Cumhurbaşkanlığının İstanbul Sözleşmesi için Danıştaya 'Tek karar verici benim' savunmasına EŞİK'ten tepki
İstanbul Sözleşmesi’nin feshi kararı sonrası Danıştaya yürütmeyi durdurma kararı için yapılan başvuruya ‘Tek yetkili Cumhurbaşkanı” savunmasını veren Cumhurbaşkanlığı açıklamasına EŞİK tepki gösterdi.

İstanbul Sözleşmesi’nin tek adam imzasıyla feshedilmesi kararını Danıştay’a taşıyan ve yürütmeyi durdurma çağrısı yapan kadın ve kitle örgütleri Danıştay’dan hâlâ bir cevap alamadı.

Danıştay’a açılan davalar nedeniyle savunma veren Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü ise verdiği savunma dilekçesinde tek yetkilinin Erdoğan olduğunu söyleyerek Meclis’in devre dışı olduğunu ilan etmiş oldu. Türkiye İşçi Partisi'nin Danıştay'a yürütmeyi durdurma istemiyle açtığı dava için yapılan bu savunma, aynı nedenle kadın örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin ve diğer siyasi partilerin de açtığı davalarda Cumhurbaşkanlığının vereceği savunmaya bir örnek teşkil edebilir.

Eşitlik İçin Kadın Platformu- EŞİK, Danıştay'a Cumhurbaşkanlığı adına yapılan bu savunmayı değerlendirdiği yazılı bir açıklama yaptı: "Danıştay’a gönderilen Cumhurbaşkanlığı savunmasında da, Sözleşme’den çıkış gerekçesi konusunda tek kelime yer almamaktadır. Esasa dair hiçbir konuya girmeyen; usule dair teknik ayrıntılara boğulmuş bir dilekçe ile bir ülkenin geleceği, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların hayatları hakkında karar verilemez. Sadece savunma dilekçesi bile, Sözleşme’den çıkış için dayanılacak tek bir mantıklı gerekçe olmadığının kanıtıdır" denilen açıklamada Danıştay’a yasalara ve anayasaya uygun olarak 1 Temmuz öncesi yürütmeyi durdurma çağrısı yapıldı.

1 TEMMUZ'A ÜÇ GÜN KALDI!

Cumhurbaşkanı, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkışı için 20 Mart ve 30 Nisan 2021 tarihlerinde Resmi Gazete’de iki ayrı karar yayınlamıştı. 30 Nisan’da yayınlanan kararda Türkiye’nin 1 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla Sözleşme’nin tarafı olmaktan çıkacağı ilan edilmişti.

TBMM’den yasa çıkarmadan, tek kişinin kararıyla yürürlüğe konulmaya çalışılan bu hukuk dışı çıkış işlemine karşı 20 Mart gününden başlayarak pek çok kadın, kadın örgütü, aynı zamanda barolar, STK’lar ve siyasi partiler tarafından yürütmenin durdurulması ve bu kararlarının iptali talebiyle Danıştay’da dava açılmıştı.

Danıştay’ın hala yürütmeyi durdurmamasına ve sessiz kalmasına karşın EŞİK açıklama yayımlayarak, “Danıştay 10. Dairesi, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine sayılı günler kalmasına rağmen, hala anayasal dayanaktan yoksun ve hukuken yok hükmündeki bu kararların yürütmesini durdurmadı ya da iptal kararı vermedi” dedi.

KADINLAR DANIŞTAY’A EK DİLEKÇE VERMİŞTİ

EŞİK-Eşitlik İçin Kadın Platformu’ndan kimi kadın örgütleri ve kadınlar 24 Haziran günü Danıştay’a bir an önce yürütmeyi durdurma kararı vermesi için ek dilekçe vermişlerdi. Dilekçeleri vermeden önce basın açıklaması yapmak isteyen kadınlara polis engel olmuştu. Polis bu müdahalesi sırasında, bunun bir anayasal hak olduğunu söyleyen kadınlara “Anayasa’dan başka yasalar da var”, “Sizin bir araya gelmenize izin vermeyeceğiz”, “Basın açıklamasına izin vermiyoruz”, “Sadece dilekçe verecekler tek tek girebilir” gibi sözlerle engel olmaya çalışmıştı. Polisin tüm müdahalelerine rağmen, kadınlar iki farklı yerde toplanıp görüşlerini basınla paylaşmış ve yürütmenin derhal durdurulması gerektiğine dair ek dilekçeler vermişti.

