Hayatta kalma mücadelesi
Emekçi kadınlar ‘Hastalanıp ölecek miyiz?’ kaygısını bir kenara bıraktılar, bırakmak zorunda kaldılar. Belirsizlik ve önünü görememek koronadan ya da açlıktan ölmekle karşı karşıya getirdi.

“Mart ayında başlayan ve bir türlü bitmek bilmeyen korona salgını sevdiklerimizi hasta etmeye devam ediyor. Her gün bir yakınımızdan haber alır duruma geldik. Kaybettiğimiz yakınlarımız da oldu cenazelerine bile gidemedik. Bir gün böyle bir şey olacağını söyleselerdi herhalde kimse inanmazdı. Ama bu yaşadıklarımız gerçek. Sevdiklerimizi kaybediyoruz ama son yolculuğuna bile gidemiyoruz. Bunları yazarken bile insanın içi ürperiyor. Bütün insanları bu kadar derinden etkileyecek olan bu öldürücü virüse karşı alınan önlemlere bakınca biz emekçilerin hayatlarının ne kadar değersiz olduğunu görüyor ve güceniyoruz” diyor bir fabrikada çalışan Derya. Bu yazıma onun sözleriyle başlamak istedim. Çünkü virüsle mücadele ederken, hem iki yakınını kaybetmenin ağırlığını hem de geçim derdinin zorluğunu yaşayan Derya gücenmekte çok haklı. “Bu bir hayatta kalma savaşı bizim için. Her yarayı sineye çekiyorsun ama çocuklara yokluğu anlatmak çok zor” diyor. Bu zor günlerde kısa çalışma ödeneğiyle hem evin kirasını ödemek hem de iki çocuğa tek başına bakmak zorunda kalan Derya “Hiç aklıma gelmezdi bir gün pazar yerinden sebze toplayacağım. Ama alacak para yoksa ne yapacaksın mecbur” diyor. 

‘YA İŞ BULACAĞIM YA DA ÇOCUKLARI SOSYAL HİZMETLERE BIRAKACAĞIM’

“İlk olarak açlık sorunu çözmek gerekiyor, belki bir ihtimal korona olmadan eve ulaşabiliriz” diyerek kolları sıvayan kadınlardan biri de Gaye. Pandemi günleri başlamadan hemen önce taşınmış Esenyalı’ya. “İki çocukla ucuz bir yer bulmak için uğraşıyordum, baktım Esenyalı’da evler diğer yerlere göre daha ucuz. Mahalleye geldim yerleştim, iş buldum. İki ay çalıştım, korona ilk başladığında beni işten attılar. O gün bu gündür işsizim. Kira ve faturalar birikti, elimde avucumda ne varsa yasak günlerinde mutfak masraflarına harcadım. Eski oturduğum semtte birkaç arkadaşıma durumumu anlattım. Onlar da beni evlerine temizliğe çağırdılar. Ama iki eve gitmekle bunca yükün altından kalkılmıyor. İnternette evlere iş veren siteleri takip ettim. Sabaha kadar çok ucuz olmasına rağmen boncuk işledim, şişe süsledim, çivi çaktım. Yine de yok yetişemiyorum. Bir iş bulmak zorundayım ya da çocuklarımı sosyal hizmetlere bırakmak zorunda kalacağım” diyor Gaye.

GIRTLAĞA KADAR BORÇ!

Zeliha, yaşadıklarını “Koronalı günler” adını verdiği günlüğüne yazdığını anlatıyor.Zeliha’nın bebeği henüz 9 aylık, bu nedenle çalışmıyor. Eşi bir fabrikada çalışıyor. Kirada oturuyorlar.Malum geçinmenin zaten zor olduğu gerçeğinin üstüne birde pandemi hayatlarını iyice zorlaştırmış. “Hayatımızı işçilere 1100 TL verip gidin evinize diyenler mahvetti.Bebeğimiz dünyaya gelince çok masrafımız oldu, kredi çekmek zorunda kaldık. Pandemidekredi borcunun üstüne kira ve diğer giderlerin borçları da eklenince evde ne huzur kaldı ne bir şey. Bebeğime bez alamayınca kumaştan bez yaptım, elimde yıkadım. Bulaşık makinesini satıp mutfak masrafına harcadık. Eşim ek iş falan baktı, en sonunda bir markette sigortasız çalışmaya başladı, duyulsa ceza yemekten korkuyorduk. Orada korona oldu, eve getirdi banada bulaştırdı. Günlerce yapayalnız, çaresiz kaldık. Çocuğuma bakmaya takatim yoktu. Bu sürede ne bir yardım ne bir destek gördük. Şimdi gırtlağa kadar borç içinde, bozuk psikolojiyle duvarlarabakıyoruz, duvarlar bize bakıyor”diyor Zeliha. Annesinden kalma dikiş makinesini salonun ortaya yerine kurduğunu, eve iki ekmek alabilmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çalıştığını söylüyor.

Sizlere, pandemide her anlamda hayatı kadınlara dar edenlere karşı, hayatta kalma mücadelesi verenlerin dilinden dökülen sözcükleri aktardım.

Her şey çok zor, bu sisteme rağmen bir yerden tutmayı becerebilmek deustalık istiyor. Bir kadın arkadaşımız bu sorunları konuşurken “Çocuğuna sıkı sıkı sarılmak demek hayata sıkı sıkı sarılmaktır”diyor.”Çocuklarımı sosyal hizmetlere bırakmak zorunda kalabilirim” diyen kadın karşı çıkıyor bu söze. “Ben ne hayattan nede çocuklarımdan vazgeçtim.Ama karnını bile doyuramadığım çocuklarım onlara bir ekmek bile bulamadım diye benden hesap sorarlarsa ne yapabilirim ki?” diyor Gaye.

Bunca zorluğa rağmen bir çözüm arayan kadınların bu diyaloğu beni etkiledi. Hesap sormak hesap vermek öyle zannedildiği gibi kolay işler değil. Ama bugünleri yaşamamıza neden olan bu sistemi sorgulamaz, hesap sormazsak bu yaşadıklarımızın da son olmayacağı bir gerçek.


ŞİDDET SON HIZIYLA DEVAM EDİYOR
Hayatta kalmak için türlü yol yöntemler bulma mücadelesi verirken kadınlar yaşadıklarına şiddet ekleniyor bir de. Ceylan, “Bu zor günlerde birbirimize destek olalım bak çocuklarımız var, onların geleceği için bir şeyler yapalım dedim, ama eşim kıskanma gerekçesiyle beni ormana götürüp dövdü. Bebeğine bile sahip çıkmıyor. İş maksadıyla gittiği yerlerden uzun süre gelmiyor. Eve para bırakmadığı gibi rahat da vermiyor. Günde 10 defa arayıp taciz ediyor. Şimdi hastalık var, nereye gideyim?” diyor. Evde yiyecek ekmeği yok ama eşi sigortalı olduğu için bir yerlerden zorlayıp alabileceği yardımı da alamıyor.


İlgili haberler
Maaş alamama, işsizlik, sigortasız, yarı ücrete ça...

Pandemi öncesine oranla Tuzluçayır Kadınları Dayanışma Derneğine yardım talebiyle daha fazla başvura...

İşyeri kapanırsa kışın sonunu görmek zor!

Ankara Dikmen’de küçük bir çamaşır yıkama atölyesinde çalışan kadınlar yaşanan kriz nedeniyle iş yer...

Ev eşyasını satan, çocuğunu okuldan alıp sanayiye...

Ankara Etimesgut’ta kadınlar pandemiyle ağırlaşan ekonomik koşullara eğitimdeki korkunç tablo ekleni...