Geçtiğimiz temmuz ayı kimi işçiler için zam beklentisi ile geçerken, az çok memleketin gündemini takip edenler için temmuzda ücretlere zam yapılmayacağından emin olarak geçirdiler temmuz ayını. Bu nedenle daha örgütlü bir şekilde zam talep etmek için çoktan kolları sıvamışlardı. Ancak iktidarın “kamuda tasarruf” açıklamaları, patronların işçilerden daha çok kesmesinin önünü açtı: Tasarruf adı altında kimi yerlerde su sebillerinin fişi çekildi, “bozuk” denerek klimalar çalıştırılmadı, sabah çayının yanında verilen kek kaldırıldı... Düşük ücretlerle uzun mesailer çalışıp bir de onur kırıcı bu uygulamalara maruz kalmak, işçileri harekete geçiren kıvılcımlar oldu. Çocuğu hastalandığı için izin isteyen işçi kadına çıkacak ürünün çocuğundan daha değerli olduğunun söylenmesi bir fabrikada “Artık bir şeyler yapmalıyız” çıkışını beraberinde getirdi. Bir başka iş yerinde ise kablosu kesilen klima, bir başkasında öğle molasında kaldırılan bir dilim kek… Bir kesik kablo, soğuk su vermeyen sebil, çayın yanında yenilemeyen bir dilim kek… Ücretlere yapılmayan zammın, mobbingin, zorunlu uzun mesailerin doldurduğu bardağı taşıran damlalar oldu.
Maliyetleri düşürmek isteyen patronların yöntemleri çeşitli: İşçilerin zamanını sadece zorunlu mesailerle almıyorlar. İşinden evine dönmek için servis kullanan işçilerden biri, “Yolumuzu çok uzattılar. Eskiden yarım saatte evde oluyordum ama şimdi yolumuz 1 saatten fazla sürüyor” diyor. Çünkü iş yerleri benzin zammını bahane gösterip iki mahallenin servislerini birleştirmiş. Devletten teşvik üzerine teşvik alan patronlar istihdam ettiği işçilerin toplamından daha az vergi veriyor, hatta bazen hiç vergi vermiyor. Ama işçinin klimasına, suyuna, kekine, poğaçasına, servisine göz dikiyor. Peki buna karşı kadın işçiler ne yapıyorlar?
‘İŞBAŞI YAPMAYALIM, ONLAR GELSİN AYAĞIMIZA’
Metal iş kolunda bir fabrikada çalışan genç işçi kadınlar, “bu koşullarda bu ücrete çalışılmaz” diyerek bir şey yapmak gerektiğine karar veriyorlar. “Gideriz patrona, anlatırız dertlerimizi, alırız zammı” diyerek aralarında seçtikleri temsilcilerle patronla görüşmüşler. Bu görüşmenin sonuçsuz kalması üzerine “Yapacak bir şey yok” duygusuyla içten içe isyan ediyorlar. Bir süre sonra fabrikada işçilerin yaşamını zora sokan uygulamalar devreye girince bir konuşma girişimi daha yapan kadın işçiler, bu hamleleri de boşa çıkınca, “En iyisi işbaşı yapmayalım, onlar gelsin ayağımıza” diyerek beklemeye başlıyorlar.
‘ÖRGÜTLÜ YERLER NASIL YAPMIŞ DİYE BAKIYORUZ’
Düzensiz ve örgütsüz kararlar alıyorlar. Çünkü iş yerinde haklarını aramak için harekete geçmek çoğunun ilk deneyimi. Üstelik bakıp tartışıp öğrenebilecekleri örneklere ulaşmaları zor, kendi sınıflarının deneyimi ile onları saracak sendikal mücadele deneyiminden de uzaklar. İsmi bizde saklı bir işçi kadın şöyle özetliyor fabrikasındaki durumu: “Baskı ortamı artmış durumda. Fazla mesai dayatması, izin konusunda sürekli azarlanmak veya hastalandığımızda bile çalıştırılmamız artık yetti. Biz de ilk aklımıza geleni yapıyoruz. İşbaşı yapmadığımız gün de böyle aniden alınmış bir karardı. İki arkadaşımız işten atıldı. Bu nedenle artık hata yapmadan eylemlerimizi gerçekleştirmeliyiz. Örgütlü yerler nasıl yapmış diye bakıyoruz. Şimdilerde sendikayı getirmeye çalışıyoruz. Zam da yapılmayınca artan baskılar artık bir şeyler yapalım dedirtti bizlere.”
