İstanbul Küçükçekmece’de, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nin yakınında bulunan Mehmet Akif ve Atatürk Mahallesi; emekçilerin pek çok olanaktan yoksun biçimde hayatlarını sürdürmeye çalıştığı iki mahalle. Sokak aralarında güvencesiz, yoğunluklu olarak kadın işçilerin olduğu irili ufaklı tekstil atölyeleri; “karanlık oda” hikayeleriyle bilinen, denetimsiz, çocukları küçüklükten itibaren belli ideolojilere kazanmaya uğraşan sübyan mektepleri var. Her yerel seçim öncesinde verilen onlarca vaatten nasibini alamayan mahalleler bunlar.
O tutulmayan vaatlerden biri de belediyelere ait kreş açma sözleri. Toplam nüfusu 100 bine yaklaşan bu iki mahalle için seneler sonra ancak bir adet gündüz bakımevi açılmış. Bu gündüz bakımevi de her sene sadece 3-5 yaş arasında, 100’e yakın çocuk kaydediyor. Kurayla alım yapan bu bakımevinde ise kayıtlar bir senelik. Otobanın hemen karşısında, görece daha iyi koşullardaki yurttaşların yaşadığı Atakent’te, Halkalı’da İstanbul Büyükşehir Belediyesine ait kreşler olsa da neredeyse küçük bir il kadar nüfusa sahip olan bu iki mahallede başka bir kreş yok.Ya servis ücretiyle beraber asgari ücrete denk gelen özel kreşlere ya da merdiven altı sübyan mekteplerine mahkum kalan kadınlardan Fatma ve Leyla hem kendileri hem de tüm emekçi kadınlar için taleplerini anlatıyor.
YAKINDA KREŞ YOK, OLSA DA CEP YAKIYOR
31 senedir çeşitli işlerde çalışan, kendisiyle tezgah başında konuştuğumuz tekstil atölyesinde de üç sene önce işe başlayan Fatma’nın dört yaşında bir çocuğu var. Çocuğunun sağlık sorunu nedeniyle bez kullandığını ve kreşlerin bez kullanan çocuk kabul etmediğini söyleyen Fatma, “Ama kreşler zaten çok pahalı, evin yakınında kreş olmadığı için bir de servis ücreti ekleniyor” diye devam ediyor. Mahalledeki diğer kadınların da bahsettiği, gündüz bakımevi ise kura ile sınırlı sayıda çocuk kabul ettiğinden Fatma bakımevinden de yararlanamıyor. 8.30-19.00 arası mesai yapan, cumartesi günü de çalışan Fatma için yalnızca hafta içi ve 18.00’e kadar çalışan bakımevinin saatleri de uymuyor. Bakımevine çocuğunu verebilse bile cumartesi günleri çalışamayacağını ifade eden Fatma, bunun 3 bin TL daha az kazanması anlamına geldiğini söylüyor.
‘MAAŞIM KREŞ FİYATINA DENK OLUYOR’
Bu nedenle çocuğunu bakıcıya bırakan Fatma 2023’te 5 bin TL öderken yılbaşından sonra 8 bin 500 TL ödemeye başlamış. Çalıştığı tekstil atölyesinden 18 bin TL ücret alan Fatma, Halkalı ve Başakşehir’deki iki kreşe de fiyat sormuş. Yılbaşı öncesinde birinin 6 bin, diğerinin ise 11 bin TL olduğunu anlatan, servis fiyatını da eklediğinde neredeyse ücretini bulduğunu ifade eden Fatma durumu şöyle özetliyor: “Bizim öyle bir paramız yok zaten. Bu mahalledeki hiçbir kadının da olduğunu zannetmiyorum. Benim kreşe verdiğim para ücretime denk olunca da ‘Annenin çalışmasına gerek var mı?’ deniyor. Artık pek çok kadın çalışıyor, küçük çocuklarımız var. Ancak bu ihtiyaca rağmen seneler sonra yalnızca bir bakımevi açıldı mahallemize”
Fatma her seçim öncesinde verilen kreş vaatlerinin tutulmamasını ise “Vaatlerle oyumuzu alıp tutmuyorlar. Ama artık kimse inanmıyor bence bu vaatlere” diye değerlendiriyor. Kreşin her emekçi mahallesinde olduğu gibi kendi mahallesinde de çok önemli bir ihtiyaç olduğunu vurgulayan Fatma, ücretsiz ya da cüzi fiyatlara açılacak kreşlerin kadınların hayatlarını çok kolaylaştıracağını anlatıyor.
‘KADINLAR KREŞE GÖNDEREMEDİĞİ İÇİN GECE ÇALIŞIYOR’
Yan mahallede oturan Leyla’yı ise evinde ziyaret ediyoruz çünkü Leyla, çocuklarını kreşe veremediği için çalışamıyor. Hal hatır sorduktan sonra kirada oturmak kendilerini maddi olarak çok zorladığı için güç bela bir ev aldıklarını anlatıyor. Dört ve altı yaşında iki çocuğu olan Leyla ve eşi biriktirdikleriyle, krediyle kotta 1+1 bir daire alabilmiş. Her geçen gün geçinmekte daha da zorlandıklarından yakınan Leyla, büro yönetimi okuduktan sonra atanma umuduyla ikinci kez KPSS’ye hazırlanıyor. Bu sırada altı yaşındaki kızını yakındaki Ebu Hanife İmam Hatip Ortaokulunun ana sınıfına gönderiyor. Sabahçı-öğlenci şeklinde iki farklı saat uygulaması olan okulda Leyla’nın kızı 08.00-12.30 arasında okula gidiyor. Çalıştığı durumda bu saatlerin kendisine hiçbir şekilde uygun olmayacağını anlatan Leyla, etrafındaki kadınların çocuklarını kreşe gönderemediği için gece çalışmayı tercih ettiğini, gece vardiyalarında çalıştığını anlatıyor.
