Çocuğun bizatihi çocuk olma hali “iradeyi etkileyen bir emare” sayılmıyor, istismara uğrayan çocukları kategorize etme yaklaşımı hamile çocuklar için de devam ediyor

Sadece bir kentin (İstanbul), sadece bir hastanesine (Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi) ve sadece 5 ay içinde yüzlerce hamile çocuk geldiği ve hastanenin, bildirim yükümlülüğüne rağmen, bu çocukların hamileliğini bildirilmediği ortaya çıktı. Dahası valilik soruşturma izni vermemiş, işin peşine düşen sosyal hizmet görevlisi de sürgün edilmişti.

Önemli bir bölümü Suriyeli olan bu çocukların birçoğu henüz 15 yaşını bile doldurmamıştı. Ve sonradan öğrendik ki, çocukların pek çoğu aile üyeleri tarafından cinsel istismara uğramıştı.

Aklı, ahlakı, hukuku, vicdanı, insanlığı ve her çeşit değer yargısını eşanlı olarak dumura uğratan bu skandalın ardından yapılan açıklamalarla ise bir kez daha sarsıldık.

Önce Sağlık Bakanlığı, ardından İstanbul Valisi yaptıkları açıklamada 15 yaşını doldurmuş olan çocukların hamile kalması halinde bildirim zorunluluğu bulunmadığını ileri sürdüler. Bu çocukların bildirimi ancak “tehdit, cebir, hile veya iradeyi etkileyen herhangi bir emarenin varlığı” halinde yapılıyordu.

Yani çocuğun bizatihi çocuk olma hali “iradeyi etkileyen bir emare” sayılmıyor, istismara uğrayan çocukları kategorize etme yaklaşımı hamile çocuklar için de devam ediyordu.

Üstelik Bakanlık yaptığı açıklamada bunun bir hukuksal kaynağı olduğunu da iddia ediyordu: 181 Sayılı KHK’nin 21. Maddesinin (a) bendi.

Ancak Sağlık Bakanlığı’nın resmi web sitesinde de yer alan 1983 tarihli bu KHK’nin (Sağlık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname) ilgili maddesinde böyle bir düzenleme yok.
İyi ki de yok. Ama bu durumda bakanlık ve vali tarafından yapılan resmi açıklamanın gerçek dışı olduğunu mu değerlendireceğiz, yoksa çocukların hamile kalmasını “yasal” sayan düzenlemeler gerçekten var ama bu 181 Sayılı KHK mi değil?

Yapılan çalışmalar ve hazırlanan raporlar, tespit edilebilen hamile çocuk vakalarının sorunun gerçek boyutlarını yansıtmaktan çok uzak olduğunda ortaklaşıyor. Bunda ebeveynlerin saklama eğiliminin de oldukça belirleyici olduğu sonucuna ulaşılmış. Çünkü istismara uğrayan çocukların önemli bir bölümü resmi evlenme yaşından küçük. Resmi evlenme yaşının hakim kararıyla 16’ya kadar düşürülebildiğini göz önünde tuttuğumuzda ise istismara uğrayan mağdur çocukların çok daha küçük yaşlarda olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz.

Bununla beraber ebeveynlerin gizleme eğiliminin bir başka nedeninin ise istismarcının aile üyesi olmasından kaynaklandığı sonucuna varılmış.

Bu durumda tek bir hastanede 115 hamile çocuğun bulunması, bu hastanenin bildirim yükümlülüğüne uymaması dolayısıyla tercih edildiğinden mi kaynaklanıyor, yoksa hamile çocukların sayısının gerçekte çok daha fazla olmasından mı? Bunu bilmiyoruz.

Ancak bu sorunun cevabı her ne olursa olsun, istismara uğrayıp hamile kalan yüzlerce çocuk bulunduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Nitekim Diyarbakır Barosu’nun geçtiğimiz aylarda ortaya koyduğu veriler; çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında son 10 yılda yüzde 700’lük bir artış olduğunu gösteriyor. Yine aynı süre zarfında doğum yapan kız çocuklarının sayısı ise on binlerle ifade ediliyor.


İlgili haberler
Ülke çocuklar için cehenneme döndü, hükümet çocuk...

“Artık yeter” demeyecek misin? Her gün bir yerden çocuk istismarı haberleri gelsin istemiyorsan, çoc...

KADINLAR TEK SES: İstismarı örtbas etmenize izin v...

Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesinde ortaya çıkan istismara ihmallerine tepkiler...

İstismara karşı İzmirli kadınlar eylemde

İzmir Kadın Platformu Kanuni Sultan Süleyman Hastanesine 5 ayda, 115 hamile çocuğun başvurmasına ve...