10 EKİM 2015 | Bütün sorumlular hesap versin diye...
Bugün 10 Ekim, Ankara katliamının üzerinden üç yıl geçti. Üç yılda bir daha eskisi gibi olmayan hayatlarını adalet ve barışa adamış dünyanın en güzel insanları ile geçirdim zamanımın çoğunu.

Bazı şeyler unutulmaz, bazı anlar hiç akıldan çıkmaz. Hatta bazı günler, zamanlar vardır ki orada kalırsınız, günler akıp gitse de siz o günden sonra sadece yaşamaya çalışırsınız. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Eskisi gibi olmasını istemezsiniz de zaten.

Sevdiklerimizi hatırlamak isteriz hep, unutmak istemeyiz. Hele de onları kaybetmişken, üstelik bu çok ansızın olmuşsa. Bir gün her zamanki gibi yanınızdan ayrılıp gitmiş, her şey çok olağanken, akşam çıkıp geri dönmesi gerekirken dönmezse… Hastalık değil, yaşlılık değil onu bir daha göremememizin nedeni bunların hiçbiri değilse…

Ansızın, beklenmedik, kabul edilemez kayıplar kadar zor bir şey yok sanırım bu hayatta. O yüzden onlardan size tek bir şey kalır, unutmamak, hatırlamak. Unutmak ihanet gibidir, unutmamak ve unutturmamak için yaşarsınız ondan sonra.

10 Ekim 2015 günü Ankara Garı’nda bir değil, on değil, elli değil tam yüz kişi kaybettik. Daha sonra tedavileri nedeniyle hayatını yitirenlerle 103 kişi oldu yitirdiklerimiz. 103 insan, 103 kişi… Sabah geldikleri mitingten, miting bitince ayrılıp evine gitmesi gereken 103 kişi…

Bir daha dönemediler, normal bir ülkede olması gerekenlerin hiçbiri olmadı o gün Ankara Garı’nda. Devlete başvurusu yapılmış mitinge katılanları devlet o gün korumadı. Mitinge gelen ve halen gelmek üzere olan yüzbinlerce insanın yaşam hakkını umursamadı. IŞİD denen örgütün beslenip gözetilmesinin sonuçları bundan daha açık nasıl olabilirdi ki. Ankara’nın göbeğine gelip, bu katliamı kolaylıkla gerçekleştiren IŞİD’e engel oldular, IŞİD çok zor örgütlendi bu topraklarda, devlet onları o kadar çok gözaltına aldı, faaliyetlerini engellemek için o kadar çok uğraştı ki diyebilir mi hiç kimse?

2015 yılında Ortadoğu’da, Türkiye’de, Avrupa’da IŞİD denen örgüt binlerce insanı öldürdü, kadınları köle yaptı, şehirleri ele geçirdi, insanlığın tarihi ve kültürel mirasını yok etti. İzlediler, desteklediler, güçlendirdiler. Ortadoğu’nun yeniden dizaynı için ihtiyaçları vardı, zaman zaman kendi ülkelerinin meselelerinde de kullanmayı ihmal etmediler tabii.

Unutmak dedim ya. Unutacak mıyız, bu insanlık düşmanı örgütün yaptıklarını? Sadece 10 Ekim gününü değil, Antep’te kına gecesinde öldürülen çocukları, Suruç’taki gençleri, Atatürk Havalimanındaki insanları, Reina’da yılbaşı kutlamak isteyenleri. Şengal’deki Ezidi kadınları sonra…

Unutmamak dedim ya, insan olmak böyle bir şey değil mi? Kötülüğe, öldürmeye, kıyıma, barbarlığa karşı gelmeyeceksek, bunun sonucunda yaşadıklarımızı yok sayacaksak, olan biten her şeyi bir noktadan sonra normal karşılayacaksak sadece nefes alıp veren ama aslında yaşamayan canlılar olmaz mıyız?

