G20, W20 ve göçmen kervanındaki açlık grevi
G20 Zirvesi, W20’nin ‘toplumsal cinsiyet danışmanlığı’ sayesinde yeni politikalar üretirken, Meksika sınırında açlık grevine başlayan kadınlar gerçeği bir kez daha dışa vuruyor.

Dünyanın en büyük 20 ekonomisinin katıldığı G20 Zirvesi geçtiğimiz cuma-cumartesi Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te gerçekleşti. “Adil ve sürdürülebilir kalkınma için ortak bir fikir birliği oluşturma” amacıyla “insanı merkeze alan” bir gündem yaratmak için bir araya geldiğini söyleyen G20 ülkeleri temsilcileri, asıl gündemlerini resmi ve gayriresmi görüşmeler düzenleyerek ya da düzenlenmiş olanları iptal ederek ortaya koydular.

Misal, zaten bir uzlaşının beklenmediği Trump-Putin resmi görüşmesi, zirveye günler kala Ukrayna ile Rusya arasında çıka(rıla)n askeri kriz gerekçe gösterilerek ABD tarafından tek taraflı iptal edildi. Ya da kendisini Rusya ile ABD arasına sıkıştırdığı Suriye’de siyasi çözüm meselesini, Fettullah Gülen’in iadesi meselesini ha bire G20’deki Trump görüşmesine havale eden Erdoğan, hiçbir gerekçe gösterilmeden “ayaküstü görüşme” mertebesine indiriverildi. Öte yandan, zirvenin tek Arap ülkesi olmakla övünen Suudi Arabistan’ın veliaht prensi bin Selman, Cemal Kaşıkçı cinayetinin sorumlusu olduğu bilinmesine rağmen zirvenin popüler çocuğu ilgisi gördü; Hindistan’ından Fransa’sına kadar ikili görüşmeler alındı, Putin’le kankeyta pozları verildi, Trumpla “gayriresmi” olmanın sağladığı “samimiyet” ile görüşüldü.

‘TOPLUMSAL CİNSİYET PERSPEKTİFİNİN ANAAKIMLAŞTIRILMASI’

Gayrısıyla resmisiyle gerçekleşen ve gerçekleşmeyen, zirvenin örtük ama asıl gündemini oluşturan bu görüşmelerin alt okuması bolca yapılacak. ABD-Çin arasında etkileri yayılan ticaret savaşının da gösterdiği emperyalistler arasındaki çıkar çatışmalarının derinleşmesi ve silahlanmaya ayrılan bütçelerdeki muazzam artış birlikte düşünüldüğünde, ortaya adil, sürdürülebilir, insan merkezli, şiddetsiz sonuçlar çıkacağını düşünmek safdillik olur, en hafif tabirle. Bu durum, bütün dünyanın Kaşıkçı cinayetinin sorumlusu olduğunu bildiği prensin zirvede parlatılıp aklanmasıyla da, böylesi bir cinayetin şaibesini devlet düzeyinde taşıyan Suudi Arabistan’ın 2020 zirvesine ev sahipliği yapacak olmasıyla da uyumlu bir yandan. Zira, çıkarların elde edilmesinde şiddetin üzerine flaş patlatmak, şiddetin üzerine “insani” etiketi yapıştırmak kadar işlevlidir yeri geldiğinde.

Patlayan flaşın cinayeti gören gözleri ne kadar kör ettiğini zaman gösterecek elbet. Ancak iş etikete geldiğinde altındaki gerçeği görmemek, G20 ve temsil ettiği sistem ile sömürüp ezdiği insanlar arasında G20’den yana politik ve ideolojik bir saf tutmak anlamına geliyor. Daha en büyük bileşeni ABD’yi küresel iklim değişikliğine karşı tutum almaya, yani yerküre lehine çıkarlarından vazgeçmeye ikna edemeyen bir zirvenin,“çalışmanın geleceği”, “kalkınmanın altyapısı”, “sürdürülebilir bir gıda geleceği” gibi gündem maddelerinde aldığı “insan merkezli” kararlar, ancak zirvenin karşısında değil, yanında duranların da kararları olabilir. 20 ülkenin kadınlara yönelik icraatları ortadayken, zirvenin “toplumsal cinsiyet perspektifinin anaakımlaştırılması stratejisi” gündeminden kadınların hayrına sonuçlar beklemek, ya emperyalist kapitalizmin emperyalist kapitalizm olmaktan vazgeçmesini beklemek kadar politikasız olmakla ya da ondan yana ideolojik bir taraf olmakla açıklanabilir.


