KIRAÇ’TAN NOTLAR: Kadınların hangi hali ile karşılaşmıyoruz ki?
Kadınların yaşadığı şiddet, baskı, yoksulluk, çocuk evlilik hikayelerini tek bir mahallenin değil tüm Türkiye’nin gerçeği olarak görüyoruz bu anlatılanlarda...

Esenyurt’a bağlı Kıraç, yüzlerce fabrikada binlerce işçinin çalıştığı, evlerle fabrikaların iç içe geçtiği bir işçi mahallesi. Çokça göçün yaşandığı, yoksul ve dar gelirli ailelerin hayat mücadelesi verdiği, yoksulluk kadar direnişe de tanık olmuş bir yer burası...
Peki, böyle bir semtte kadınların yaşamı nasıldır? Bu sorunun yanıtını, kadınların adeta uğrak yeri haline gelen, her türlü derdine çare aradığı bir eczanede arıyoruz. Eczanede çalışan Gülay Aksoy, gelen her kadınla sohbet ediyor, derdine tasasına bir şekilde merhem olmaya çalışıyor; ya dinleyerek, ya yönlendirerek ya da ilaçlarıyla...

ŞİDDETİ ANLATAMIYORLAR
“Kadınların sadece köle olarak görüldüğünün somut halleriyle karşılaşıyorum her gün” diyerek giriyor söze Gülay Aksoy, “Kadınlar sohbet ederken çok çekingen davranıyorlar. Kendilerini kolay kolay açmıyorlar, ama gözlerinden anlayabiliyorsun yaşadıklarını” diyor.
Kıraç’ta kadına yönelik şiddetin oldukça yaygın olduğunu, ancak kadınların gördükleri şiddeti anlatamadığını, yalnız başına üstesinden gelmeye çalıştığını aktarıyor: “Şiddet gördüğü besbelli olan kadınlar geliyor eczaneye, n’oldu diyorsun, susuyor, anlatmıyor. Mesela üç kadın vardı, birbirinin eltisi olan. Aynı binada yaşıyorlar. Üçü de kocalarından şiddet görüyor. Biri gidiyor, biri geliyor eczaneye... Birinin kolu, birinin bacağı, birinin gözü mor oluyor. Ama onlar ayrı ayrı, birbirlerine hiç belli ettirmeden eczaneye gelip yaşadıkları sorunlara çare arıyor. Onlarla sohbet ettiğimde yaşadıklarını birbirlerine hiç anlatmadıklarını, bunun sebebinin de güvensizlik olduğunu gördüm. ‘Eşimin kulağına gider, daha kötü olur’ diye düşünüyorlar. Güç alacakları bir şey de yok. Çocukları var, ne yapacaklar? Razı gelmek zorunda kaldıklarını söylüyorlar.”
Kocaları tarafından cinsel ilişkiye zorlanan kadınların, bunu ‘tecavüz’ olarak görmediklerini, cinsel ilişkiyi istemeseler dahi yapmak zorunda oldukları kabulüyle hareket ettiklerini söyleyen Aksoy’un aktardığına göre, kocalarının tecavüzüne uğrayan kadınlar, yaşadıkları acıyı hafifletmek maksadıyla ‘kayganlaştırıcı’ krem talebiyle geliyorlar kendilerine. Ve elbette bunu dile getirmekte de çok zorlanıyorlar.



GÜZELLİK KREMLERİ VERİN BANA!
Kıraç’ta kadınların en önemli sorunların birinin de ‘çok eşlilik’ olduğunu söylüyor: “Burada çok fazla. Her gün, kocası başka kadınla evlenmesin, ‘onu evde tutayım’ diye çare arayan kadınlar geliyor. Bu meselelerde kabahati kendilerinde buluyorlar daha çok.
Geçenlerde bir kadın geldi, sohbet etmek istediği çok belliydi; ‘Bir şey anlatacağım’ dedi, anlatıp anlatmama arasında kararsız kaldı bir süre. Kadın 17 yaşında evlendirilmiş. Şimdi 27-28 yaşlarında, 3 çocuğu var. Evden çok çıkamayan, çocuklarına bakmakla zamanını geçiren bir kadın. Eşi başka birisiyle birlikteymiş. ‘Ben güzelleşmek istiyorum. Bunun için bana kremler, ilaçlar verin. Saçlarım dökülmesin’ dedi. Ertesi gün bir daha geldi. Gözleri kıpkırmızı, epey ağlamış. ‘Eşimin sekreteriymiş ben yanlış anlamışım’ gibi şeyler söyledi. Büyük ihtimalle tanıdığı birileriyle bunu paylaştı ve ‘Niye söyledin, neden anlattın’ tepkisi gördü. Burada kadınlar yaşadıklarının tanıdıkları tarafından duyulmaması, bilinmemesi ve ayıplanmaması için çok çekiniyor sorunlarını anlatmaya.”

