Çocuk alanında çalışan uzmanların, kadın örgütlerinin, siyasi partilerin görüşüne başvurulmadan Bakanlar Kurulunca alelacele hazırlanıp TBMM Başkanlığına sunulan ve önümüzdeki hafta başında Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonunda olması beklenen ‘çocuk istismarı yasa tasarısına’ karşı bir itiraz da Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonundan geldi.
TKDF Başkanı Canan Güllü imzasıyla milletvekilleri ve kamuoyuna açık mektup olarak yayımlanan açıklamada önleyici tedbirler olmaksızın yapılmak istenen ceza artırımının çocuk istismarı sorununu ortadan kaldırmayacağı belirtildi. Tasarıyla ilgili “Her geçen gün artış göstermekte olan vakaların üzerini ‘kanun yaptık’ bahanesiyle örtmek ve görünmez kılmaktır” yorumunun yapıldığı mektup şöyle:
Daha önce Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği TCK’nın çocukların cinsel istismarı başlıklı 103. Maddesi’nin yeniden yapılandırılması sürecinde de maddede kademelendirme yaşının 15’ten 12’ye indirilmesinin çok tehlikeli bir girişim olduğunu anlattık. Birçok kez “5237 sayılı, 6545 sayılı ve 6763 sayılı cinsel suçlara yönelik kanunlarla ilgili cezaların ş iddeti arttırıldığı halde, yapısal sorunlar ele alınmadığından bu suçlar azalmamış, bilakis artış göstermiştir” diyerek kamuoyunu, kanun yapıcıları ve siz milletvekillerini uyardık. Bugün yine Bakanlar Kurulu’nun imzasıyla TBMM‘ne gönderilen Türk Ceza Kanunu’nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nda “çocuklara karşı işlenen istismar suçuyla daha etkin müdahale edebilmek amacıyla ilave birtakım önleyici tedbirlerin alınması ve cezaların arttırılması zorunluluğu”nun genel gerekçe olarak yazıldığına şahit oluyoruz.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu olarak onlarca senedir sahada çalışıyoruz. Konuya ilişkin notlarımızı siz masa başında çalışan, sahanın gerçeklerinden belki biraz uzak kalmış bihaber milletvekilleri için bir kez daha yüksek sesle paylaşıyoruz; Cezaların arttırılması bazı durumlar için gerekli ise de Türkiye’de bu sorunun tamamen ortadan kaldırabilmesi bakımından “en az etkili olacağını” düşündüğümüz bir yöntemdir.
Bu tasarı; toplumun ağzını kapamak için “-mış gibi” yapmış olmaktır, her geçen gün artış göstermekte olan vakaların üzerini “kanun yaptık” bahanesiyle örtmek ve görünmez kılmaktır; bir nebze olsun vakaların çözümünü hızlandıran medya desteğinin yayın yasaklarıyla önlenmesi ve var olan yasa maddelerinin kelime oyunları ile yeniden yazılmasıdır. Örneğin, yasa tasarısında “cinsel istismardan ceza alan kişi, devlet memuru olamayacak.” maddesi yer almaktadır. Oysa çocukların cinsel istismarı suçunu düzenleyen TCK’nın 103. maddesinin halen yürürlükte olan hükmü uyarınca, bu suçu işleyen kişinin alabileceği en düşük ceza 3 yıl hapis cezasıdır. Buna göre halen yürürlükte olan kanun hükümleri uyarınca; çocuğun cinsel istismarı suçundan ceza alan kişinin devlet memuru olması veya memuriyette kalma imkânı zaten yoktur.
Görüldüğü üzere yapılmaya çalışılan sadece kamuoyunu şaşırtma ve yanıltmaya yönelik bir
girişimden ibarettir.
Yine getirilmeye çalışılan 62. madde ile takdir indirimi konusunda gerekçe yazılması istenmiştir. Bilindiği üzere verilen takdir indirimleri hâlihazırda kamuoyu vicdanını son derece rahatsız etmektedir. Yasa tasarısı ile saygın duruş, tahrik, iyi hal gibi herkesin aşina olduğu bu indirimler için gerekçelendirme getirilmektedir. Tasarının bu maddeye ilişkin gerekçesinde de belirtildiği üzere, Anayasa’nın 141. ve CMK’nın 34. maddelerinde düzenlenen; kararların gerekçeli olması gerektiğine dair kural amir hükümdür. Getirilen öneri de yine bu hususun tekrarından ibarettir. Ceza artışları ile ilgili madde ise ciddi şekilde sıkıntılıdır; hâlihazırda yürürlükte olan TCK’nın 103. maddesinin -temel sorunu olan- cinsel istismarın tanımından kaynaklanan sorun bu maddeye de taşınmış ve Tasarı 1. fıkradan kaynaklanan sorunları gidermediği gibi, suçun belirtilen şekilde işlenmemesi haline ilişkin ceza artışı da getirmemiştir. Yargı kararlarında sıklıkla okuduğumuz “ereksiyon olamadı”, “vücuda organ sokulmadı” gibi nedenlerle verilen beraatları hatırlayacaksınız; Tasarıda cinsel istismar vücuda organ ya da cisim sokulması ile tanımlanarak ceza artırımına gidilmiştir. Oysaki, sadece kamuoyuna yansıyan onlarca vakada dahi mağdurun vücuduna herhangi bir organ ve/veya cisim sokulmadan gerçekleştirilen istismarlar mevcuttur ve bu husus kesinlikle görmezden gelinmiştir.
Tasarı, ceza konusunda yürürlükte olan düzenlemedeki 39 yıllık süreyi 50 yıla, 33 yıllık süreyi ise 40 yıla çıkarmaktadır. Hiçbir koruyucu önlem almadan sadece ceza artırımının bir çözüm olduğuna inanmamız beklenmektedir.
