Diyarbakırlı Sıdıka: Kızıma ‘Patatesi kızartma, yağ çok gidiyor’ diyorum
Saraykapı’da naylon brandanın üzerine serilmiş tülbent, çocuk süveterleri ve patikleri satan 75 yaşındaki Sıdıka Aydın, sattıklarından 2.5 lira kazanıyor. Yoksulluk ise 75 yıldır hiç bitmeyen derdi...

Diyarbakır’da Saraykapı civarında naylon branda üzerinde tülbent, çocuk süveterleri ve patikleri satan Sıdıka Aydın’ın (75), 8 çocuğundan işi olan yok. Eşinin emekli aylığının yetmediğini dile getiren Aydın, durumunu şöyle özetliyor: “Pazara gidiyoruz arta kalan yenecek durumda bir şeyi ya da ucuz olanı alıyoruz yoksa alamıyoruz. Küçük bir şişe yağ aldım. Kızıma patatesi kızartma, yağ çok gidiyor diyorum.” Tek derdi evine ekmek götürmek olan Aydın, “Çocuklarımın birinin bile işi olsa bu işi yapmazdım” diyor.

Ülkede doların yükselmesiyle ekonomik krizin günden güne derinleştiği, yoksulluğun her geçen gün daha da belirginleştiği bir dönemde, iktidar gerçeği görmezden gelmeye ve parti kapatma atılımları ile İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilerek gündemi değiştireceğini düşünerek yönetim krizini derinleştiredursun. Yoksulluk, ekonomik kriz yerini korumakla kalmıyor, artıyor. Yağ fiyatının artması üzerinden bayağı geyik döndü, ironi de iyiyiz. Çok güldük ağlanacak halimize. Tabii insanlar dönemin atmosferini de göz önüne alarak kendilerini gözaltına aldırmadan içinde bulundukları sıkıntılı durumlarını izah etme yolunu ironi ile seçti. Başka türlüsü sıkıntı…

YOKSUL HALKA ‘BURADA YERİNİZ YOK’ MESAJI

Diyarbakır’ın Sur ilçesinde dolanıyorum. Her köşe başında evine ekmek götürmek için bir tabla, bir tezgah açıldığını görebilirsiniz. Buna dair birkaç haber yapmışlığım olmuştu. Ama işimiz bir şeyler değişinceye kadar yazmak belki de daha fazlası. Sur’un Hz Süleyman Caddesi’nde dolaşıyorum. Geçtiğimiz yıl kadın girişimcilerin çehresini değiştirdiği caddenin “Diyarbakır’ın Nişantaşı Caddesi” olduğu iddiasında bulunulduğu ve tepkilerin toplanıldığı Hz. Süleyman Caddesi... Caddede ilerledikçe Nişantaşı olarak lanse edilen kısmın sadece bir serap olduğunu görebiliyorsunuz. Bu cadde yoksul halkın Sur’un diğer mahallerinde olduğu gibi merdiven altı sürgün serüveni aslında… “Para kimdeyse Süleyman odur” düşüncesiyle Tarihi mekanların otantize edilerek ticarethaneye dönüştüğü Sur’da, yıllarca o mahallelerde yaşayan yoksul halka “Burada yeriniz yok” mesajı veriliyor. Bir yandan ellerinden alınan evleri, diğer yandan değişip dönüştüğü düşünülen Sur’da, yoksul halk için yaşam giderek zorlaşıyor, buraların asıl sahiplerine yol görünüyor…


TEK DERDİ EVİNE EKMEK GÖTÜRMEK

Saraykapı’ya varmadan bir naylon brandanın üzerine serilmiş tülbent, çocuk süveterleri ve patikleri satan kadınları görüyorum. Bir yandan patik örmeye devam ediyorlar. Selam verdikten sonra sohbet etmek istediğimi söylüyorum. Sıdıka Aydın (75), 10 yıldır süveter ve patik satıyor. Aslında o da bir girişimci ama bulunduğu yerin ne çehresini ne kendi kaderini değiştirebilmiş ne de övgüler almış. Tek derdi evine ekmek götürmek…

Aydın, 8 çocuk annesi, eşi ise emekli “Yetmiyor ki buradayım” diyor. Eşinin aynı zamanda kalp hastası ve verem olduğunu da belirtiyor. Bir oğlu cezaevinde, bir oğlunun ise psikolojik rahatsızlığı var. 2 oğlu ise işsiz. 4 kızından 2’si evli diğer iki kızı da evdeki işleri yapıyor. Aydın’a çocuk süveterleri satması karşılığında Elazığ’dan geliyor. Her parçadan kendisine 2.5 TL kalıyor o da satabilirse tabii. Sur yıkılmadan önce iş yapabiliyormuş ama şimdi süveter tedarikçisine borçlu. Aydın’a hayatlarını nasıl idame ettiklerini soruyorum. “Sadece açlıktan ölmüyoruz” diyor.

ÇOCUKLARINA İŞ İSTİYOR

Aydın, konuşmaya devam ediyor: “Hayatımızı idame ettiremiyoruz. Eşimin emekli maaşı var. Ev kira ve elektrik, su faturasını ödeyince geriye bir şey kalmıyor. Allah’tan doğal gazlı değil evimiz.” Eve alışveriş yapıp yapamadıklarını soruyorum. Aydın, “Pazara gidiyoruz arta kalan yenecek bir şey varsa ya da ucuz olanı alıyoruz yoksa alamıyoruz. Yaz aylarında bile pazara gidemiyorum. Halk aç aç! Sattığım bu parçalardan 2.5 TL kazanıyoruz, ben de patik örüyorum bu arada. Bazen mecburiyetten harcıyoruz kazandığımızı bize getirene borçlu kalıyorum. Evde yağ, şeker yok. Şu anda 150 TL borcum var, param yok ki ödeyeyim. Küçük bir şişe yağ aldım. Kızıma patatesi kızartma, yağ çok gidiyor diyorum. Oğlumun Konya’da mahkemesi var, gidemeyeceğiz çünkü gidecek gücümüz yok. Sabah 10.00’da geliyorum, akşam 17.00’ye kadar buradayım. Yoruluyorum ama mecburum. Çocuklarımın birinin bile işi olsa bu işi yapmazdım. Konuşayım belki bir iş bulunur” diyor.

Kaynak: Evrensel
Fotoğraflar: Fırat Topal / Evrensel

İlgili haberler
Salgında Kadın Olmak Araştırması: Şiddet, yoksullu...

Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği Salgında Kadın Olmak Araştırması’na göre; salgında kad...

İki ayrı mahalleden yoksulluk manzarası: Deli olsa...

Çocuğuna süt alamayan, yumurtanın bir kolisine parası yetmeyince yarısını alan, bu yoksulluğa karşı...

22 ilden 23 işkolundan 680 kadın anlatıyor: Daha y...

Fabrikalardan, atölyelerden, bürolardan, hizmet iş kollarından kadınların pandemi döneminde ağırlaşa...