Mine Söğüt’ün 21 kısa öyküden oluşan Deli Kadın Hikayeleri’nin ortak konusu kadınlar. Yalnızlığı, çaresizliği, dışlanmışlığı yaşayan kadınların hikayeleri. Hikayeler karamsarlığa sürüklese de yaşantılarımızdan farklı, uzakta bir yerde değiller. Kadın cinayetleri, intiharlar, tecavüzler ve yaşanan travmalar yani her bir kadının yaşadıklarını derinden hissettiriyor yazar. Aslında deli değil, delirtilmiş kadınlar olduğunu anlıyoruz.

Her bir öykünün sonunda Bahadır Baruter’e ait olan resimler bulunuyor. Her resim, anlatılan öyküyle birleşerek görsel olarak etkileyici bir izlenimle öyküyü bitirmemizi sağlıyor.

Benim en çok beğendiğim hikaye ise “Beni Öldürmek İsteyen Muhteşem Hayat” oldu. En az karamsar hissettiğim hikayeydi. Dili akıcı bulmama rağmen hazmedilmesi oldukça zor olan hikayeler anlatıldığı, iç sıkıntısını çokça yaşadığım için benim için bir oturuşta bitirilecek bir kitap değildi. Yine de bu iç sıkıntısını da tanımanın gerektiği bir gerçek. Biz kadınların içinde yaşadığı karanlığı tanıması, oradan çıkabilmesi için ya da orada kalacaksa da neden orada  bulunduğunu görmesi önemli.
“Ölünce içimdeki şarkılara ne olacak benim? Onca şarkı, onca melodi onca ritim diyelim ki yarın ben öldüm şarkılarda ölür mü benimle” diyor Mine Söğüt öykülerin bir yerinde. Aslında bu öyküleri bize anlatarak içindeki şarkıların bir kısmını yaşatıp belleklerimize kazımıştır. Yaşadığımız çağ kadınlar için travmalarla, karanlık anılarla dolu olsa da karanlık yönümüzü bu karanlığa neden olan sebepleri birbirimizle paylaşarak aydınlığa çıkabiliriz. Bir diğer seçenek mücadele içinde karanlıkta birbirimizin ellerine dokunup şarkılarımızı duyabilmektir.

Fotoğraf: Canva Pro kolaj