Anne olunca ne anladım?
Elektrikli süpürge ile mutlu olan anne reklamlarına bakmayın, unutmadığımız şeyler var. Ankara, Diyarbakır, Antep, Suruç Katliamlarında çocukları öldürüldü annelerin ya da annesiz kaldı çocuklar...

Ne acayip bir deneyimdir annelik. Kutsanır, sevilip, sayılır, anne olan kadın diğerlerinden ayrıcalıklı hisseder kendini adeta. Hangi sınıftan, hangi dünya görüşünden olalım fark etmez, bir yaştan sonra anne olmak zorunluluğu hatırlatılır bir şekilde. Bazen bilinçli, bazen bilinçsiz kendinizi bir anda evlenmiş, ertesi yıl da kucağınızda bir çocukla bulabilirsiniz. Bir yaştan sonra evlenilir ve bir yaştan sona o evlilikten çocuk yapılır çünkü. Böyledir bu, tartışılmaz çoğunlukla, yaşanır.

Bazı şeylerin anne olunca anlaşılacağı söylenmiştir hep. Ne bilindik bir sözdür değil mi? Reklam filmlerinden, dizi repliklerine kadar, bazen şakası yapılır, bazen ciddi ciddi anne olunca neleri anladığımızı anlatırken buluruz kendimizi.

Bu satırları okuduğunuz gün pek çok gazetenin özellikle pazar ekleri ünlü, güzel, kariyerli annelerin öykülerini yayınlamış olacak. Her biri kişisel annelik öykülerini anlatırken istisnasız anne olunca anladıklarını da anlatacak. Kesin şöyle başlayacak o cümleler; “Annem derdi de inanmazdım, anne olunca anladım bir çok şeyi, annemin değerini….” Böyle sürüp gider.

O pazar eklerindeki kadınlar, bir dadı ordusuyla çocuk büyütmüşlerdir ki; annelerini anlamak için uzun ve güzel zamanları olmuştur. Bu arada hatırlatmadan geçemeyeceğim, hakiki annelik İngiltere’deki Düşes Cate’in hemen doğum sonrası basına verdiği poz gibi değildir. Bir devlet hastanesinde, büyük zorluklarla yapılan doğumun ardından pijamalar içinde berbat bir haldesinizdir esasen.

Evet ne diyorduk; nedir annelerimizin söylediği; “Anne olunca anlayacaksın, artık bir çocuğun var, artık işin gücün bu, onun için yaşayacaksın, birinci önceliğin bu”. Budur anne olunca anlaşılması gereken…

Gerçekten böyle midir, annelik, dünyaya sadece ve sadece o çocuğun annesi olarak bakmak mıdır? Hayatta başka her şeyle ilişkiyi buradan kurmak mıdır? Bunu yapmayanlar, yapamayanlar ‘Ben kötü bir anne miyim?’ diye sorgulamalı mıdır kendini? Kadının hayatını sil baştan formatlayan bu işte babalık nerede durmaktadır mesela? Ya da bekar anneler, baba olmadan tek başına çocuk büyütmek olmayacak bir iş midir? Evliliklerin bir kısmı, asla büyümeyecek olan çocukların büyümesini mi beklemektedir sona ermek için?

Anne olunca anlaşılması gereken, doğurduklarımıza hayatımızı adamak mıdır gerçekten? Bu “muazzam” deneyimi normal normal sürdürmenin bir olanağı olmalı. Benim 13 yıllık annelikten anladığım biraz da bu sanki. Anneyim ama politika yapabilmeliyim, anneyim ama her gün dört çeşit yemek yapmak zorunda değilim, anneyim ama bütün hayatımı onun üzerinden şekillendirmemeliyim. Çünkü öyle bir şeydir ki bu, bir anda kendinizi evinizin kadını, çocuklarınızın anası şekline bürünmüş görebilirsiniz.

MÜKEMMEL ANNELİK DİYE BİR ŞEY YOK
Çocuklarımıza iyi bir gelecek için, iyi bir okulda okusun, iyi bir dershaneye gitsin, iyi ve sağlıklı yemekler yesin, hobileri olsun, spor yapsın diye çalışıp duruyoruz, sabahlara kadar fabrikada mesai yapan işçi kadın, masa başında çalışan memur kadın, pazarda sebze satan kadın, evde bütün yaşamını kutsal ev işlerine adamış kadın, hepimiz bunu yapıyoruz. Çalışıyor, çalışıyoruz. Hayat böyle devam ederken bir de mükemmel anneliği arıyoruz, çünkü “Ne biçim anne bu” diyorlar bize hemen, “Ama bu kadar sorumsuz olunmaz ki” diyeceklerle dolu etrafımız. Her dakika sorgulama, yetersizim, yetemiyorum, olmuyor duygusu.

Olmuyor doğru, hiçbir zaman da olmayacak çünkü. Mükemmel annelik diye bir şey yok, olmamalı da. Üstelik kapitalizm koşullarında annelik sınıflı bir şey. İşçi anneler ile burjuva anneleri karşılaştırsak yazı dizisi olur. Şimdi acı ama gerçek; bu kadar uğraşıp didindiğimiz halde, çocuklarımıza o hayalini kurduğumuz mükemmel hayatı asla sunamayacağız. Yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik çözülmeden, çalışan herkes emeğinin karşılığını almadan, eğitim ve sağlık sistemi insana dayalı kurulmadan, bu topraklarda özgürlük, barış ve demokrasi olmadan biz anneler ne kadar mükemmel ötesi annelik yapsak da yetmeyecek, olmayacak.

