Ankara Katliamı duruşmalarında 14 aylık bebeğiyle adalet arayan Nabile
10 Ekim Ankara Katliamı’nda yaşamını yitirenlerden Vahdettin Ozğan’ın eşi Nabile adalet arayışında en küçük çocuğu Serhat’ı mahkeme salonlarında büyütmüş bir kadın. Ve mücadelesinde hâlâ ısrarcı...

10 Ekim 2015’te Ankara Garı önünde barış ve demokrasi talebini haykıracak yüzlerce insan Türkiye’nin en kanlı katliamlarından birini yaşadı. Dava sürecinde ortaya çıkanlar ise katliamın adeta göz göre göre geldiğini gösterdi. 103 kişinin hayatını kaybettiği, yüzlerce insanın yaralandığı katliamın üzerinden tam 5 yıl geçti. 5 yılı 60 ay olarak da düşünebiliriz, 720 hafta da, 1825 gün de... Ölen 103 canın acısı hâlâ taptazeyken, katliamda yakınlarını yitiren ailelerin adalet arayışı ise geçen 5 yıla rağmen sürüyor.  

Katliamı yaşayan biri olarak yaşananları tekrar hatırlamak, hatırlatmak çok zor benim için. Ancak bu kanlı katliamı unutturmamanın ve tüm sorumluların hesap vermesini sağlamanın da başka bir sorumluluğu var.

Barış ve demokrasi talebiyle yola çıkanların hedef alındığı bu katliamda yaşamını yitirenlerden biri de 7 çocuk babası Vahdettin Ozğan’dı. En küçük çocuğu Serhat 14 aylıktı babası katliamda yaşamını yitirdiğinde. Nabile, adalet mücadelesinde 5 yıl boyunca her duruşmaya yanında götürdü babasız büyüttüğü oğlu Serhat’ı. Onun deyimiyle Serhat 10 Ekim davasının görüldüğü Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin gülü.

Eşinin ölümü çok zor bir yaşamı da beraberinde getirmiş Nabile için. Eşinin öldüğüne hiç inanmak istememiş. “Oturduğum yerde onu görürdüm. Sanki hep geri gelecekmiş gibi bekledim, geceleri kalkıp kapının önünde oturuyordum onu bekliyordum, dışarıda sadece farelerin çır çır sesi... Ha gelecek ha gelecek... Hep bir bekleyiş içindeydim hâlâ da gözüm sokaklarda, sanki bir yerden çıkıp gelecekmiş gibi hissediyorum” diye anlatıyor Nabile bekleyişini. “Keşke bir kolu, bir gözü, bir bacağı kalmasaydı ama yaşasaydı, nefes alsaydı” derken yaşadıklarının ne kadar zor olduğunu, zamanın onlar için ne kadar zor geçtiğini söylüyor aslında sesinin titreyişi. “Bu dört duvar arasında yaşadıklarımı ben bilirim, en küçük oğlum Serhat uykularından ağlayarak uyanıyor ağabeyine sarılıyor, ‘Ne olur babamı bir kere göreyim, babam mezardan çıksın ona sarılayım, ‘Baba’ diyeyim diyor küçücük çocuk. Daha bir hafta önce bunu söyledi. Hep babasını beklediğini söylüyor” diyor.

‘ÇOCUĞUMU MAHKEMELERDE BÜYÜTTÜM’

Verdikleri adalet mücadelesi de çok önemli Nabile için. Aileler olarak haklarını aradıklarını anlatıyor: “Katliamın hesabını sormak istedik, düşmana bırakamazdık. 5 yıl boyunca bütün duruşmalara katılmaya çalıştım, sadece 2 duruşmaya katılamadım. Giderken çok zorluk da yaşadım. Her gidişimde Serhat’ı da götürüyordum, 500 lira yetmiyordu. Başkalarından borç edip gidiyordum duruşmalara. Diğer duruşma gelene kadar o borcumu bile ödeyemiyordum. Maddi manevi ağırlığını yaşadık. Oraya gelen bütün aileler yoksul, kendi hallerindeydi. Herkes ancak kendine yetebiliyordu. Çocuğumu mahkemelerde büyüttüm, millet yemek yemeye giderdi ben Serhat’ı mahkeme salonunda ayaklarımda sallar uyuturdum, su içmeye giderlerdi ben bezini değiştirirdim. Hiç kimse ‘Senin bu kadar çocuğun var, bu minicik çocukla nasıl çıkıp geliyorsun ne ile yapıyorsun’ demedi. Dışarıdan sadece simit alıp yiyordum kimi zaman. Kimse bunları görmedi, sormadı.

Duruşmalardan döndükten sonra bir ay kendime gelemiyorum, defalarca duruşmalarda bayıldım. Onlar yaptıklarını soğukkanlı anlatırken ben yaşananlara dayanamıyordum. Onlar gözümüzün önünde bildiklerimizi, duyduklarımızı gördüklerimizi inkar ediyorlardı. Duruşmalardan döndükten sonra bazen haftalarca çocuklarım hiçbir şey sormuyorlardı bana.”

‘HEPİMİZ EŞİT DEĞİL MİYİZ, NEDEN BU AYRIMCILIK?’

