Kadın emekçiler hep krizdeydi, şimdi sorunlar derinleşiyor
Ekonomik kriz, kadın emekçiler açısından daha yakıcı ve eşitsiz sonuçlara yol açıyor. Bu sonuçlar aslında kadınların çalışma hayatında her daim maruz kaldıkları ayrımcılığın bir devamı...

Ekonomik krizler emek-sermaye çelişkisinin derinleştiği evrelerdir. Çünkü sermaye açısından krizin ekonomik maliyetini emek gücüne yükleyebileceği pek çok mekanizma var. İşten çıkarmalar, ücret baskılaması, ödenmeyen sosyal haklar yoluyla işverenler artan maliyetlere katlanmaktan kaçınabiliyorlar. Sendikalar ödün pazarlıklarına, emek gücüyle geçinenler de yoksulluk ve işsizlik arasında tercih yapmaya zorlanıyor.

Esneklik yaklaşımının ‘milli istihdam stratejisi’ olarak tescil edilmesi, kriz maliyetini aktarmak konusunda işverenlere önemli avantaj ve güvenceler sağlıyor. Çünkü özünde bir sermaye stratejisi olan esnekliğin başlıca amacı; değişen ekonomik koşullar karşısında sermayenin kendini koruyabileceği bir dizi tedbir ve mekanizmayı hayata geçirmek. Nitekim bir ekonominin ne kadar esnek olduğunun OECD tarafından da kullanılan temel ölçütlerinden biri, işten çıkarma kolaylığıdır.

Dolayısıyla esneklik stratejisi işverene maliyetleri kontrol edebilme ve krizin yükünü hafifletme gücü verirken, işçilerin payına ise kazanılmış hakların hukuksal güvence dışına çıkarılması düşer.


‘ESNEK ÇALIŞMA İŞÇİLERİN LEHİNE’ YALANI
Ancak sermaye ideolojisinin hegemonik gücü, sınıfsal sonuçları bu denli açık olan bir stratejiyi bile “aslında işçilerin de yararına” olduğu iddiasına dayandırır. Buna göre işçilerin çalışma ve yaşam hakkını aşındıran, ücretlerini baskılayan ve onları güvencesiz koşullarda çalışmaya zorlayan istihdam biçimleri işveren kadar işçinin de lehinedir!

Böylece sınıfsal çelişki yerini “çıkar ortaklığına” bırakır. Kapitalizmin sömürü mekanizmaları gizlendiği ölçüde sınıflar arasındaki eşitsizlik sınıfsal bir çelişki olarak değil “sıradan bir farklılık” olarak algılanır. “Çıkar ortaklığı” algısı yerleştiği ölçüde sermayenin sınıfsal taleplerini “milli çıkar” olarak tanımlamak da kolaylaşacaktır.

Gerek Ulusal İstihdam Stratejisi (UİS) gerekse diğer politika belgeleri kadınların emek gücü piyasalarına entegrasyonunun esasen esnek çalışma biçimleriyle sağlanmasını öngörmektedir. Esneklik politikalarının kadın emek gücü aracılığıyla yaygınlaşması ise bu politikaların sınıfsal sonuçlarının kadın emek gücünü daha fazla etkileyeceği anlamına gelir. İşçi sınıfının bütünü açısından daha güvensiz ve güvencesiz bir çalışma yaşamını ifade eden esneklik stratejisi, kadınlar açısından ise çalışma koşullarındaki eğretilik yanında çoklu ayrımcılığa yol açan bir nitelik taşır.

Bu bağlamda ekonomik kriz koşullarının kadın emekçiler açısından daha yakıcı ve eşitsiz sonuçlara yol açması, kadınların çalışma hayatında her daim maruz kaldıkları ayrımcılığın devamı niteliğindedir.



ÇOĞUNLUKLA İŞSİZ, ÇALIŞIRKEN KAYITDIŞI!
Toplumsal cinsiyetçi rol dağılımı ev ve bakım işlerini “kadının görevi” olarak tanımlamakta ve bu kadınların işgücüne katılımını sınırlamaktadır. Ancak bu sınırlı katılıma rağmen kadın işsizliği genel işsizlik oranından fazladır.