‘EVDE DURMAK DEĞİL, ÇALIŞMAK İSTİYORUM’
Leyla, “Evde durmaktan kötü oluyorum artık. Dışarıya çıktığımda, çalıştığımda iyi hissediyorum en azından” diye yakınıyor. Çalışmak istediği için Atakent’teki kreşlere de baktığını anlatan Leyla da aynı Fatma gibi servis ücretiyle beraber kreş masrafının neredeyse asgari ücrete denk olduğunu ifade ediyor. Her seçim öncesi konu olan kreş vaatlerinin tutulmadığından dem vuran Leyla, “Bu iki mahalleye 4 kreş ancak yeter, herkese yetecek kadar kreş istiyoruz” diyor.
ÇOCUKLAR SÜBYAN MEKTEPLERİNE MAHKUM
Çocuklarını kreşe gönderemeyen veya bir yakınına bırakamayan kadınlar ise çocuklarını İkitelli’de neredeyse her sokakta bulunan, ‘yaramazlık yaptığında’ çocukların kapatıldığı ‘karanlık oda’larla meşhur sübyan mekteplerine göndermek zorunda kalıyor. Çoğu kadın çocuğunu sübyan mekteplerine gönderirken dini inancının değil mecburiyetin etkili olduğunu anlatıyor. Örneğin Fatma hiç istemese de sübyan mektepleriyle görüşmeye gitmiş. Konuştuğu sübyan mekteplerinin gecekondudan çevrildiğini, sobayla ısıtıldığını söyleyen Fatma bir de diğer kadınlardan şunları duyunca çocuğunu göndermekten vazgeçmiş: “Dini eğitim konusunda çocukları zorluyorlar. Devlete bağlı değil, denetlenmiyor, kreşlerdeki gibi kamera sistemi filan da yok. Duyduğum kadarıyla anneye karşı çocukları doldurdukları bile oluyor. Çevremdeki kadınlardan çocuğundan ‘Başını neden kapatmıyorsun, neden namaz kılmıyorsun, neden ayakta su içiyorsun?’ sözlerini duyanlar var”
Leyla ise çocuklarını bir sene sübyan mektebine göndermiş çünkü kreşler erişilemezken evinin bir alt sokağındaki sübyan mektebi aylık 450 TL’ymiş. Bu dönem ise 1250 TL olmasına rağmen bir dönem sonunda çocuğunu okuldan alıyor, “Sübyana artık karşıyım ben” diyor. Çocuğunun sübyan mektebine gitmek istemediğini, her gün sabah ağladığını, “Öğretmenim artık beni sevmiyor” dediğini anlatan Leyla, çocuğunun psikolojisini bozmamak için sübyan mektebine göndermediğini ifade ediyor.
KADINLAR YEREL YÖNETİMLERDEN NE İSTİYOR?
Tüm bu sorunları yaşayan kadınların ise yerel seçim öncesinde kendi yaşamlarına dair yerel yönetimlerden talepleri var. Kendi taleplerini anlatırken Nasreddin Hoca’nın eşeğinin yemini kısarken eşeğinin ölmesiyle “Neden öldün eşeğim, ben sana yemsiz de yaşamayı öğretecektim” dediği fıkrayı gülerek anlatan Fatma, “Uzun saatler çalışırken eşimden, çocuğumdan kısıyorum. Benden geriye bir şey kalmadı artık. Kadınlar için her alanda fırsat yaratılmasını istiyorum” diyor. Her seçim öncesi vadedilenlerden de umudunu kestiğini anlatan Fatma, tüm bunların sağlanması için de birlik olmak gerektiğinin altını çiziyor.
Leyla ise mahalledeki kadınların pek çok ihtiyacı olduğunu söyleyerek taleplerini şöyle anlatıyor: “Bir kütüphane açıldı mahallemize, çok güzel oldu. Bunların artması lazım, örneğin bazı mahallelere eşitlik merkezleri açılmış. Bizim mahallemize de açılsa, kadınların sosyalleşebileceği alanlar olsa çok sevinirim. Kurs gibi olanakların da bizim mahallemizde de olmasını talep ediyorum, bunlardan bizim haberdar edilmemiz, her kadının bunları duyması da çok önemli”
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Madenin talan ettiği doğa, emek ve kadınların haya...
İliç faciası ardından köylü kadınların endişesini Erzincan Belediye Başkan Adayı Meral Gülşen ve Did...
Özak Tekstil'de direnen işçilerden Funda Bakış, EM...
EMEP'in Urfa Haliliye Belediye Başkan Adayı Funda Bakış işçi kadınlara seslendi: ‘Omuz omuza verelim...
Kadınlar Medeni Kanun için TÜBAKKOM Çalıştayı'nda...
Medeni Kanun Çalıştayına katılan siyasi parti temsilcileri, kitle örgütleri, akademisyenler ve 39 ba...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.