İstismarın ardından bir güçlenme hikayesi: Suç bende değil!
Çocukken uğradığı istismarın travmasıyla yıllarca yaşayan Eylem Erdem Uğrulu yaşadığı istismarla yüzleşerek mücadele etti. Artık kadınlar için şarkılar söylüyor, çocuklar için masallar yazıyor.

“Bir kadın, ne zaman kendi sesini duyurmak için ayağa kalksa, planlamamış bile olsa, tüm kadınlar için de ayağa kalkmış olur.”
Maya Angelou

Bu sözden güç bularak çocukken yaşadığı istismarı anlatabildiğini ve diğer kadınlara da kendi hikayesini anlatarak güç vermek istediğini söylüyor Eylem Erdem Uğurlu.
Henüz 5.5 yaşındayken komşusunun oğlu tarafından maruz kaldığı istismar, 22 yaşındayken danışmanı olmasını istediği profesörün tacizi onu ‘korunmak için’ makyaj yapmamaya, kadınsı giyinmemeye, kilo almaya, yani erkek gibi görünmeye itti. Kendi savunma mekanizmasını böyle yaratan Eylem’in, yaşadığı bir yangın sonrası ‘travma’ için gittiği piskoterapi sırasında asıl travmaları ortaya çıktı. Gerisi çorap söküğü gibi geldi... Gördüğü tedavi sayesinde ancak bundan 8 ay önce “Benim suçum yok” demeye başlayabildi. İstismara uğrayan ve bunun travmasını yıllarca taşıyan kadınlar için de “Suçum yok” adlı bir şarkı besteledi.

KOMŞULAR EL BİRLİĞİYLE İSTİSMARI YOK SAYDI
Eylem Erdem Uğurlu, 1978 yılında Mardin’de doğdu. Ailesi, o üç yaşındayken İstanbul’a taşındı. O sıralar muhalif düşünceleri nedeniyle babası Diyarbakır Cezaevinde işkence görüyordu. “Hayatımın en ağır, en karanlık, en acı travması” dediği cinsel istismara, bu dönemde, henüz 5.5 yaşındayken maruz kaldı.
“Tabii bu istismarı yaşadığım dönemde, çocukluğun verdiği ruh haliyle bunun kötü bir şey olduğunu o an anlayamamıştım, dolayısıyla bir süre buna maruz kaldım. Çünkü bana beni çok sevdiğini ve birbirlerini seven insanların bu tür oyunları oynadığını söylüyordu. Belki de oyun ihtiyacı bunu olumsuz bir şey olarak algılamamı engellemişti. Ama bir gün canım çok yandı ve o gün bunun bir oyun olmadığını anladım. ‘Seni anneme şikayet edeceğim’ dedim, ‘Herhangi birisine söylersen seni öldürürüm’ dedi. Ben belki de hayatımın en cesur kararını aldım, ölümü göze alarak, onu anneme söyledim. Ama o anları öyle bir gömüp unutmuşum ki, esas ayrıntıları, derinliklerini 7-8 ay önce terapi odasında fark ettim. O dönem büyük bir kavga çıktı apartmanda ‘Bizim oğlumuz öyle şey yapmaz’ dediler. Komşular da ‘O ailede öyle şeyler olmaz’ dediler. Yani sözüme inanılmadı. Tabii anneme anlattıktan sonra artık beni öldüreceğinden de emin olduğum için, yaklaşık 15 yıl süren gece kabuslarım başladı. Her gece yorganın altında saklanarak uyudum; her gece siyah bir dumanın beni kovaladığı benim de uçarak ondan kaçtığım rüyalar gördüm. Yıllar sonra terapi odasında fark ettim o siyah dumanın istismar eden kişi olduğunu... Beni öldürmesin diye ondan sürekli kaçıyordum.”

PROFESÖRÜN TACİZİNİ DİĞER PROFESÖRLER ÖRTTÜ
Küçük yaşta yaşadığı bu travmayı unutmayı ve karanlığa gömmeyi seçmişti ancak bilinçaltı hem rüyalarla hem de vücudundaki değişikliklerle buna izin vermiyordu. Yine de hayata sıkı sıkıya sarıldı. 1999 yılında Marmara Üniversitesi Ekonometri Bölümünü birincilikle bitirdi. 22 yaşında yüksek lisans tez danışmanı olmasını istemek için gittiği profesörün tacizine uğradığında, kendi deyimiyle, hayatı yeniden altüst oldu. “O gün çok da önemli bir hayat dersi verdi kendisi bana(!) Dedi ki, iş hayatına girecekmişim, böyle şeyler başıma hep gelecekmiş, alışmam gerekiyormuş, bu kadar abartılı tepki vermeme gerek yokmuş. Ben o gün onu şikâyet etmeye karar verdiğimde o dönem çok güvendiğim başka iki profesör hocam beni vazgeçirdiler. Çünkü ben öğrenciymişim o profesör, bana değil herkes ona inanırmış, benim de yüksek lisansım yanarmış. Çok pişman olduğum bir karar aldım ve o gün onu şikâyet etmedim, yüksek lisansı bitirdim ama o diplomayı da kullanmadım. Şu anda fark ediyorum ki aslında o iki hocanın da yaptığı tacizi meşrulaştırmaktan başka bir şey değil aslında.”

