Ümraniye’de iki ‘sınıf’
Birimiz özel, birimiz devlet okulunda öğretmeniz. ‘Okul nasıl gidiyor?’ sorusu ile başlayan sohbetimizde öğrenciler arasındaki uçurumun derinliğini, şartların acımasızlığını tüm çıplaklığıyla gördük.

Türkiye'de eğitim sisteminin vasatlığı ve eğitimdeki fırsat eşitsizliği hepimizin mâlumu ve herkes bu durumdan muzdarip bir şekilde. Dayatılan sınavlar; geleceğimizin birkaç saatlik bir sınava bağlı oluşu zengin-fakir ayrımı gözetmeksizin herkesin canını sıkar. Durumu çok iyi ifade eden klişe bir söylem vardır; At mıyız biz, neden yarışıyoruz?

Evet at değiliz, evet yarışmamalıyız ama bu durumda sorun sadece yarışıyor olmamız da değil ki! Yarışa eşit şarlar altında da girmiyoruz. Sanki hipodromda bir at ve son model bir araç var... Öyle ya, aynı çizgiden başlıyorlar yarışa! Fakat biri at, biri son model bir araba olunca yarışın galibi de en başından belli…

Aradaki uçurumun derinliğini ve şartların acımasızlığını iki öğretmen arkadaş sohbet ederken tüm çıplaklığıyla gördük. Ümraniye'de, birimiz özel bir okulda birimiz ise devlet okulunda öğretmenlik yapıyoruz. "Okul nasıl gidiyor?" sorusu ile başlayan sohbetlerimiz zamanla okullarımızın fiziki yapısından eğitim materyallerine, okul içi sosyal etkinliklerden sınıf mevcutlarına, okul kaynaklarından öğrenci profiline kadar karşılaştırmalar üzerine yoğunlaştı. Konuştukça hipodromda yalnızca atların değil atlara karşı son model araçların yarıştığını gördük.

İMKANLAR VE BAZI KIYASLAR

• Özel okulda sınıf mevcudu ortalama 17- 18 kişi iken devlet okulunda 35‘in altında sınıf mevcudu yok. Bir yandan havadar geniş sınıflarda tekli sıralarda eğitim gören öğrenciler, bir yandan da daracık sınıflarda pandemiye rağmen ikili sıralara sıkışan öğrenciler.

• Devlet okulunda içi boş, yetersiz MEB kitapları ve varsa imkân fotokopi desteğinden başka bir materyal yok. Bu durumda MEB’in verdiği kitapların niteliksizliği öğrencileri ek kaynaklara mecbur bırakıyor. Ayrıca “ücretsiz” denilen devlet okulundaki kırtasiye masrafları ve ek kitap setleri, imkanları zaten kısıtlı olan veliler için büyük bir yük. Buna karşın “hiçbir masraftan kaçınmayarak” çocuğunu özel okula yollamış velinin çocuğu, özel okulda yurtdışından gelen zengin içerikli kaynaklarla derslerini yapıyor.

• Eh birimiz İngilizce öğretmeni olunca İngilizce derslerini de karşılaştırdık haliyle. İngilizce dersi devlet okullarında ikinci sınıftan itibaren haftada iki ders saati iken özel okulda anaokulundan itibaren haftada 12-13 saati buluyor. Üstelik kullanılan kaynaklar yurtdışı müfredatı baz alınarak hazırlanmış. Türkçe, Matematik, Hayat Bilgisi gibi temel dersler ise ayrıca İngilizce olarak da işleniyor.

• Milenyum çağında teknoloji ile büyüyen bu çocuklar, yani teknolojinin çocukları; özel okullarda paralı eğitim ile tüm teknolojik imkanlardan faydalanabilip, akıllı zekâ ile tanışıp haftada iki ders saatini buna ayırırken devlet okulunda bir bilişim sınıfı dahi yok. Bunun yanı sıra özel okulda hemen her katta dil laboratuvarı, fen laboratuvarı, sanat odası, drama odası, satranç odası, bilişim odaları vb. ile öğrencileri çok yönlü geliştirecek her türlü imkân mevcut. Öğrencinin ulaşamayacağı kaynak, materyal yok. Her katta depolar mevcut, öyle ya onlar parasını ödüyor(!). Devlet okulunda ise kapısına kilit vurulmuş kitaptan yoksun bir kütüphane, temizlik çalışanlarının mola odası olarak kullanmak durumunda kaldıkları içi boş bir laboratuvar dışında pek bir şey yok.

