleri oluyor. Onunla saatlerce sohbet etmenin verdiği hazzı başka bir şeyden almıyor. Yanlışlarla dolu bu toplumsal düzen ile ilgili Nino’nun söylediği şu sözler Lenu’nun yaşadığı hazzın kelimelere dökülmüş hali gibi;

“Fazla sayıda şövalye romanı bir Don Kişot romanı yaratabilir Lenu, ama Don Kişot’a saygım bir yana bizim Napoli’de rüzgar değirmenleri ile savaşmaya ihtiyacımız yok. Çünkü bu boşa harcanan bir cesaret olur. Bize değirmenlerin nasıl işlediğini bilen ve onları işleten insanlar gerekli.”

Zaman geçiyor Lenu değirmeni anlamak için mahalleden uzaklaşıyor, Lila ise değirmende öğütülmeye direniyor. Bir fabrika işçisi olarak hayatına devam ediyor. Son derece ağır koşullarda bir et fabrikasında elleri kanayana dek çalışarak. Tarih 68’i göstermekte ve sokaklarda özgürlük, adalet, eşitlik sloganları yankılanıyor. Lenu’nun henüz 19 yaşında iken gireceği okulun jürisinin “Güzellik nedir?” sorusuna: “Güzellik aldatıcıdır. Sakin gündeki bir deniz gibi. Gecenin göğü gibi. Bunlar korkunun pudrayla kapatıldığı çehrelerdir. Pudrayı silersek elimizde korkuyla kalırız…”cümleleriyle yanıt veriyor ve bu sözleri jüriyi oldukça etkiliyor. Biliyor ki sakin ve güzel görünen her şeyin ardındaki gerçeği görebilmek için boyaları silmek gerekiyor. Lenu’nun hayalperest ve kırılgan dünyasındaki boyaları kaldıransa hep yanı başındaki Lila…

****

Napoli Romanları serisi iki kadının çocukluktan bu yana geçirdiği tüm dönüşümü bir hayat akışı içerisinde ele alan, zaman zaman içine düştüğümüz toplumsal roller ve hayatlarımızdaki somut karşılıkları üzerine düşünmeyi de sağlayan uzun soluklu bir roman. Kadın olmanın farklı farklı başlıklar altında ele alınıp biçimlendirilmeye çalışıldığı bir memleket ortamında böyle bir kitabı elden ele dolaştırmak, kütüphanemizde tutmaktan güzel nasıl bir cevap olabilir?

Görsel: İMBD

OKUYAMAZSANIZ, İZLEYEBİLİRSİNİZ
2011 yılında basılan seri; “Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, Yeni Soyadının Hikayesi, Terk Edenler ve Kalanlar ve Kayıp Kızın Hikayesi” olmak üzere 4 kitaptan oluşuyor. Üstelik 2014 yılında yapım şirketi HBO tarafından diziye de uyarlanmış olan seri “My Brilliant Friend” olarak Bein Connect’te yayınlanmış. Dönemi gözümüzde böylesine iyi canlandırdıkları ve bu fevkalade kurgu için diziye emek veren herkese de ayrıca bir teşekkür etmek şart. Bizim böyle hikayelere ihtiyacımız var…

Ana görsel: HBO -My Brilliant Friend fragmanından

İlgili haberler
Kızların Suskunluğu: Erkekler ‘tarih’ yazarken kad...

Bir aşk hikayesi ya da tanrıların savaş naralarını duyacağınızı beklemeksizin okunacak bir eser Kızl...

Bir topal yargı eleştirisi: Kırık Testi

Adaleti kurtarıcı olarak gelen bir müfettişten beklemek yerine yanı başımızdaki Eve'leri güçlendirer...

‘Mutsuzluğa patates püresi kadar iyi gelen bir şey...

Edebi Ziyafet, bir eliyle sos karıştırırken diğeriyle kitabının sayfasını çeviren, hem edebiyattan h...