Mevsim normal, peki ya hayat?
Görünürde sıradan hayatların ardındaki derin çatlakları gözler önüne seren Mevsim Normalleri, her öyküsüyle sarsıyor, düşündürüyor ve okuru kendi sessizliğini sorgulamaya çağırıyor.

“Çevrene iyi bak,
söylense inanmayacağın şeyler göreceksin”  (1)

Neslihan Önderoğlu’nun öykü kitabı Mevsim Normalleri ilk baskısını 2013 yılında yapmış. Aradan geçen on iki yıl, öykülerde işlenen konuların geçerliliğini koruduğunu kanıtlar nitelikte. Kitaptaki öyküler farklı pek çok ilişkiyi ele almakla birlikte aile yılı ilan edilen 2025’te aile temasını işlediği eleştirel öykülerle de öne çıkıyor.

Kitapta yirmi bir öykü bulunuyor. Her bir öykü, dışarıdan “normal” görünen yaşamlarda insanların aslında nelerle mücadele ettiğini gösteriyor. Metinler hacim olarak kısa olsa da öyküyü bitirdiğinizde öykünün bıraktığı duygu yoğunluğuyla baş etmek pek kolay olmuyor aslında. Yazar, zor bir işi başarmış: Edebiyatta duygu yoğunluğu ağır konuları ele alırken bunları ajitasyona kaçmadan sunmak meşakkatlidir. Yazar, bu hassas konuları işlerken okurun gözüne gözüne sokmuyor ya da duyguyu tekrar tekrar vurgulamıyor. Karakterle özdeşim kurmamız noktasında da yazarın herhangi bir çabası yok. Öykülerdeki kişilerin bir kısmı hayatın sillesini bir şekilde yemiş. Ancak Önderoğlu, kişileri sunarken mağdur ya da kurban rolüne büründürmüyor onları; başarısı da burada gizli. İnsan hayatta nasıl ki kimi duyguların, kişilerin yanından öylece geçer gider; yazar da bunu yapıyor. Bizi kurduğu bu hayalî dünyada belli duygularla karşı karşıya getiriyor, sonrasını ise biz okurların imgelemine, düş dünyasına bırakıyor. Okuyucu olarak kişiyi/kişileri o öykünün sonunda bırakırken “Acaba bundan sonra nasıl bir hayata devam edecek?” diye merak etmeden duramıyorsunuz. Bir süre o karakterin yaşamını düşünüyor, onunla yaşıyorsunuz. Ya da bazen okuduklarınız öyle ağır geliyor ki siz de arkanızda bırakıyorsunuz o kişileri. Metni güçlü ve özgün kılan da tam olarak bu. Yazar sizi rahatsız ediyor, sonrası size kalmış.

Büyükannesine bakmak zorunda olan bir erkek çocuğunun yaşadıkları, kasaba halkının buna sessiz kalışı; erkek egemen toplumda kadının ayakta kalma mücadelesi, iş kazası gibi birçok toplumsal konuya değinmekle birlikte bireysel meselelere değinmeyi de ihmal etmiyor yazar. Toplumsal meseleler işlenirken bu konuların bireyin iç dünyasında bıraktığı hasara yoğunlaşılıyor öykülerde. Öykülerin güçlü bir duygu yoğunluğu içermesi, yazarın sağlam bir gözlem duygusuna sahip olduğunu da kanıtlar nitelikte.

Annesinin zoruyla buluşmaya giden erkeğin yaptığı küçük hesaptan dedesinin cenazesi dönüşü küçük bir kızın uçak yolculuğu sırasında yaşadığı âna kadar insan hayatından birçok kesit görüyoruz kitaptaki öykülerde.

Masaj Artı Duş Yetmiş Beş Lira öyküsünde evin arka planındaki ses gündüz kuşağındaki kadın programları mesela. Evin anneannesi yeni uyanmış, kahvaltıyı hazırlamak için torunlarının uyanmasını beklerken genç bir kadının kameraların karşısında kendisini önce ağabeyinin istismar ettiğini, sonra kötü yola düştüğünü sarışın sunucunun karşısında anlattığı sahne şöyle anlatılıyor: “Bunlar televizyonun her gün evimize dolan zaman dilimleri. Kızını öldüren babalar, karısını satan kocalar, sevgilisiyle bir olup çocuğunu önce parçalayan, sonra gömen, sonra da kayıp ihbarında bulunup sunucunun karşısında ağlayarak bayılan kadınlar. Cinayetler, tacizler, tecavüzler, uyuşturucular, hastalıklar ve ölümden yayılan bir kötülük dışarıda salonun duvarlarına çarparak dağılıyor.” (s.81-82) Bu sahne insanın aklına Turgut Uyar’ın Büyük Ev Ablukada şiirindeki şu dizeleri getiriyor:

“Göge baktım yerli yerinde,
haydutlar dalavereciler yerli yerinde
vurguncular hayınlar vurdumduymazlar öyle.
İyi dedim içim rahatladı
düzen bozulmamış dedim sevindim”

Öyküdeki kadın (çocukların annesi), bedeni sömürülen ancak bu şekilde çocuklarının istediklerini yerine getiren bir anne üstelik. Anneanne, televizyonda duyduklarına bela okurken kızının hafta içi beş gün eve gelmemesini, çocuklarının her istediğini alan, ekonomik sıkıntı çekmeyen kızının ne iş yaptığını sorgulamıyor. Hatta kızından yeni bir halı istiyor. Yazar, ironiyi ustalıklı bir şekilde kullanıyor. Televizyondaki büyük acıya yalnızca seyirci olan aile, kendi yaşamına da bir yandan devam ediyor üstelik: Hepimizin yaptığı gibi. Savaş, katliam, enkaz görüntülerini yemek yerken izleyen bizlerin yaşamına da bir eleştiri gibi bu sahne aynı zamanda.

Mevsim Normalleri değindiği sıradan konuları yalın bir dille aktarmakla birlikte hayatın acı gerçekliği okurda tokat yemiş etkisi yaratıyor. İnsan, öyküleri okumayı bitirdiğinde düşünmeden edemiyor: “Mevsimin normali” buysa, vay halimize...

(1) Dante, İlahi Komedya.

Kolaj: Canva Pro

İlgili haberler
Kitap: Cinsiyetlendirilmiş Beyin | Kadın beyni, er...

Beyin yapısı cinsiyetten mi etkilenir? Gina Rippon, bilimsel verilerle bu yaygın miti çürütüyor ve t...

Queen Tarım’da işçilere karşı suç işleniyor: İş ye...

Queen Tarım işçisi kadınlar sendikal haklarını kullandıkları için her an işveren tehdidiyle karşı ka...

Çalışması serbest, yaşaması yasak kızların hikayes...

‘Yoksul ailelerle çevrili bir ortamda, kadınların ve kız çocuklarının hapsedildiği cenderenin çok iy...