KİLO ALDI, ERKEK GİBİ GİYİNDİ...
Yaşadıkları için kendini suçlayan Eylem Erdem Uğurlu, kadın gibi görünmemek için giyim tarzını değiştirdi, kilo almaya başladı: “Taciz çok yoğun bir suçluluk paketi bırakıyor insana. İnsan ‘kötü bir şey yaşadım demek ki kötü bir şey yaptım’ diye hak ettiğini düşünüyor, hele de çocuksa... Kendini suçlu hissediyor ve bu suçlu olma halinin değişik yansımaları olabiliyor. Benim hayatımda kurtarıcı olmak yönünde cereyan etmiş bu durum. Ben hayatım boyunca sağlıksız bir kurtarıcı rolünde, hayatımdaki herkesi, her şeyden kurtarmaya çalıştım. Onlar istemese bile. Bunun dışında bilinçaltı değişik kararlar almış olabiliyor. Benimki demiş ki, ilk travmadan sonra, ‘Eğer kadın gibi görünmezsen başına böyle şeyler gelmez.’ O yüzden feminen giyimden ve makyajdan kaçtım, kilo almaya başladım. 22 yaşımdaki olaydan sonra bilinçaltım demiş ki ‘Demek yeterince kilo almamışsın, hala böyle şeyleri yaşıyorsun’... O olaydan sonra çok hızlı bir şekilde 30 kilo daha aldım. Bir savunma mekanizmasıydı bu aslında. Ama bu kalkan çift yönlü; beni korumakla beraber yapabileceklerimin önündeki engellerden birisi de oldu, kendime ördüğüm duvarlardan biri oldu, görünür olma kaygımı besledi, tıpkı özgüvensizliğim, kurtarıcı olma halim gibi...”


‘NİYE ANLATIYORUN BUNLARI!’
Bazen sesimizi duyurmak istediğimizde, anlatmaya başladığımızda, “Bu kadar zaman geçmiş, neden şimdi bunu söylüyorsun, kendini daha çok yıpratıyorsun, bizi de dağlıyorsun” gibi ifadelerle karşılaşırız.Duyarlı gözüken destekten uzak bu tepkiler Eylem’in de karşısına çıkmış: “Bu kadar derin acıları tekrar hatırlamak, onlarla yüzleşmek kimilerine göre gereksiz. Çevremdeki insanlardan böyle dönüşler de aldım. ‘Aynı acılarla tekrar üzülüyorsun, onları gömüp bıraksan daha iyi olmaz mı?’ diye sordu insanlar. Aslında bu çift yönlü bir soruydu; hem bana soruyorlardı, hem de bir taraftan ‘sen bunları yaparak bizdeki bazı yaraları kanatıyorsun, biz şimdi o yararlarla ne yapacağız’ diye de soruyorlardı.”
Ama her engele rağmen travmalarıyla yüzleşme cesaretini gösterebilmiş Eylem. “Çünkü eğer acılarımızla ve hayatımızla yüzleşmeden yaşarsak, içimizdeki o boşluk bizimle yaşamaya devam ediyor. Biz hep eksik hissediyoruz, bir hayat yaşıyoruz ama o hayatta hep bir şeylerin eksik olduğunu biliyoruz. Hep bir huzursuzluk duyuyoruz. Bir şeyleri değiştirme ihtiyacı duyuyoruz. O yüzden bu acılarla yüzleşmek önemliydi. Yüzleşmediğimiz, her türlü travmayı çocuklarımıza aktarabiliyoruz. Yani ben eğer, annemin babamın acılarını, travmalarını yüklerini taşıyorsam demek ki ben yüzleşmesem çocuklarım da bu yükleri taşımak zorunda kalacak. Bunu bilirken, bu yükleri onlara bırakmak istemedim. Dönen bir çark var ve birisi durdurmazsa bu acılar sürekli olacak. O çarka çomak sokmak zorundaydım. Bu benim en büyük motivasyon kaynağım oldu. Acılarımı iyileştirmeye iten şey çocuklarımın daha sağlıklı ve yüksüz bir anneyi hak ediyor olmalarıydı. O yüzden direndim ve bütün bunları hafifletmeye başladığımda bu acıların yüklerinden arınmaya başladığımda, içimdeki şeylerin oluk oluk dışarı akmaya başladığını hissettim.”

