Şiddeti araştırma komisyonunda ölen kadınların ismine bile tahammül yok!
Araştırma komisyonunda şiddet nedeniyle ölen kadınların isimlerinin yazdığı dövizi büyük bir öfkeyle masadan alıp kaybeden AKP'li vekil, 104 kadının ölümüne 'tolere edilebilir' diyen bakan...

Kadınlar ölüyor, ölmeye devam ediyor. Her gün isimler geliyor önümüze. Daha dün temizlik işçisi Yudum çocuklarının gözü önünde hayatını kaybetti. Ankara Batıkent’te hayatını kaybeden Sibel için eylemdeydi Batıkent Kadın Platformu’ndan kadınlar.

Her yeni gün ölüyorken yeni Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı pandemi döneminde ölen kadınların sayısının “tolere edilebilir düzeyde” olduğunu söyledi. Hayatlarımızın kaybını tolere edilebilir rakamlar olarak gören bir Bakan var, evet, bu ülkede…

Bu da yetmedi… “Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi” amacıyla kurulan TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu toplantısında sunum yapan Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Süleyman Arslan, erken yaşta evliliği savundu, “kadına yönelik şiddet” denilmemesini istedi, koruma kararlarının erkekleri mağdur ettiğini ilan etti, evlilik oranları azalırken, boşanma ve nikahsız birlikteliklerin arttığını söyleyerek, evlilik dışı ilişkileri hedefe koydu, “zina” diye nitelendirdi.

Söz konusu komisyonun beşinci toplantısında ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu konuştu. Kendisinin ve bakanlığının “başarılı” çalışmalarını anlatan Soylu, hiçbir sorun olmadığına işaret eden uzun uzun açıklamalar yaptı. Soylu’nun açıklamalarından sonra HDP’li kadın vekiller protesto etti Bakanı. “Bu kadar da olmaz” diyerek toplantıyı terk ettiler.

Milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu ve Semra Güzel toplantıyı terk ederken, son dört ay içinde ölen kadınların isimlerin olduğu dövizi masaya bıraktılar. Hemen yanlarında oturan AKP Tekirdağ Milletvekili Çiğdem Koncagül öfkeyle izliyordu. Dövizi masadan aldı öfkeyle, Semra Güzel orada alıp kalktığı koltuğa koydu, oradan da aldı, görünmez hale getirdi. Görüntüleri izleyin, basında yer aldı.

Ölen kadınların isimlerine, anılarına bile saygı gösterilmeyen bir öfke girdabının içindeyiz. “Memlekette her şey garipken buna mı takıldın” demeyin lütfen. Hayatını kaybetmiş, erkek şiddeti ile bu hayattan koparılıp alınmış kadınların isimlerinin olduğu dövize duyulan bu öfke nasıl tanımlanabilir bilemiyorum.

Son dört ayda, devlet korumadığı için, korumak bir yana İstanbul Sözleşmesinden çıkıp kadınları korumasız bırakmaya çalıştığı için, her yerde her ortamda kadınlar aşağılandığı, ikincil muamele gördüğü, insan yerine konulmadığı için ölen 104 kadının anısına duyulmayan saygıyı düşünüyorum dün geceden bu yana.

Ölen, öldürülen kadınların isimleri ile kavga etmek, o dövizi görünmez hale getirmek için öfkeyle çaba harcamak… Öyle planlı, düşünülerek yapılmış bir şey değil, çok doğal kavga ediyor dövizle, çok olağan yok etmek istiyor. Normalleşmiş kötülük, sıradanlaşmış düşmanlık…

Oysa ki çok temel ve aslında el birliği ile çözülmesi gereken bir sorun var karşılarında. 104 kadın öldürülmüş dört ayda, 104! Ne yapılabilir üzerine konuşup, önlem almak ve kadınları korumak gerekiyor, bu kadar basit. Tablo böyle iken Süleyman Soylu’nun iki saat boyunca “şahane icraatlar yaptık” konuşmasına tepki göstermemek tuhaf değil mi?

Ölen kadınları suçlamak bu kötülüğün bir yanı, kadın ölümlerinden tolere edilebilir şey gibi bahsetmek diğer yanı, çıplak aramayı yıllar sonra dillendiren kadını namussuzlukla suçlamak bir başka yanı...

Siyasetteki şiddet dili, söylemi giderek dozunu arttırdıkça bu kötülük de yayılıyor. Bu hafta ifade edilen, “gelin hanım”, “Bay Meral”, “Bayan Kemal” sözleri cinsiyetçi ve kadın düşmanı ifadelere çok somut örnekler. Siyaset yapan kadınlarla politika konuşmanın düzeyi bu hale geldi, getirildi işte. Bir de üstüne şiddet, saldırı, linç çağrısı ve “Bunlar daha iyi günleriniz” tehdidi…

Zor günler bunlar arkadaşlar, neresinden bakarsak bakalım öyle. Korumamız gereken çok şey var. Mücadele işte bir de hayatın toplamı. Bu cehennem kabul edilebilir bir şey değil ki... Ne yapacağız? “Ne yapalım, bizim, yani bir ülkenin neredeyse tamamının payına da bu düştü, yapacak bir şey yok” deyip kabuğumuza mı çekileceğiz? Diyemeyiz, mümkün değil ki. İkizdere’deki kadınlar doğalarını korurken, Rize’deki çay üreticileri yollara dökülüyor işte. Konya’daki esnaftan, Adana’daki kadınlara, Antep’teki tekstil işçilerinden İstanbul’da direnişine devam eden fabrikalara, Soma’dan, Çorlu’dan, Hendek’ten, Ankara’dan gelen adalet çığlıklarına.. Ülkenin dört bir yanından sesler yükseliyor, kimsenin susup oturduğu yok.

Umudumuzu ve neşemizi korumalıyız. Neşe mi kaldı kimsede demeyin. Yola devam etmemizi sağlar o bazen bir gülüş, bazen bir selam, bazen içimizden söylediğimiz bir türkü, bazen küçük bir dost sohbeti. Karşımızdaki büyük kötülükle baş etmek için o bize lazım, neşemizi çalmak istiyorlar ya onu vermeyelim işte… Öfkemizi dindirmeyelim, umudumuzu kaybetmeyelim. Birbizimize ses vermekten vazgeçmeyelim. Direnenlerin sesini duymak lazım. Bütün ülke mafya-devlet-sermaye çetesinin pisliklerinin ortaya saçıldığı büyük bir kakafoniye dönüşürken, kayıkçı dövüşünün gürültüsünde kaybedilenin adalet arayan kadınların, doğalarına sahip çıkmak için her şeyi göze alanların, işi ve ekmeği için fabrika önlerinde direnenlerin, emek emek topladığı çayı açgözlü şirketlere üç kuruşa vermemek için mücadele eden köylülerin sesinin bastırılmasına izin vermeyelim. Şimdi direnenlerin hepsine, her birine “sizin sesinizi duyuyoruz” deme, o sesi büyütme zamanıdır.


İlgili haberler
HDP'li vekiller Kadına Şiddeti Araştırma Komisyonu...

HDP'li milletvekilleri, TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonunun beşinci toplantısında sunum...

Kadına Şiddeti Araştırma Komisyonunda ‘kadın’ı ara...

22 Nisan'da TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyonu toplandı. Tutanaklar AKP’li ve MHP’li vekil...

Mecliste Kadına Şiddeti Araştırma Komisyonu: Sözde...

9 Mart'ta kurulan bu hafta ilk iki toplantısı gerçekleşen TBMM Kadına Karşı Şiddet Araştırma Komisyo...