- TÜİK tarafından açıklanan son işsizlik verilerine göre (Temmuz 2018), genel işsizlik oranı yüzde 10.8, kadın işsizliği ise yüzde 14.6 oranında gerçekleşti. Aradaki yaklaşık 4 puanlık bu fark, tarım dışı işsizlik verileri (tarım dışı kadın işsizlik oranı yüzde 19.0) göz önünde tutulduğunda 8 puana ulaşıyor.
- Genç işsizliği bakımından değerlendirildiğinde ise genel işsizlik oranı yüzde 19.9 olmasına karşılık genç kadın işsizliği yüzde 25.6 düzeyinde.
Bu tablo, kadınların istihdama kabul koşulları ve istihdamda kalma olanağı bakımından maruz kaldıkları ayrımcılığı açıkça ortaya koyuyor. Kadınların en güvencesiz işlerde çalıştırıldığını ve kadın emek gücünün istihdam dışında bırakılması en kolay kesim olduğunu gösteriyor.
Bununla beraber kadınların maruz kaldıkları sorunlar daha kolay işsiz bırakılmalarıyla sınırlı değil. Çalışma koşullarından ücretlere, iş ve sosyal güvenlik tedbirlerinden yararlanma olanaklarına kadar pek çok eşitsiz durum söz konusu.
- TÜİK verileri 2 milyondan fazla kadının ücretsiz aile işçisi olarak çalıştığını gösteriyor. Buna göre istihdamdaki kadınların yüzde 25’i ücretsiz aile işçisi. Yani her 4 kadından biri çalışma yaşamına dahil olabildiği halde ücret almıyor. Bu ise karşılıksız emek sorununun kadınların önemli bir bölümü açısından evle sınırlı kalmayıp, piyasaya yönelik ekonomik faaliyette bulunsalar da geçerli olduğu anlamına geliyor.
- Bu kadınların yüzde 90’ına yakını kayıt dışı istihdam ediliyor.
- Kayıt dışı çalışan ücretsiz aile işçilerinin tarım sektöründeki oranı ise yüzde 90’ı geçiyor.
Kayıt dışı kadın istihdamı sadece ücretsiz aile işçiliğine özgü bir durum da değil. Tıpkı işsizlikte olduğu gibi, kayıt dışı çalışma bakımından da kadınların oranı genel düzeyin üzerinde.
- TÜİK’in Haziran ayı için açıkladığı veriler kayıt dışı çalışmanın genel olarak yüzde 34 düzeyinde gerçekleştiğini gösteriyor. Kadınlar için ise bu oran yüzde 43.4 düzeyinde.

Kaldı ki; sigorta girişleri olsa bile kadınların uzun süreler sigortasız çalıştırılmaları prim gün sayısını tamamlamalarını oldukça zorlaştırıyor.


KADINLAR AYNI İŞİ YAPIYOR, DAHA AZ ÜCRET ALIYOR
Bir diğer sorun ise ücret eşitsizliği. Bu sorun resmi belgelerde de kayıt altına alınmış durumda. Ulusal İstihdam Stratejisinde her bir eğitim düzeyindeki ücret farkının kadınların aleyhine olduğu belirtiliyor. Buna göre yüksek okul ve üstü eğitim düzeyine sahip kadınlarda bile ücret ve kazançlar erkeklerden yüzde 17,8 oranında daha düşük.

Kadınların maruz kaldığı ücret ayrımcılığı farklı nedenlere dayanıyor. Bunların başında da kadınların düşük ücretli ve güvencesiz işlere yönlendirilmeleri ve bu nitelikteki işlerin “kadın işi” olarak kategorize edilmesi var. Esneklik uygulamalarının derinleştirdiği bu sınıflandırma, kadınların “erkek işi” sayılan işlerin gerektirdiği niteliklere sahip olsalar bile o işe ancak daha az ücretle kabul edilmelerine de yol açıyor.

Aynı işi yapan kadın ve erkekler arasındaki ücret ayrımcılığının bir başka türü ise ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesinin cinsiyet temelli olarak ihlal edilmesi. Buna göre kadınlar aynı işi yaptıkları erkeklerden daha az ücret alıyorlar.


‘EVLE İŞİ UZLAŞTIRIYORUZ’ DİYENLER KADINLARI DAHA EŞİTSİZ KOŞULLARA MAHKUM EDİYOR
Kadınların işgücü piyasalarına katılmalarının esasen esnek çalışma biçimleriyle sağlanması, “iş ve aile yaşamını uyumlu hale getirmek” gerekçesine dayandırılıyor. Buna göre kadınlar ev içindeki “sorumluluklarını” aksatmaksızın çalışma yaşamında yer alabiliyorlar.