"CUMHURBAŞKANI’NIN İSTANBUL SÖZLEŞMESİ KARARI SAVUNMASI TEHLİKELİ!"

Tüm bu sürecin ardından Cumhurbaşkanı, Danıştay 10. Dairesi’ne yazılı cevap dilekçesi vermeye başladı. Türkiye İşçi Partisi (TİP) dosyasındaki savunma, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü tarafından hazırlandı. Bu savunmada, “açılan davalar haksız ve hukukî dayanaktan yoksun olup reddi gerekmektedir” ifadeleri yer aldı. 

EŞİK, Cumhurbaşkanlığı’nın savunma dilekçesinde iddialara yer vererek bu iddiaların yaratacağı tehlikelere dikkat çekti:

• Düzenlemenin mahiyeti gereği ya da Cumhurbaşkanı’nın Devletin başı sıfatıyla yaptığı ve Devletin yüksek menfaatini ilgilendiren işlemlerine karşı yargı yolunun kapalı olduğu iddiası: Bu iddia hukuken doğru değildir. Örneğin, İstanbul Sözleşmesi gibi temel haklarla ilgili yasalar ve sözleşmeler konusunda Cumhurbaşkanı’nın tek başına böyle bir yetki kullanması mümkün değildir. Aksinin kabulü, Anayasa’nın 90. maddesi gibi birçok maddesinin ve temel hak ve özgürlüklere ilişkin tüm sözleşmelerin CB eliyle kaldırabileceği anlamına gelecektir.

• Dilekçede, TBMM'nin uluslararası anlaşmaları onaylaması konusundaki yetkisi ve önemi ortadan kaldırılmaya ve TBMM tamamen devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Dilekçeye göre “TBMM'nin yetkisi, onaylamayı veya katılmayı uygun bulmakla sınırlıdır… TBMM, andlaşmaların imzalanması, hatta TBMM'ye sunulması ve onaylanması aşamasında yetki sahibi değildir. Andlaşmaları nihai olarak yürürlüğe koyma (ve feshetme) yetkisi yürütme organında bulunmaktadır”. Bu iddia da, başta 90. Madde ve TBMM ile Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri ile ilgili birçok anayasa maddesine aykırıdır. Yasama, yasa yapma görevi, asıl olarak TBMM’nindir. Anayasa 90. Madde, uluslararası sözleşme hükümlerine yasaların da üzerinde bir statü vermekte; sözleşme hükümlerinin otomatik olarak kendisiyle çelişen yasa maddelerinin yerine geçeceğini söylemektedir. Yasaların da üzerine çıkıp, anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemeyecek bu kuvvetteki yasama görevini TBMM’yi devre dışı bırakıp tek kişiye vermek, 90. Maddeyi ve TBMM’yi tamamen yok saymak demektir.

Anayasa’nın 6. maddesi çok açıktır: “Hiç kimse ve organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz”. 123. maddesinde de; “İdare kuruluş ve görevleri ile bir bütündür ve kanunla düzenlenir” demekle kanunilik ilkesi benimsenmiştir. Söz edilen anayasal ilkeler uyarınca idarenin tüm işlem ve eylemlerinin dayanağının kanunda bulunması esastır. Cumhurbaşkanı, ne kararnameleri, ne tek kişilik kararları ile bu anayasal zorunluluğu bertaraf edemez.

SAVUNMADA “SÖZLEŞME PARTİ TÜZEL KİŞİLİĞİNİ İLGİLENDİRMEZ” DENİLDİ

Dilekçede Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. maddesi gerekçe gösterilerek İstanbul Sözleşmesi’nin iptaline ilişkin açılan davaların parti tüzel kişiliğiyle ilgisi olmadığının da öne sürüldüğünü söyleyen EŞİK, “Savunmada ‘Dava konusu Cumhurbaşkanı Kararı, Sözleşme’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine ilişkin olup, Karar’ın Parti tüzel kişiliğini ilgilendiren meşru ve güncel bir menfaat ilişkisi bulunmadığı gibi, Parti tüzel kişiliği üzerinde sonuç doğurması da mümkün değildir’ denildi. TİP’in dışında CHP, HDP, İyi Parti, Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Kadın Partisi gibi birçok parti iptal davası açmıştı” hatırlatması yaptı.

