Pınar Gültekin cinayetiyle birlikte İstanbul Sözleşmesi de özellikle genç kadınlar arasında daha çok tartışılır oldu. İstanbul Sözleşmesi ve kadına yönelik şiddet üzerine ODTÜ ve farklı üniversitelerden konuştuğumuz kadınlar, sözleşmeyi tartışmaya açmanın bile kadın cinayetlerini ve şiddeti artırdığına dikkat çekiyor.
Her gün kadın cinayeti ve kadına yönelik şiddet haberleriyle karşılaşıyoruz. Salgın döneminde insanların eve kapanmasıyla oldukça arttı kadına yönelik şiddet. Kadınların talepleri ise hem salgın döneminde hem de “normal” dönemde devletin, şiddeti önleme ve kadını koruma yönünde önemli adımlar atmasıydı. Fakat bugün karşı karşıya olduğumuz şey, kadınların en önemli kazanımlarından biri olan ve bir zamanlar iktidarın ilk imzacısı olmakla övündüğü İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi tehlikesi.
‘SÖZLEŞMENİN KALDIRILMASI TARTIŞMALARIYLA CİNAYETLER ARTTI’
ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi 1. Sınıf öğrencisi Deniz Varol, İstanbul Sözleşmesi’nin aile içi ve kadına yönelik şiddeti önleme amacında olduğunu belirtip, sözleşmenin imzalandığı yıl kadın cinayetlerinin oldukça azaldığını vurguluyor. Varol, “Bugün, kadına yönelik şiddet, nefret cinayetleri, kadın cinayetleri, taciz ve tecavüz katlanarak arttı ve korkutucu boyutlara ulaştı. Bunun en önemli etkenlerinden biri de kadınların haklarının tartışmaya açılması, mağdurun değil suçlunun korunması, caydırıcı yaptırımlar yerine faillere ceza indirimleri uygulanması, potansiyel faillere cesaret verilmesi” diyor.
‘ÜNİVERSİTELERİN ÇOĞUNDA CİNSEL TACİZİ ÖNLEME BİRİMİ YOK’
Deniz, kadın düşmanı politikaların üniversitelerdeki yansımalarına da dikkat çekiyor: “Üniversitelerde akademinin erilliği; kadın öğrencilerin, asistanların ya da hocaların bu eril baskı altında ezilmesi de gözler önünde. Birçok üniversitede cinsel tacizi önleme birimi bulunmuyor, Yıldız Teknik Üniversitesi gibi köklü bir üniversitede bile öğrencilerin çabaları sonucu bu birim daha çok yeni kuruldu. Cinsel tacizi önleme birimlerinin kurulmuş olması, aktif olarak çalıştığı anlamına da gelmiyor.”
Peki üniversiteli kadınlar bu tablo karşısında ne yapacak sorusuna yanıt vermek, Deniz’e göre çok hayati: “Her üniversitede etkin çalışan cinsel taciz önleme birimleri kurulmasını; ataerkilliğin baskın olduğu akademide, kadın öğrencilerin tacize, kadın hocaların mobbinge uğramadığı kampüslerin oluşturulmasını; kadın ve LGBTİ+ öğrenciler, çalışanlar ve hocalar için güvenli bir çalışma ve okul ortamı yaratılmasını talep ediyoruz. Bu yolda sesimizi çıkarmaktan geri durmadığımız gibi mücadelemizde birbirimize destek vererek güçleniyor ve kazanımlar elde ediyoruz.”
ODTÜ’den Yusuf ise, İstanbul Sözleşmesi’nin şiddeti önleme ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunda kapsamlı olduğunu ancak sözleşmenin uygulanmadığını ifade ediyor. Maddelerin uygulanması ve uygulamaların denetlenmesi gerekirken, sözleşmeden çekilmenin konuşulmasını yanlış bulduğunu paylaşıyor.
‘LANET YAĞDIRMAK YETMEZ, İCRAAT OLMALI’
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü öğrencisi Bengisu: “İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddetin önlenmesinden fırsat eşitliğinin sağlanmasına, çocuk istismarının önüne geçilmesinden, tacizin şiddetin ayrıntılı tanımına kadar çok fazla şeyi kapsıyor. Görüyoruz ki buna rağmen şiddet vakalarında kadın değil suçlu korunuyor. Daha bugün gördüm ki Ayşe Paşalı'yı öldüren eski kocası öldürmeden önce google’dan ‘TCK adam öldürme', 'can alıcı noktalar', 'nereye vurursam ölür' gibi başlıkları aramış, cinayeti öyle planlamış ve biliyoruz ki Ayşe Paşalı şiddet gördüğü için defalarca uzaklaştırma kararı girişiminde bulunmuş ama ciddiye alınmamıştı. Eski eşleri tarafından öldürülen kadınların çoğunun uzaklaştırma talebinde bulunup cevap alamadığını biliyor muydunuz, polis tarafından ciddiye alınmadığını? Daha geçen gün Pınar'ı anmak isteyen kadınlar yine aynı polis tarafından darp edildi, yerlerde sürüklendi. İktidarın lanetler yağdırması yetmez, sarf ettiği sözleri icraata dökmesi gerek.”
‘CİNAYETLER VE ŞİDDETİ NORMALLEŞTİRİYOR’
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler 2. sınıf öğrencisi Dilay Bozkurt, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmaya çalışılmasının kadın cinayetlerini durdurmaya yönelik değil tam tersine, şiddetin ve cinayetlerin ciddiye alınmamasına, normalleştirilmesine neden olduğunu vurguluyor. Pandemi nedeniyle imkanların kısıtlı olduğunu belirten Bozkurt, buna rağmen kadınlar olarak farklı platformlarda bir araya gelmeye devam edeceklerini söylüyor. Kitle iletişim araçlarının kullanılmasının ve bilinçlenip bilinçlendirmenin önemini vurgulayan Bozkurt, “Sesimizi yetkililere duyurabilmek adına örgütlü bir şekilde fiilî uygulamalarda bulunmalıyız.” diye belirtiyor.
‘SOKAKTA, KAMPÜSTE ŞİDDETLE KARŞILAŞMAMIZ ARTTI’
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği 1. sınıf öğrencisi Dilan Duran ise, Muğla’da kendini diğer şehirlere nazaran daha güvenli hissettiğini ama orada bile kadına yönelik şiddetin artış gösterdiğini ve kampüste de bununla karşılaşmalarının arttığını söylüyor: “Üniversitelerden çalışmalarını ve kampüs içi sosyal yaşamını toplumsal cinsiyet ilkeleri doğrultusunda sürdürmesi için gerekli birimlerini oluşturulmasını talep etmeli ve aktif şekilde çalışmalarını sürdürmelerini beklemeliyiz.”
İlgili haberler
Kadınlar Twitter’da: İstanbul Sözleşmesi’nden vazg...
İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği bugün, hazırladıkları videolarla bir sosyal medya zinciri...
Münih Göçmen Kadınlar Birliği: İstanbul Sözleşmesi...
AKP hükümetinin İstanbul Sözleşmesi’nde çıkma tartışmalarına ve Türkiye’de yaşanan kadın cinayetleri...
GÜNÜN BİLGİSİ: İstanbul Sözleşmesi aslında ne?
İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin doğru bilinen yanlışları daha önce madde madde sıralamıştık. Şimdi de...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.