‘HÜKÜMET ZAM YAPMADI, BİZ NİYE YAPALIM?’
Yine Tuzla’da yer alan bir başka fabrikada ise ücret eşitsizliğinden tutun birçok sorun var. Fazla mesailer en çok kadın işçileri yoruyor. Pazar günleri çalışmanın zorunlu olması, işçilerin çocuklarına ayıracak zaman bulamayıp yine de aldıkları ücretle geçinememesi, maaşlara zammın da yapılmaması işçilerin yan yana gelmeye başlamasına, talepleri için birlikte ses çıkarmaya başlamasına sebep oluyor. Ancak işçiler iş yavaşlatma, yer yer ses çıkarma eylemleri yapsalar da sonuç alamamışlar. Patronların, “Hükümet zam yapmadı, biz niye yapalım? Ayrıca burası belediye mi ki size yardım dağıtalım?” sözü üzerine ise bir sendikada örgütlenmeye karar veriyor işçiler.
İşçiler kötü çalışma koşullarına, düşük ücretlere ses çıkarıp, verdiğimiz örneklerdeki gibi örgütlenme çabası içine giriyorlar. Ekonomik yükün, baskının artacağı daha zor günler kapıda. “İşten atılma korkusuyla yaşamak istemiyorum ama insanca da yaşamak hakkımız” diyen işçiler hak arama mücadelesi veriyorlar. Kendi deneyimleri ile yol bulmaya çalışıyorlar. İşçilerin insanca çalışma ve yaşam koşullarını kazanmak için mücadele etme istekleri, yan yana gelişleri çok önemli bir yerde dursa da uzun soluklu mücadelenin nasıl örgütlenebileceğini ve kalıcı hale getirilebileceğini, sendikal mücadelede işçi sınıfına düşen görevleri tartışmamız gerekiyor.
‘KİM İZİN VERECEK?’
Bütün bir yaz sendika konfederasyonları sessizliklerini hiç bozmadan temmuzun geçmesini beklediler, zam yapılmayacağını bile bile. Şimdi “Kent meydanlarına iniyoruz” diyerek işçilerin gidemeyeceği yerlere ve saatlere eylem koyuyorlar. Türk-İş’in geçtiğimiz hafta ülke genelinde gerçekleşen eylemlerini Tuzla’da sendikalı ve sendikasız iş yerlerine soruyoruz. Hiçbirinin haberleri yok. Eylemin örgütlenişini-örgütlenmeyişini konuşurken sendikasız bir metal fabrikasında çalışan bir işçi soruyor: “Sabah 11’de eyleme gitmemize kim izin verecek? Bu eylemler iş yerinde de yapılmadan nasıl olacak?”
İNSANCA BİR YAŞAM İÇİN…
Kadın işçiler için en acil talepler olarak şunlar önümüzde duruyor:
▪️ İnsanca yaşanacak, yoksulluk sınırının üzerinde bir ücret
▪️ Yoksulluk sınırının altındaki ücretlere vergi muafiyeti, vergide adalet
▪️ İşten atmaların durdurulması
▪️ Ücretlerden ve sosyal güvenceden kısılmadan; günde 7 saat, haftada 35 saat çalışma
▪️ Ücretsiz kreş hakkı
▪️ Sendikalaşmanın önündeki tüm engellerin kaldırılması.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
‘Ara zam olmaması patronların canına minnet’
Bize cehennem hayatı yaşatıyorlar, kendileri de Bodrum’da, Marmaris'de yazlıklarında, villalarında v...
Keki kazandık, sıra ücretlere zamda!
Şimdi tasarruf zamanı’ diyerek fabrikada klimanın fişini çeken, çayın yanında verilen keke göz diken...
Suyu temiz içmek bile birliğimizle mümkün oldu
Fabrikada temiz içme suyu talebiyle başlayan birleşme, sendikal örgütlenme mücadelesine dönüşüyor...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.