G20’NİN GELİŞİ W20’DEN BELLİYDİ

Nitekim, Zirve’nin toplumsal cinsiyet politikalarını geliştirme işlevini gören ve ilk toplantısını 2015 yılında Türkiye’de gerçekleştiren Women 20 (W20) böylesi bir taraf tutmanın ürünü. Kendisini “sivil toplum, iş dünyası, girişimcilik ve düşünce fabrikaları alanlarından kadın liderleri bir araya getiren ulusötesi bir ağ” olarak tanımlayan W20, bu yıl ekim ayı başında gerçekleştirdiği zirvesinde 4 ana gündem ele almıştı: Kadınların iş gücüne katılımının artırılıp güçlendirilmesi, finansal süreçlere dahlinin teminat altına alınması, dijitalleşmeye dahlinin teminat altında alınması ve köylü kadınların güçlendirilmesi. Bu gündemlere göre düzenlenen G20’ye tavsiye niteliğindeki sonuç bildirgesinde de, örneğin, kadınların iş gücüne katılımının desteklenmesi adına kayıt dışı çalışmanın tümden ortadan kaldırılması değil de, kayıt dışı çalışan kadınların bakım hizmetlerine erişiminin konu edilmesi tuttuğu takımın rengini de belli etmişti. Hal böyle olunca, kadınların finansal süreçlere dahlinin geliştirimesinden kasıt da, milyonlarca yoksul kadının borçlandırılarak her türlü kötü koşula razı edilmesi değil de, kadın girişimciliğinin desteklenmesi için kadınların daha çok kredi borcu yükü altına sokulması olmuştu. G20 ne de olsa her zirvesinden önce Labor 20 (L20) Zirvesi adı altında sendikaları ve çalışma örgütlerini toplayarak Deklarasyonuna iliştirdiği “Çalışma koşullarını iyileştireceğiz, işçilerin mesleki becerilerini artırıp insana yakışır işleri teşvik edeceğiz” sözüyle sistemin dayandığı emek gücü sömürüsünü aklamaya çalışan bir oluşum. Benzer bir şekilde, milyonlarca kadının emeğini sömüren, bedeni ve cinselliği üzerinde kapitalizmin lehine ataerkil bir tahakküm kuran 20 dev ekonomi, W20’nin sunduğu “toplumsal cinsiyet danışmanlığı” sayesinde “Toplumsal cinsiyet eşitliği, ekonomik büyüme, adil ve sürdürülebilir kalkınma için kritiktir” etiketini kullanabiliyor G20 Sonuç Deklarasyonunda.


ETİKETİN ALTINDAKİ GERÇEK: AÇLIK MEKSİKA SINIRINDA GREVDE

Oysa G20’nin bu etiketinin altında yatan gerçek “sonuç deklarasyonu”, 12 Ekim’de San Pedro Sulo’dan kuzeye doğru yürümeye başlamıştı bir anlamda. Orta Amerika’nın ABD destekli darbelerle sarsılmış üç ülkesinden, Honduras, El Savador ve Guatemala’dan CAFTA anlaşmalarıyla topraksız, mülksüz ve işsiz bırakılmış 160 insan adeta kar topu gibi büyüyerek bir kervana dönüştü kısa zamanda. Nüfusu 6 ila 10 bin arasında değiştiği söylenen kervanın yarısından fazlasını kadın ve çocukların oluşturduğu biliniyor. Bu gerçek ortadayken ya Meksika ve ABD güvenlik güçlerinin saldırıları ya da göçmen karşıtlığı üzerinden kışkırtılmış bir şiddet bu kadınların ve çocukların üzerine boca edildi. ABD sınırında sığınma başvurusu yapmak için bekletilen kadın ve çocuklar sokaklarda yatmak zorunda kalıyor, her türlü istismara, cinsel şiddete karşı savunmasız kılınıyor. Bu da yetmezmiş gibi geçtiğimiz hafta ABD Kongresi’nin “şiddetten kaçan insanların giriş yöntemine bakılmaksızın ülkeye sığınma başvurusu yapma hakkını” düzenleyen yasasını hiçe sayan Trump’ın emriyle bu göçmen kadın ve çocuklara biber gazıyla saldırılıdı. Tüm bunlar olurken, G20 zirvesinde, ABD başkanı Donald Trump, Meksika başkanı Enrique Peña Nieto ve Kanada başbakanı Justin Trudeau, Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması yerine geçeceği yorumu yapılan, 1.2 trilyon dolarlık yeni bir serbest ticaret anlaşması imzalayarak üç ülkenin sınırından insan dışında her şeyin serbestçe geçebileceğini deklare etti. Sonuç deklarasyonunda göçmenlerle ilgili hiçbir karara yer vermeyip 16. maddesinde “bir sonraki zirveye kısmetse” diyerek geçiştiren G20’nin kadın grubu W20 bu “insan merkezli” anlaşma karşısında kılını kıpırdatmazken, 15 göçmen kadın sınırda açlık grevi başlattı. Böylece gerçeğin dünyasında “anaakımlaşan” şeyin zirvede açlığı üretenler ile açlığı sınırda yaşayanlar arasındaki kadim çelişki olduğunu bir kez daha görmüş olduk.


İlgili haberler
Trump’ın göçmen politikası çocukları ailelerinden...

Trump’ın ‘sıfır tolerans’ politikası olarak bilinen göçmen politikasında korkunç uygulamalar söz kon...

ABD’nin göçmen politikalarına karşı kadınlar senat...

ABD’de kadınlar, Trump yönetiminin göçmen politikalarına isyan etti; senato binalarından birini işga...

Meksika sınırında bekletilen göçmen kadınlar açlık...

Dünyanın en büyük 20 ekonomisi Arjantin başkenti Buenos Aires’te toplanan G20 Zirvesi için bir araya...