Ayasofya kararı, çoklu baro yasası, sosyal medya düzenlemesi, muhalif belediyelerin fiiliyatta çalışamaz hale getirilmesi, medyanın kuşatılması, siyasi partiler ve seçim yasasının tek adam iktidarının ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde düzenlenmesi, çocuk istismarına evlilikle affın yeniden gündeme getirilmesi, kadınların şiddete karşı korunmasının dayanaklarından olan İstanbul Sözleşmesinin iptali için düğmeye basılması…
Her bir konu başlığını “milletimiz isterse” ile gündem edip, “milletimiz istedi” ile oldu bittiye getirmeye çalışan, aradaki sarkaçta radikal İslamcı ve milliyetçi güçlerle ittifakını tahkim etmeye çalışan iktidar, ne olduğu belirsiz bir “millet” tanımıyla çıkıyor karşımıza.
İstanbul Sözleşmesi’ne, 6284 sayılı şiddetin önlenmesi yasasına, nafaka hakkına, çocuk yaşta evliliklerin yasaklanmasına ve önlenmesine karşı çıkan “millet” kim?
Dini cemaat ve tarikatlar, dini vakıf ve dernekler, kendine “aile meclisleri” adını veren, Türkiye camilerinde Diyanet ile el ele tüm kadın haklarına karşı basın toplantıları yapan, toplaşıp dualar eden gruplar, Yeni Akit gibi gazeteler, Memur-Sen gibi sendikalar… Bu gruplar uzunca bir zamandır tüm medyada boy gösterip kadın düşmanı, eşitlik karşıtı propaganda yapıyorlar. Hani toplum İstanbul Sözleşmesini bu cenahtan öğrendi desek yeri!
Hükümet, bu saldırılara göz yummakla kalmadı, sözleşmenin gereklerinden kaçınarak, sözleşmenin kadınlar bakımından önemine ilişkin açık seçik cümleler kurmaktan hep imtina ederek sözleşmenin bu cenah tarafından itibarsızlaştırılmasına yol verdi.
‘ÇATLAK’A DEĞİL, TOPLUMA SESLENMEK…
İstanbul Sözleşmesinden çekilmek için düğmeye basıldığı bu günlerde AKP içindeki tartışmalarda her ne kadar Sözleşme’den çekilmeyi doğru bulmayanlar var gibi bir görünüm sergilense de, AKP içindeki tartışmada odak noktası “eşitlik hakkının korunması gereği” değil, tam tersine “yine bildiğimizi okuyalım ama çok gürültü çıkmasın” ihtiyacı.
AKP MYK’sından yansıyan haberlerde sözleşmeden çekilmeye karşı çıkanların eşitlik hakkı, ayrımcılığın yasaklanması noktasındaki hükümlere şerh konulması gibi bir tartışma yaptığı anlaşılıyor. (Uluslararası bir sözleşmeye çekincesiz imza atıldıktan sonra kafasına göre ‘ben şuna şerh koyacağım, bunu uygulamayacağım’ demenin mümkün olmadığı açık, sözleşmeden nasıl çekilebilir, bu konuda uzmanlar tartışıyor.)
Açıktan söyleyelim; “Kadının adı AKP döneminde kondu” diyenlerin, hükümetin “eşitlik yok, adalet var” söylemini yaygınlaştırmak, teorize etmek, sanki kadın örgütleri içinde eşitlik hakkı konusunda bir farklılık var gibi göstermek üzere kurulan yandaş kadın örgütlerinin İstanbul Sözleşmesi konusundaki tutumunu en hafif tabiriyle ikiyüzlü buluyoruz. Bu noktada AKP içinde sorulan en anlamı soru, Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı ve AKP İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’ın “9 yılda ne değişti? 9 yıl sonra (sözleşme) niye günah keçisi haline geldi? Bu kadar suç ve suçlunun olduğu bir yerde her şeyin suçlusu bir sözleşmeymiş gibi algılamak ve algılatmak hangi oyunun/algının ürünü?” sorusu olabilir. Bu da; 9 yılda ülkede olan bitenlere bakınca, AKP içinde “çatlak” arayışının bir fırsat yaratabileceğine inanmanın ne kadar boş olduğunu göstermesi bakımından anlamlı. AKP Grup başkanvekili Özlem Zengin’in “kadın meselesine dair çalışan kadınlara bir araya gelme çağrısı” ise kıdem tazminatının kaldırılması için patronlarla sendikalara “bir araya gelin, aranızda halledin” çağrısına pek benziyor! Ayrıca “kadınlar bir araya gelecekse onu da biz yaparız”cılığın şahikası!
İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkacak, hükümetin ve bu gerici cenahın karşısına dikilecek, haklarımızı korumak üzere yan yana gelecek, saldırıları durduracak temel gücün AKP içindeki “çatlaklar” değil, geniş kadın kesimlerinin bu topyekûn saldırılar karşısında yan yana durması, toplum içinde bir tepkinin büyütülmesi olduğunu düşünüyoruz.
Bu genişlemenin dayanakları da bugün oldukça fazla.
Son yıllarda artan yoksulluk, işsizlik, kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, çocuk istismarları daha önce AKP’ye oy veren kadınların iktidara yönelik sorgulamasının ve çekincesinin temel kaynaklarını oluşturuyor. Nitekim son araştırmalar, bu sorgulamanın yavaş yavaş bir kopuş haline geldiğini de gösteriyor; daha önce AKP’ye oy veren genel olarak her yaş grubundan kadınların yüzde 10-15 civarında kopuş yaşadığı ifade ediliyor.
İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıların önemli bir parçası olan çocuk istismarını evlilikle aklama düzenlemesine karşı geniş kadın kesimlerinin tepkisi de bir gösterge. Bu tasarının gündeme getirildiği 2016 yılından bu yana ülkenin dört bir yanında kadınlarla yaptığımız buluşmalarda, kampanyalarda açık seçik ifade edildi; “AK Parti’yi destekliyorum” diyen kadınlar da çocuk istismarının evlilikle affı ve çocuk yaşta evliliğin meşrulaştırılmasına net bir biçimde “karşıyım” diyor. Kendisini muhafazakâr feminist olarak ifade eden Havle Kadın Derneği’nin Erken Yaşta Evlilik Araştırması’na göre; “Kızınızı 18 yaşından önce evlendirir misiniz?” sorusuna ankete katılanların yüzde 91,8’i “Hayır” diyor.
Bütün bu yaşanan sürecin nedenlerini, kadınların yaşam hakları üzerindeki etkilerini, ne yapmak gerektiğini mahalle mahalle, işyeri işyeri, okul okul anlatacağız. Her türden saldırıyı “millet istiyor” diye meşrulaştırmaya çalışanların karşısına kadın milletinin “hadi oradan” sözünü dikmek zorundayız!
İlgili haberler
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak, kadınların canıyl...
‘İstanbul Sözleşmesi’nden bir ‘öcü, aile yıkan şeytan’ yaratma çabasını yıllardır ilmek ilmek örüp s...
AKP’nin İstanbul Sözleşmesi’yle imtihanı: Kadınlar...
AKP iktidarı kadınların elinden İstanbul Sözleşmesi’ni aldığı zaman, kadınların düzene karşı mücadel...
GÜNÜN DİKKATİ: ‘İstanbul Sözleşmesi yaşatır’
İstanbul Sözleşmesine karşı saldırılar sürerken, kadınlar tane tane anlatıyor.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.