Bu yaklaşımın bizatihi kendisi toplumsal cinsiyetçi rol dağılımını yeniden üretiyor ve kadın emeğinin “ikincil” konumda kalmasına yol açıyor.

Kadın istihdamına yönelik tedbirlerin bu çerçevede geliştirilmesi ise toplumsal cinsiyetçi işbölümünü veri kabul ederek ve mutlak sayarak politika üretmek anlamına geliyor.

- “İş ve aile yaşamı arasında uyum sağlama” hedefi, kadınların esasen kısmi süreli işlerde çalışmasını öngörüyor. Dahası bu sanki kadınların da “tercihi” hatta “ortak talebi” gibi yansıtılıyor. Yasalaşan esneklik düzenlemeleri “kadınlara müjde” biçiminde lanse ediliyor.
- Kısmi süreli işlerin “kadın işi” olarak tescil edilmesi, ücret eşitsizliği yanında, kadınların sosyal güvenlik hakkından ve iş yeri eğitiminden yararlanma olanaklarını da olumsuz etkiliyor. Fiili hizmet süresine bağlı olarak, gereken kıdem ve prim düzeylerini tamamlamaları zorlaşıyor.
- Öte yandan iş güvencesi ve tam istihdam politikaları yerini “istihdam edilebilirlik” yaklaşımına bırakmış durumda. Buna göre emek gücünün vasıf ve niteliğinin gelişen koşullara uygun hale getirilmesi istihdamda kalmanın güvencesi olarak değerlendiriliyor. Bununla beraber işyeri eğitimleri de giderek daha önemli hale geliyor.Ancak esneklik politikalarıyla çalışma yaşamından uzaklaştırılan kadınlar işyeri eğitiminin dışında bırakılıyor. Çünkü eğitim programlarının getirisi; programa katılan emek gücünün çalışma yaşamında harcayacağı zamana göre hesaplanıyor. Bu durumda kadınları çalışma yaşamından uzaklaştıran politikalar, kadın emeğini geliştirmeye yönelik işyeri eğitimlerini “düşük getirili ölü bir yatırım” haline dönüştürüyor. Kadın emeğinin vasıf ve niteliklerinin gelişmesi engelleniyor.
- Esneklik politikaları kapsamında gündeme gelen ev eksenli çalışma, uzaktan çalışma gibi yöntemlerle kadınlar toplumsal yaşamda görünür olmaksızın da kadın emeği kullanımı mümkün hale geliyor. Üstelik böylesi bir çalışma, başta çocuklar olmak üzere, ailedeki birçok ferdin emek gücünü karşılıksız kullanmayı da mümkün kılıyor.
- Kamusal bakım hizmetlerini geliştirmek yerine evde bakım hizmetlerinin sosyal yardım konusu haline getirilmesi bir yana doğrudan kadın istihdamını geliştirmek için getirilen tedbirler kadınları toplumsal yaşamın dışına itiyor.

Sonuç itibariyle kadınların çok önemli bir bölümü çalışma yaşamı dışında bırakılırken, emek gücüne dahil olabilenler de çok boyutlu ayrımcılıklarla yüz yüze geliyor. Kadınları bağımlı hale getirip yoksullaştıran tüm bu unsurlar; onların ekonomik şiddeti de, sınıfsal çelişkiyi de, krizin maliyetini de daha derinden ve daha eşitsiz biçimde yaşamasına yol açıyor.

İlgili haberler
Gemi aynıysa herkes dikkatli olsun!

Elin baltasıyla ağacınızı keserseniz, hem baltadan olursunuz hem ormanınızdan. İşte ‘döviz terörü’ d...

Patronların kriz fırsatçılığına karşı kadın işçile...

Patronlar krizi gerekçe göstererek fırsatçılık yapıyor. Yine en fazla kadın işçilerin hakkı gasbedil...

DÜNYA KADINLARI KRİZDE İŞTE BUNLARI YAŞADI: İşsizl...

Krizi yaratan koşullara ve kesimlere karşı mücadelenin en önemli öznesi olan kadınların ülke ülke mü...