AYAĞA KALKIP ANLATMALIYIZ
Yüzleşmenin, hasır altı edilmesinin önüne geçmenin ve anlatmanın iyileşmenin bir parçası olduğunu ifade eden Eylem, şimdi tüm kadınlara “sessizlik sarmalında boğulmamaları için susmamaları” çağrısı yapıyor: “Biz birbirimizin yaralarından iyileşiyoruz, birbirimize temas edebiliyoruz. Aynı yaraları olan bir kişiye dokunabilsem, ona suçunun olmadığını, yalnız olmadığını anlatabilsem ve onun içe dönük iyileşmesine minicik bir ışık tutabilsem, bu benim için çok güzel bir sonuç olur. Çünkü biliyorum ki tacizle yüzleşilmez ise intihara kadar varan çok ağır yükler bırakıyor hayata, çok karanlık bir hayat yaşatıyor insana. Dolayısıyla başka bir hayatın mümkün olduğunu o tacizin, istismarın verdiği boğulma duygusuyla bir hayatı sürdürmek gerekmediğini anlatmak istedim insanlara. Görmelerini istedim. Belki bundan cesaret alarak kendi yollarına çıkmalarına bir destek olabilirim dedim. Çok zordu anlatmaya karar vermek, bir iki kişiye bile anlatırken çekindiğimiz bir konu ve ben herkesin bunu biliyor olması gerçeğiyle yüzleşmek zorundaydım. İstismarda bir suçlu var evet, ama bu istismara uğrayan taraf değil ve bence toplum olarak bunun konuşulmasına, haykırılmasına ihtiyacımız var. Ayağa kalkıp bunları söyleyebilmeliyiz, bunları bağırabilmeliyiz. O yüzden istiyorum ki istismar mağduru insanlar ayağa kalksınlar, dillensinler, bağırsınlar, söylesinler. Çünkü utanacak hiçbir şeyimiz yok bizim! Suç bizim değil, o yüzden de bunları söyleyip diğerlerine merhem olmaya çalışmalıyız.”


KADINLAR İÇİN ŞARKILAR, ÇOCUKLAR İÇİN MASALLAR
Yüzleşme ve anlatma evrelerinden sonra kadınlar ve çocuklar için bir şeyler yapma isteği doğduğunu söylüyor Eylem. Önce iki çocuk kitabı yazıyor, sonrasında ise şarkı sözleri yazmaya başlıyor. “Suçum yok biliyorum, ama geç oldu öğrenmem” sözlerini taşıyan şarkısını çocuk istismarına maruz kalanlar için yapıyor. “Çocuklar için bir şey yapmak galiba bütün çocuk istismarı yaşamış insanların hayatında olan bir gerçek. 40 yaşımdan sonra bir şeyler üretebildiğimi fark ettim ve üretmeyi sürdürdüm. Yani eğer yüzleşmeseydim tüm bunlar benim içimde kalmaya devam edecekti. ‘Suçum Yok’ isimli şarkım tam da yaşadığım bu istismarın benim suçum olmadığına ikna olduğum gün ortaya çıktı. Aynı gün haberlerde Küçükçekmece’de 5 yaşındaki bir kızın tecavüz haberleri vardı. O minik kızın ismini bilmiyordum ama ne yaşadığını ne yazık ki iyi biliyordum. Ona, kendime ve ihtiyaç duyabilecek tüm istismar mağdurlarına yaptım bu şarkıyı.”

İlgili haberler
Artık başkaldıran bir Mizgin var

Mizgin Ekmek ve Gül'ün değiştirdiği, Ekmek ve Gül'ü değiştiren kadınlardan biri. Onun hikayesi, bugü...

‘Artık yaşamım yalnızca kendime ait’

Ben o gün yaşamın ne olduğunu anladım… Ama boyun eğmedim. Çevremdeki işçi kadınların, Esenyalı Kadın...

Özgürlüğümü çalışarak kazandım

Özgürlüğünü ‘çalışarak’ elde etmiş bir kadının yardıma muhtaç haline gelişinin nasıl hissettirdiğini...