“Tek dilediğim adalet yerini bulsun, onlar çıksın desinler ‘Ben yaptım, biz yaptık’. Saklanmasınlar, ben nasıl oraya gidiyorum onlar da o cesareti bulup gelsinler tüm sorumlular o cesareti bulup o mahkemeye gelsin. Hakkımı istiyorum ben, bir şey istemiyorum ki. Hepimiz bu bayrağın altında yaşıyoruz hepimiz eşit değil miyiz? Kürt denildiği zaman kara sular iniyor başlarından. Neden, bizim ne günahımız var? Bayrağın üzerinde senin ne kadar kanın varsa benim de o kadar kanım var. Neden bu ayrımcılık yapılıyor peki, neden öldürülüyoruz biz? Bunun nedenini istiyorum. Her gittiğim yerde azarlanan oluyorum. Ben de özgür olmak istiyorum, çocuklarımın özgürlüğünü istiyorum. Ben de insanca yaşamak istiyorum.”


‘ANNEN DİMDİK DURUR, BENİ ARATMAZ SİZE’
Mitinge küçük kızıyla birlikte aslında kendinin gideceğini anlatıyor Nabile: “Eşim bir gün geldi eve düşünceli. ‘Sana bir şey söyleyeceğim ama korkuyorum’ dedi. ‘Ben senin hakkını aldım, mitinge ben gideceğim. Birkaç tane arkadaş sen gitmezsen biz de gelmiyoruz dediler ben de mecbur kaldım, o yüzden ben gideceğim’ dedi. Sonra oğlum araya girdi ‘Baba annem hazırlanmıştı, sen annemin hakkını yiyorsun’ dedi. Ben ise ‘Ben tek gideceğim, baban yanında 3-4 kişiyi birlikte götürecek birlikte haykıracaklar, barış isteyecekler’ dedim. Kimse onun gitmemesini bahane yapmasın istedim. Razı oldum onun gitmesine. Akşam yola çıkmak için hazırlanırken oğlum yine ‘Baba annemi de götür, küçük kardeşime ben bakarım, kız kardeşim gelsin sadece yanınızda, annem de gelmeyi çok istiyordu’ dedi. Eşim 10 dakika düşündü, sonra bağırdı ‘Ya onun başına bir şey gelirse, ya bir şey olursa ben ne yaparım, nasıl yaşarım’ diye. Oğlum da ‘Peki ya sana bir şey olursa annem nasıl yaşar’ dediğinde ‘Annen dimdik durur, kapınız açık kalır, beni aratmaz size’ dedi.


‘GİT SANA BARIŞÇILAR BAKSIN’
Ailecek yaşadıkları ekonomik sıkıntılar nedeniyle merdiven silmeye gittiğini, ancak çocuklarının kimselere bırakamadığından devam edemediğini, düzenli bir yerde çalışamadığını ifade ediyor Nabile. “Büyük çocuklarım sağ olsun büyüdüler, çalıştılar, baktılar bize” diyen Nabile başından geçen bir olayı da anlatıyor: “Bir kış doğal gazı açmadım, paramız yoktu doğal gaza ödeyecek durumda değildik. Soba yakmak istedim ve kömür yardımı için Ümraniye Kaymakamlığına gittim. Kaymakamlık çalışanı önce bana eşimin nerede öldüğünü sordu. Ankara’da dedi. ‘15 Temmuz darbe girişiminde mi öldü’ diye sordu bu sefer. 10 Ekim’de hayatını kaybettiği söylediğimde elindeki belgeyi gözümün içine baka baka yırtarak ‘O zaman git sana barışçılar yardım etsin’ dedi ve yardım talebimi işlemi almadı.”

‘HADİ BABA NE OLUR KALK!’
Bayram benim için bir kara gündür mesela. Neden dersen, 6 yaşındaki Serhatıma bir bayram sabahı ‘Kalk oğlum babaya gidelim’ dedim. Uykuluydu. Öyle bir ‘Baba mı geldi?’ diye bağırdı ki hepimiz donduk. Sonra mezarlığa gittik, babasını başucundan oturdu ‘Hadi baba ne olur kalk, yeter uykunu alamadın ya, bugün bayram herkes uyanmış, sen niye uyanmıyorsun, ben çok özledim seni, bir kere kalk bayramını kutlayayım, yine uyursun’ dedi. Sonra da ağlamaya başladı. ‘Hadi bana yardım edin babamı kaldıralım. Biz ne yaptıksa mezarın başından kaldıramadım, bize ‘Siz gidin ben de uyuyacağım babamla beraber’ dedi. ‘benim de uykum var. Ama siz beni bir kere çağırın ben cevap vereceğim, hadi çağırın beni’ dedi ve bir kere daha orada öldüm.  


İlgili haberler
GÜNÜN FOTOĞRAFI: 10 Ekim için dua…

10 Ekim Ankara Katliamı davası Ankara Adliyesinde sürerken adliye önünden geçen bir kadının barış is...

10 Ekim davasının ardından...

10 Ekim Ankara Katliamı davası Avukatlarından İlke Işık davada son durumu ve ailelerin taleplerini a...

10 Ekim 2015 – Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olm...

10 Ekim Ankara Katliamı, o gün Ankara Garı’nda toplanmış olanların başına gelenler değil sadece. O g...

GÜNÜN VİDEOSU: Küçük Serhat 10 Ekim’de yaşamını yi...

10 Ekim Ankara Katliamı’nda yaşamını yitiren Vahdettin Ozğan’ın, o zaman henüz 1 yaşında olan ve mah...

10 Ekim anneleri: Dava bir ömür de sürse takipçisi...

10 Ekim’de oğlunu, eşini, kardeşini kaybeden kadınlar konuştu. Yakınlarının o gün Ankara’ya barış is...

10 EKİM 2015 | Bütün sorumlular hesap versin diye....

Bugün 10 Ekim, Ankara katliamının üzerinden üç yıl geçti. Üç yılda bir daha eskisi gibi olmayan haya...