GÜNÜN KİTABI: Kırmızı Pazartesi
Bir araştırmada namus cinayeti işleyen mahkumların yüzde kırk ikisi ailesinin cinayeti onayladığını söylemiş. Yüzde yetmiş dördü de sosyal çevresinden olumsuz tepki almadığını belirtmiş…

Bir cinayeti en fazla kaç insan işler? Beş, on, yüz, bin, on bin mi? Ya tüm toplumun haberi varsa, bu cinayet göz göre göre, bağıra çağıra gerçekleşmez mi? Tıpkı bizim topraklardaki kadın, namus, töre cinayetleri gibi. Bizde de birçok kadının imdat çığlıklarına toplum kulaklarını tıkayarak cinayetlerine seyirci kalmadı mı? Genelde kadın, katilini tanır, öldürüleceğini bilir, devlete sığınır; koruma, yardım ister. Yetmez, sesini sosyal medyadan duyurmaya çalışır. Tüm toplum üç maymunu oynar, kısa süre sonra kadının öldürüldüğü duyulur.

Bir araştırmada namus cinayeti işleyen yüz doksan mahkumla görüşülmüş. Mahkumların yüzde kırk ikisi ailesinin cinayeti onayladığını söylemiş. Yüzde yetmiş dördü de sosyal çevresinden olumsuz tepki almadığını belirtmiş…

Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi kitabıyla bir cinayete tanıklık etmek için Latin Amerika’ya gidiyoruz. Uzaklarda, tanıdık bir cinayet... Daha biz ilk adımda öğreniriz yol arkadaşımız Santiago Nasar’ın öldürüleceğini. Fakat sonunu bilmek bizi alıkoymaz bu yolculuğa çıkmaktan. Bir tek biz mi? Deyim yerindeyse hacısı, hocası, anası, danası, konu komşusu, hısım, akrabası, nişanlısı, papazı, hakimi, savcısı, polisi, belediye başkanı, herkes bilir Vicario kardeşlerin o sabah Santiago Nasar’ı öldüreceğini. İkiz kardeşler işleyecekleri cinayeti tüm şehre duyurur, adeta insanlardan kendilerini engellemelerini isterler. Fakat tıpkı bizdeki töre cinayetleri gibi orada da herkes seyirci kalmayı tercih eder. Hiç kimse kardeşleri durdurmaya çalışmaz. Açık alanda sinemada film izler gibi olay yerine gelir cinayeti izler. Bir tek ellerinde patlamış mısırlar eksik.

Marquez, Kırmızı Pazartesi’nde bir halkın portresini çizer, ahlaki normları eleştirir. Okuyucuya bencillik, vurdumduymazlık, ötekileştirme, ırkçılık, namus, töre kavramları üzerinden toplumsal yapılardaki ön yargıların yaşamdaki yerini ve sonuçlarını sorgulatır. Sessiz kalmanın onaylamak olduğu gerçeğini anımsatır. “Bana bir ön yargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.” Namus, töre ve kadın cinayetleri kavramlarının yeryüzünden silinmesi dileğiyle…

Görsel: Nebat Bukrek/Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Bir kitap önerisi: Amok Koşucusu

Onuruna, gururuna, aşkına sahip çıkan bir kadın, doktorun yardımı olmadan hayatta kalamayacağını bil...

Hangi dünya ütopya hangisi distopya?

Ursula K. Leguin’in Mülksüzler kitabıyla uzay yolculuğuna çıkıyoruz...

GÜNÜN ÖYKÜSÜ: Bir Falın Yüzü Suyu Hürmetine

‘Artık bir işim var. Fal bakacağım. İyi de nasıl? Bakıp ne yazacağım? Felsefe okumuş insanız bunu mu...