EV KİRASI KARŞILIĞINDA...
Çocuk yaşta eviliklerle de, çok fazla karşılaştığını ifade ediyor Gülay Aksoy, bu durumun mültecilerde daha yaygın olduğunu belirterek. “Bir keresinde ev kirası karşılığında 17 yaşındaki bir mülteci kız ile 54 yaşındaki bir erkekle evlenmişti. Ben o kadının yüzüne bakamıyordum, yaşadıkları o kadar belliydi ki yüzünden.”

ERKEKLER ‘ÇOCUK DÜŞÜRME İLACI’ SORUYOR
Kürtaj meselesine geliyor konu. “İstemediği gebeliklere çare arayan kadınlar da geliyor mu eczaneye?” diye soruyoruz. Kürtaj için kadınlardan çok erkeklerin geldiğini söylüyor. “Çocuk düşürmek için” ilaç soruyorlar. Böyle bir şeyin olmadığını, çok tehlikeli olduğunu söylüyoruz bu yöntemlerin. Bir iki mide ilacı varmış, 7-8 sene önce yasal olarak satışı yapılabilen. Bunu kadınlar düşük yapmak için kullanıyorlarmış. Bir tane kadın gelmişti öyle. 20’li yaşların başında. Kaçarak evlenmiş. Ancak eşi başka biri için onu terk etmiş. Kadın bir çocuğu ile ortada kaldı. İşin kötüsü bu olaylar yaşanırken de hamileymiş. Kürtaj olacak parası yok. Ailesi de kabul etmiyor kadını. O da düşük yapmak için ilaç sormuştu, tek çaresinin bu olduğunu söylüyordu...”

KISIK SESLE SORULAN SORULAR
Kadınların ‘kadınlık mevzuları’ için eczaneye geldiğinde çok utangaç davrandığını ifade ediyor Aksoy. “Kapıdan içeri girerken bir köşeye çağırıyorlar. Çok utangaç şekilde ‘Bakar mısınız, gebelik testi var mı?’ diye soruyorlar kısık sesle. Genital bölgede herhangi bir rahatsızlık yaşayan kadınlar gizlice sessizce çekinerek soruyorlar. Her seferinde ‘Ayıp değil, utanmayın’ diyorum.”

ÇÖZÜM DAYANIŞMA
“Zorla evlilikler, şiddet, bıkkınlık... Kadınların hangi haliyle karşılaşmıyoruz ki?” diyen Aksoy, yalnızlık ve güvensizliğin tüm bu sorunların aşılmasındaki en önemli engel olduğunu düşünüyor. “Kadınlar çalıştıkları yerlerde, aile içinde sürekli baskı altında. Yaşadıklarını bir tek, genelde bizim gibi güvendikleri, bildikleri yerlere anlatıyorlar. Bazen biz kadınlar da dayanışmak yerine birbirimizin kurdu oluyoruz. Halbuki çözüm birbirimize düşman olmak değil, dayanışma” diyor.