• Hiçbir bütçe ayrılmayan devlet okulunda, okul müdürü “sponsor” bularak okulu idare etmeye çalışıyor. Bulamadığı durumda velilerden toplanan sözde bağışlarla kendi kendini idare etmeye çalışıyor. Ki zaten devlet okuluna çocuğunu yollamak durumunda olan veli için bu “bağışlar” da ciddi bir yük. Öğretmenin bile asansörü para vererek kullandığı bir okul anlayacağınız. Öğretmeninden, öğrencisine herkese yük…

• Tüm bunlar normal zamanlarda bile eşitsizliğin derinliğini göstermeye yeterken pandemi aradaki uçurumu daha da derinleştirdi. Sadece alınan eğitimin kalitesi değil eğitim sürecinde gözetilen sağlık koşulları da bize bir kıyas imkânı veriyor böylece. Pandemi koşullarında güya alınan önlemler devlet okulunda, yok denecek kadar az. Zira okul öğrencilere maske bile temin etmiyor ve tüm bunlar aynı zamanda öğretmene de yük. Okulda içi boş bile olsa ecza dolabının varlığına şükrediliyor artık. Özel okulda ise durumlar tam tersi. Okulun hemen her noktasında maske ve her sınıfın girişinde dezenfeksiyonlar mevcut. Ders aralarında dâhi sıralar ve kapılar muhakkak dezenfekte ediliyor. İkili öğretim yapan devlet okulunda ise temizlik çalışanlarının sayısı yetersiz olduğu için ikili öğretim arasında bile tüm sınıfların temizliği yetişmiyor.

• Bu karşılaştırmaları yaparken devlet okulunda çalışanımız için karşılaştırma konusu yapılan başlıklarda konuşmak pek kolay değildi açıkçası. Karşısındakiler bilmediği, hiç görmediği, hayal bile edemediği imkânlar. Yemekhaneler, yüzme havuzları, revirler, laboratuvarlar… Devlet okulunun nesiyle kıyaslayacak ki?

• Tüm bunları konuşup karşılaştırırken fark ettik ki, “ortaklaştığımız” bir nokta var sonunda. O da okullarda yabancı uyruklu öğrencilerin oluşu. Özel okulda Fransız, İngiliz, Amerikalı... devlet okulunda ise genelde güç şartlarda okuyan, savaştan kaçan, pek çoğu ailevi koşullardan dolayı okulu bitiremeyen Afgan, Suriyeli öğrenciler…

Sonra okul bitince "eşit" bir şekilde herkesin "eşit" olduğu bir sınava giriyor bu öğrenciler. İyiler "iyi" üniversitelere, kötüler "kötü" üniversitelere. ''At mı hızlıdır, son model araç mı?'' sorusu kadar saçma ve sonucu belli bir sistem bu. Parası olan parasının gücü ile gayet güzel ve kaliteli bir eğitim fırsatı yakalarken parası olmayan öğrenci emeğinin hakkı ve alın teri ile "eh işte" bir yerlere gelebiliyor... Öğrencilerimiz görünüşte aynı ilçede okuyor, ama bu öğrenciler arasındaki eşitsizlik farklı sınıflara mensup olarak doğdukları gün başlıyor.

Fotoğraf: MA + Pixabay

İlgili haberler
Eğitime önlemsizlik değil, kaynak lazım!

Körfez’den bir veli: ‘2 yıla yakındır okullar kapalı iken tadilat yapılmayan okul, depreme dayanıklı...

Kırsalın kız çocukları ve eğitim hakkı…

Emekli Öğretim üyesi Dr. Semiha Özalp Günal: ‘Köylerde neredeyse hiç okul kalmadı. Çocuklar ‘taşımal...

675 bin 861 çocuk eğitimin dışında kaldı

Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) hazırladığı, “Öğrenciler ve Eğitime Erişim” dosyasına göre 675 bin...