Bununla beraber tasarı, çok tehlikeli bir adım olarak kademeli yaş sınırlamasını 15 yaştan 12 yaşa indirmiştir. Daha önce TBMM’ye getirilen ve biz kadın örgütlerinin kısaca “Tecavüz Önergesi” olarak adlandırdığımız talep, Madde 103 ile gündeme alınmış ve şimdiki tasarı ile 12 yaş sınırını kesinleştirmiştir. Bir kez daha hatırlatmak gerekirse Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye göre 18 yaşına kadar her birey çocuk sayılır. 12 yaş sınırının asla kabul edilebilir, meşru bir açıklaması olamaz.
Yine yürürlükteki kanun uyarınca “tedavi amaçlı programlara katılmak” şeklinde olan yükümlülük, “rehabilitasyon amaçlı programlara katılmak” olarak değiştirilmektedir.
Yürürlükte olan Nüfus Hizmetleri Hakkındaki Kanun uyarınca adres değişikliğini 20 iş günü içinde Nüfus Müdürlüğüne bildirmek durumunda olan kişi, belirtilen suçların hükümlüsü ise adres değişikliğini 7 gün içinde, kolluk vasıtasıyla denetimli serbestlik müdürlüğüne bildirmekle yükümlü kılınmaktadır.
Tasarı ile Çocuk Koruma Kanunu’nun 6. maddesinde yer alan “Sosyal Hizmetler Kurumu” ibareleri yerine “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı” ibarelerinin gelmesi öngörülmektedir. Esasen bu değişikliğe gerek yoktur. Zira Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasına ilişkin 633 sayılı KHK’nin 35. maddesi uyarınca; “Mevzuatta, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, (...) yapılan atı.ar Bakanlığa; (...) yapılmış sayılır.”
Ayrıca yasada bahsi geçen kimyasal hadım uygulaması, AİHS ile koruma altına alınmış bulunan haklar kapsamında birçok hakkı ihlal etmektedir. Yaşam hakkının korunması kapsamında kimyasal hadım, kişinin .ziksel bütünlüğüne zarar vermekte ve yapılan incelemeler sonucunda ortaya çıkan yan etkilerinin, kişinin sağlıklı yaşamasına engel teşkil ettiği görülmektedir. Anayasa’nın 17. mad- desinde, kişinin vücut bütünlüğüne rızası dışında dokunulamayacağı hüküm altına alınmıştır. İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre de kişilere insani olmayan ceza verilemez. Tasarının bu haliyle “idam
cezası” gibi popülist tartışmaların tekrarına kapı açması ve hak ihlallerine neden olması mümkün görünmektedir.
Bununla beraber medyaya getirilecek yayın kısıtlamasının içeriği ve niteliği belirsizdir. Tasarı bu haliyle toplumun bilgilenme hakkını ortadan kaldırmaya yönelik ağır bir risk içermektedir; zira bu kısıtlama, konunun görünür olmasını, kamuoyu gündeminde tutulmasını ve failin ifşası neticesi caydırıcılık özelliğini ortadan kaldıracaktır.
Yasa tasarısında cinsel suç mağduru çocukların ve yetişkinlerin suç sonrası iyileştirilmesi, desteklenmesi ve rehabilitasyonu konusunda hiçbir düzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar için hukuki ve toplumsal meşruiyet zeminini oluşturan erken ve zorla evlilik- lerinin (resmi veya gayri resmi) önlenmesine ilişkin bir düzenleme de tasarıda yer almamaktadır.
Sonuç olarak, özellikle hukukçuların madde madde yapacakları incelemelerinde daha fazla ayrıntı bulacakları bu kanun tasarısı ne yazık ki koca bir hayal kırıklığından ibarettir. balondan ibarettir. Çocukların cinsel istismardan korunmasının tek yolu suçların faillerini ağır şekilde ceza- landırmak değildir. Ağır cezalar, failler bakımından etkili olabilirse de yeni faillerin ortaya çıkmasını önlemeye yeterli olmayacaktır. Asıl sorun, yasal düzenlemeden değil, yargılama kalitesinden ve yargı sisteminin içinde bulunduğu zihniyet dönüşümünün sağlanmamış olmasından, Uluslararası sözleşmelerden olan İstanbul Sözleşmesi’nin gerektiği şekilde uygulanmıyor olmasından ve elbette toplumsal cinsiyet eşitliğini yüksek sesle dile getirecek “siyasi irade eksikliğinden” kaynaklanmaktadır.
Sayın Milletvekilleri;
Gözlerinizi ve kulaklarınızı daha fazla açın. Bu ülke vasıfsız yöneticilerin, vasıfsız kanun yazıcıların oyuncağı olmayacaktır.
Unutulmasın ki, bu tasarıya karşı kamuoyu oluşturma mecburiyeti siyaset üstü bir konudur. Tüm milletvekillerini ve kamuoyunu geleceğimiz olan çocuklarımıza sahip çıkmaya, söz konusu yasa tasarısının reddi için var gücüyle çalışmaya çağırıyoruz.
İlgili haberler
Çocuk istismarında ‘oldubitti’ yasası
Çocuk istismarı gerek yaşanan örnekler gerekse de yargının yaklaşımıyla yakıcı bir gündem olmayı sür...
Çocuk istismarı yasasına uzmanların da söyleyecekl...
Çocuk istismarı konusunda yasa hazırladıklarını, son aşamaya gelindiğini açıklayan hükümet uzmanları...
Hükümetin hadım ve 12 yaş ısrarı tasarıda
Çocuk istismarında Hükümetin haftalardır gündeme getirdiği yasa tasarısı TBMM Başkanlığına sunuldu....
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.