DOKTORDAN KISIYOR, İLACI VERESİYE ALIYOR
Burası bir eczane olduğu için Gülay Aksoy’un gözlemleri, sağlığı ticarileştiren politikaların sonuçları açısından da veriler sunuyor. Aktardıkları, sağlık hakkı açısından da yoksulluğun yine en çok kadınları vurduğunu da ortaya seriyor. Özellikle asgari ücretle geçinenlerin parasının ilaçlara yetmediğini, veresiye ilaç verdiklerini, hatta veresiye olunca, erkeklerin ilaç almak için eczaneye kadınları gönderdiğini söylüyor. “Yüzü yerde binbir mahcubiyetle veresiye ilaç istiyor kadınlar, ilacı alsa bir dert almasa bir dert...”
Muayene ücretlerindeki artış nedeniyle insanların artık doktora gitmek yerine direkt eczaneye geldiklerini, reçetesiz ilaç aldığını belirten Aksoy, kadınların ilaç alabilmek için muayeneden kıstığını gözlemlemiş. “Muayene ücreti vermemek için doktora gitmek yerine güvendiği bir eczaneden istediği ilacı alıyorlar. Doktora karşı da çok güvensizlik var. Bu eczaneye gelen on kişiden beşi doktora uğramadan gelip bildiği, duyduğu, eczacıya sorduğu ya da doktorun daha önce verdiği ilacı alıyor.”
Muayene ücretinin eczazenelere ödenmesi işleminden de şikayetçi insanlar. “Önceden sigortadan kesiyorlardı, artık emekliliğimizden de vazgeçtik. Yeter ki ilaçlarımızı ödeyebilelim, diyorlar.”
Zaten doktorun verdiği ilaçların da hepsini alamıyorlar. Aksoy, “Üç tane ilaç yazıldıysa bir tanesini alabiliyor. Çocuğun şurubundan kesiyor kimi zaman. Yeni doğum sonrası bazı ilaçları SGK karşılamıyor; gazlı bez, batikon vs. gibi. Bir kadın gelip bunun gibi şeyler almıştı yüz küsür lira para tuttu. Ödeyemediği için kimlik bırakmak istedi, sonra öderim diye... Bu durumlarla çok fazla karşılaşıyoruz” diye anlatıyor.
İŞÇİ LAZIM; AMAN HA, HAMİLE KALMASIN!
Kıraç’ın bir işçi semti olduğunu hatırlatarak, işçi kadınlarla ilgili gözlemlerini soruyoruz. Şunları anlatıyor: “İş çıkışlarında insanlar koştura koştura geliyor genelde. Eczanenin kapanma saatine zor yetişiyorlar. Çalışan kadınlarla o saatte karşılaşabiliyoruz. Hem çalışıyorlar hem de ev işleriyle ilgileniyorlar. Hep iki ara bir dere... Çocukları hastalandığında apar topar doktora, eczaneye götürüyorlar. İşyerlerinden de bunun içi çok zor izin alabildiklerini söylüyorlar. İşçi kadınlar genelde mesailerinden çok şikayetçi. Kendilerinin de çocuklarının da beslenme koşulları çok kötü. Gribal, bulaşıcı, enfeksiyonel hastalıkları çok yaşıyorlar. Daha bu öğlen bir işçi kadın geldi. Kuyu suyu karışmış fabrikadaki içme suyuna, zehirlenmiş işçiler. İşçiler için hiçbir şey yapılmamış, iki üç gün rapor alabilmişler sadece.”
Kadın işçiler en çok, uzun süre ayakta durmaktan dolayı varis şikayetiyle geliyormuş eczaneye. Hamile olan işçi kadınlar da dinlenemediklerini ve çok yorgun düştüklerini anlatıyormuş.
Eczanenin kadınların uğrak yerlerinden biri olduğunu bilen işverenlerin de gelip kendilerine “Fabrikaya işçi aranıyor, işe ihtiyacı olan gelsin” dediğini, ardından “Aman ha, hamile kalacak biri olmasın!” diye uyardıklarını belirtiyor.
ARTIK HAYAL OLAN ‘İYİ BİR İŞ’ DEĞİL SADECE ‘İŞ’
Gülay Aksoy, kadınların çocuklarının eğitiminin içeriği ve niteliği ile pek bilgi sahibi olmadığını, birçok başka yükümlülükleri nedeniyle ilgilenmediğini dile getiriyor. “Okulu biraz kendileriyle baş başa kalmanın aracı olarak görüyor kadınlar. Çok farkında değiller eğitimde neler olup bittiğinin. Çocuk okula gitsin, ben de evdeki işlerimi halledeyim, biraz dinleneyim diye bakıyorlar. Ama genelde eğitim masraflarından şikayetçiler. Liselere yerleşemeyen çok öğrenci var. İmam hatiplere yöneliyorlar böyle olunca, ‘İş bulurlar, öğretmen olurlar’ umuduyla bakıyorlar imam hatiplere. Kadınlar eğitime artık ‘iyi bir iş bulmak için imkan’ olarak değil ‘yeter ki işsiz kalmasın’ gözüyle baktığını görüyoruz.”
DEVLET OKULU YOK, SIBYAN MEKTEBİ VAR
Bu konudaki sorularımızı Esenyurt’un İnönü Mahallesi’nde yaşayan 20 yıl eğitimcilik yaptıktan sonra şimdi bir eczanede çalışan eğitimci bir kadına da yönelttik. Kadınların en büyük sorunun eğitim olduğunu belirterek, şöyle devam ediyor: “20 sene önce bu mahallede bir okul vardı, şimdi de 2 tane var. 20 sene önceki nüfusla şimdiki nüfusa göre en az on okulun açılması lazımdı. Okul yok. Ana sınıfı, kreş bulmayınca veliler ne yapacak? Sıbyan okullarına gönderiyorlar bu sebeple. Ailelere göre hem dini eğitim, hem oyun oynama, her şey var. Uyuşturucu da çok fazla buralarda. ‘Çocuğum uyuşturucuya alışacağına yatılı sıbyan okullarına gitsin’ diyorlar. ‘Çocuğum kuran öğrenecek anne babasının ahretliğini kurtacak’ diyen de var.”



İlgili haberler
Yoksulluk, şiddet, istismar üçgeninde kadınlar ve...

Esenyalı’da ikisi bebek yedi kişinin yaşadığı bir evdeyiz. İstismarın, yoksulluğun, şiddetin, cehale...

‘Eğreti Yaşamlar’ın mahalleli kadınlara gösterdiği

Kadınların içinde bulunduğu durumu gözler önüne seren ‘eğreti yaşamlar’ dosyası aslında dernek olara...

İnsandan insana kurulan bağ ayakta tutacak kadınla...

Yoksul kadınların ortak öyküsünü okuduk ‘Eğreti Yaşamlar’ dosyasıyla. Esenyalı’dan memleketteki tüm...