Bu, işin sınıfsal kısmı. Bir de, annelik bir şablon değil, sokmayalım kendimizi öyle gereksiz şeylere. Annemiz gibi annelik yapmayalım, başka anneler gibi de olmaya çalışmayalım. Annem gibi annelik yapmadım ben, anne olunca benim en çok anladığım şey, çok sevmeli çocuğu, çocuk da bunu bilmeli, hissetmeli, anlamalı. Ben bunu öğrendim annemden, beni çok seven bir annenin önemini, değerini. Ama oğlumun sırtına havlu koyan bir anne olmadım. Eve geç de gelen, arkadaşları ile dışarıda takılan, toplantı yapan, siyasetle uğraşan, futbol seven bir anne oldum (galiba).

ŞİMDİ BEN ANNEME DİYORUM ‘ÇOK ÖNE ÇIKMA’ DİYE
Annem bana her zaman “Kızım çok önde olma, şu siyaseti çok ciddiye alıyorsun, hobi olarak yapsan olmaz mı” derdi, öğrencilik yıllarımdan beri. Gezi döneminde anladık ki bunu bütün anneler söylüyormuş. Ne eğlenceli duvar yazıları vardı hatırlayın. Sonra bir gün ne yaptı o anneler, Taksim’e gelip çocuklarının yanında durdular, öne çıktılar işte. Çünkü hayat oraya getirmişti onları, yapmaları gereken oydu. Şimdi de ben anneme “Dikkat et sosyal medya paylaşımlarına, çok öne çıkma” diyorum, gülüyoruz.

Annelik sürekli endişe edip, çocuğu da o endişe içine çekmek, onun bizim uygun bulduğumuz yerde olmasını sağlamak değil aslında. “Çocuğunu düşünen anne bunu yapmalı” diye öğretildiği için öyle yaptı annelerimiz. Çocuğu korumak, onun güvende olmasını sağlamak en birinci görevimiz ya. 

Şimdi işler tersine döndü sanki. Annem benden daha iyi takip ediyor bazen gündemi. Ondan alıyorum haberleri. Tabii hâlâ ‘Çok öne çıkma’ diyor ama aslında kendisi de önde bunu fark etti belki de. Şu yaşadıklarımıza bir çift laf söylemenin bile cesaret gerektirdiği bu dönemler, belki de herkesi politik yaptı işte, fark etmesek de herkes bir yanıyla önde aslında artık.

Çünkü unutmadığımız şeyler var. Ankara, Diyarbakır, Antep, Suruç Katliamlarında çocukları öldürüldü annelerin ya da annesiz kaldı çocuklar. Cizre’de ölen anneler ve çocukları nasıl unutabiliriz. Cezaevine çocuğu ile giren Ayşe Öğretmen sonra, kadın cinayetlerinde öldürülen anneler, çocuklarını iş cinayetlerinde kaybeden, yoksulluktan intihar eden, bir KHK ile işinden edilen, açlıkla terbiye edilen anneler… Seçime giden bir ülkede Anneler Gününde elbet bunlar hatırlanacak, elektrikli süpürge ile mutlu olan anne reklamlarına bakmayın siz.

Yine de anne olmayı seçen, seçme şansı olmadan bir anda kendini anne olarak gören her kadının Anneler Günü kutlu olsun. Anne olmak istemeyenleri, olamayanları da rahat bırakın, kimseye travma yaratmayın Anneler Günü diyerek. Kadınlık buradan şekillenen bir şey değil, bunu en çok biz kadınlar birbirimize anlatmalıyız galiba. Esas olan kadındır, bu kadınların bazıları annedir, bazıları değildir, mesele bu kadar basit aslında.

Ama eğer anne olduysak, olunca anladığımız şey, çocuğumuzu elinden tutup sürekli geriye çekmeye çalışmak, sürekli onu korumaya çalışmak olmasın artık. Seçim geliyor işte, annelerimizle, çocuklarımızla bu ülkenin geleceği için hep birlikte önde olalım. Hem hepimiz önde olunca bir tek bizim çocuğumuz da öne çıkmış olmaz, çok mantıklı bana kalırsa. Ben annemle böyle anlaştım sanki, herkese de tavsiye ederim.

Kaynak: Evrensel


İlgili haberler
Anne olmayınca anlarsın!

Anne olmayınca anlarsın: Kapitalist toplumda anne olmak çok kutsal, çok özel, çok önemli... Çünkü an...

Günümüz anneliği neden bu kadar ümit kırıcı?

Bütün farklılıklarımıza rağmen, hayal kırıklığı günümüz annelerini birleştiren en temel his. Çocukla...

Kutsanma-lanetlenme cenderesinde KADIN VE ANNE

‘Doğurmak işi, yaratmak fiilini de üretendir. Peki analık kutsal mıdır? İşte bu kutsallık mevzusunda...