Özellikle 2015 yılından bu yana bu topraklarda yaşayan herkesin sabrıyla, duygularıyla, yaşama azmiyle, umutlarıyla bütün duygularıyla oynuyorlar. Bize reva görülen bu zulüm en sevdiklerimizi bizden almakla kalmıyor, yaşayanları da öldürmeyi amaçlıyor belki de. Bir daha gülemeyelim istiyorlar, yarınlara dair umutlu beklentilerimize saldırıyorlar. İstiyorlar ki yarattıkları karanlığa inanalım, karanlığı kabul edelim, karanlıkta kalmaktan başka şansımız olmadığını düşünelim.

Bugün 10 Ekim, Ankara katliamının üzerinden üç yıl geçti. Üç yılda bir daha eskisi gibi olmayan hayatlarını adalet ve barışa adamış dünyanın en güzel insanları ile geçirdim zamanımın çoğunu. Çocuğunu kaybetmiş, inanılmaz güçlü, yaşadıkları büyük acıyı unutmamak, unutturmamaya çevirmeye çalışan anneler, babalar, kardeşler, eşler, çocuklar, arkadaşlar, sevgililer gördüm.

Onlarla yan yana, omuz omuza durmaya çalışıp, adalet için mücadele etmeye çalıştık. Hiç bitmeyecek devam edecek bir mücadelede adalet çığlıklarını birlikte attık. Ülkedeki baskı ve zorun giderek arttığı dönemde hiç yılmadılar, her ayın 10’unda Ankara Garı’na gitmekten vazgeçmediler. Geçen iki yılki anmalarda polisin hakaret, küfür, tehdit, darp ve gaz bombalarına boyun eğmediler. Soruşturma sürecinde savcının, davanın açılmasından sonra da mahkemenin peşini asla bırakmadılar. Her duruşmaya gelen sabır, inanç ve kararlılıkla dolu inanılmaz insanlardan söz ediyorum.

Dayanışmanın bizi hayatta tuttuğunun canlı tanıklarıyız biz. Bu dayanışma adalet için verdiğimiz ve vermeye devam ettiğimiz büyük mücadelenin yegane dayanağıdır. Ankara’nın göbeğinde devletin gözünün önünde gerçekleşen katliamdan sonra başka kimse bunu yaşamasın diye ve bütün sorumlular hesap versin diye süren bir dayanışma…

Bu dayanışma o büyük acıdan bir mücadele örgütü çıkarmıştır. 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği yaşadığımız bütün bu acıların hesabını sormak isteyenlerin de örgütüdür aslında.

Hesap sormak önemli, hesap sorulacak gün için uğraşmak şart. 10 Ekim gününden bu yana bu duygu ayakta tutuyor beni ve pek çok insanı. Ülkenin en büyük katliamının sorumluları yargılanmadıkça hiçbirimiz rahat etmeyeceğiz. Gerçek sorumlulardan hesap sorulması için uğraşmaya devam etmek ise elimizde olan en büyük güç.

Bizler vazgeçmedikçe, hesap vereceksiniz demekten geri durmadıkça yaratmaya çalıştıkları karanlığın hiçbir anlamı yok aslında. Evet bizden en güzel gülenlerimizi aldılar, evet bir daha asla eskisi gibi gülemeyeceğiz. Ama onların anılarını unutmayacağız ve bize reva gördükleri karanlığı asla kabul etmeyeceğiz.

İlgili haberler
10 Ekim Katliamı’nın ardından anneler anlatıyor...

10 Ekim’de barış için gittikleri Ankara’da yaşamlarını yitirenlerin yakınları anlatıyor: Adalete güv...

Yaşamın, umudun, aydınlığın, adı barış olsun

Elbet bir gün adalet yerini bulacak. Biz kazanacağız! Vicdan ve adalet diye bağıran analarımızın, ka...

10 EKİM KATLİAMININ ÖĞRETTİĞİ KADİM BİLGİ: Kurtulu...

Kaybettiklerimizin hesabını sormak, biz geride kalanların boynunun borcudur artık. Ve o borcu ödemed...