“SÖZLEŞMENİN EKSİKLİK YARATMAYACAĞI” İDDİA EDİLDİ

Cumhurbaşkanlığı savunma dilekçesinde “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, temel hak ve özgürlüklere ilişkin tarafı olduğumuz diğer milletlerarası andlaşmalar, kanunlarımız ve ilgili diğer mevzuat(ın), kadınlara yönelik şiddetle mücadele ve şiddeti önleme konusunda, uluslararası kural ve standartlara da uygun, gerekli düzenlemeleri içerdiği; ülkemizin bahse konu Sözleşme’den çekilmesi(nin), kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi hususunda hukukî olarak veya uygulama bakımından bir eksikliğe yol açmayacağı” iddia edildi. Bu iddiaya EŞİK ise “Ülkemizde kadın erkek eşitliğinin sağlanmasına yönelik anayasal ve yasal düzenlemeler hiçbir biçimde uygulanmadığı gibi, devletin en üst makamı da dahil olmak üzere her kademesinde, sürekli olarak kadınlarla erkeklerin eşit olmadığı propagandası yapılmaktadır. Bu propaganda nedeniyle her gün en az üç kadın öldürülmektedir. Kadın cinayetleri artık cinskırım/kadınkırımı boyutlarına ulaşmıştır” yanıtını verdi.

“1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 96. maddesi uyarınca sistematik şiddet, işkencedir, eziyettir. Cezası da 2-5 yıl, evlilik ya da aile bağı var ise 3-8 yıl hapistir. Anında tutuklanmayı ve tutuklu yargılamayı gerektirecek bu madde, 16 yıldır neden uygulanmamaktadır?” diye soran EŞİK, şöyle devam etti: “Yasalaştığı anda unutulmaya terk edilen TCK 96. madde, kadına şiddet ile ilgili yürürlükteki yasal düzenlemelerin dahi uygulanmadığının somut ve can yakıcı bir örneğidir. Dolayısıyla, ulusal mevzuatımızın yeterli olduğu iddiasının, bu mevzuat uygulanmadığı sürece hiçbir anlamı yoktur.”

"DANIŞTAY’I ACİLEN YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARI VERMEYE ÇAĞIRIYORUZ"

Danıştay’a yürütmeyi durdurma çağrısı yapan EŞİK, “Cumhurbaşkanlığı’nın 25.06.2021 tarihli cevabının ardından İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararına karşı Danıştay’da açılan tüm davalarda artık yürütmeyi durdurma kararı verilmesinin önünde hiçbir engel kalmamıştır. 1 Temmuz’a sayılı günler kaldığı için derhal yürütmeyi durdurma kararı verilmelidir. İstanbul Sözleşmesi, kadınların ve LGBTİ+’ların can güvenliği ve şiddetsiz bir hayat hakkı için kritik önemde bir hukuki belgedir. Danıştay, 1 Temmuz’dan önce yürütmeyi durdurma kararı vermediği takdirde, sonrasında vereceği kararın bir anlamı olmayacaktır” dedi.

“Torba yasalar içine sıkıştırılan ve her yöne çekilebilir, keyfi yorumlara açık, iktidarın canının istediği gibi yorumladığı düzenlemeler ile anayasanın parça parça ortadan kaldırılmasına izin verilmemelidir” diyen EŞİK, şöyle devam etti: “Şu anda, başta anayasanın eşitlik ile ilgili 10. maddesi, kadınlar dahil herkesin yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkını düzenleyen 17. maddesi, ailenin eşitlik ilkesi üzerine dayalı olduğunu belirten 41. maddesi, temel insan hakları konusundaki uluslararası sözleşmeler ile ilgili 90. maddesi gibi anayasanın birçok maddesi keyfi yorumlar yapılarak; hukuk dışı yasalar, kararnameler, tek kişilik kararlar çıkartılarak yok edilmeye çalışılmaktadır.

İstanbul Sözleşmesi’nden bu hukuk dışı çıkış girişimi, sadece kadınlar ya da Türkiye açısından değil; insan hakları evrensel hukukunu altüst eden bir girişim olduğu için de dünya hukuk ve siyaset tarihine geçecektir.”

RESMİ GEREKÇE HALA AÇIKLANMADI

Cumhurbaşkanlığı tarafından şu ana dek Sözleşme’den çıkış konusunda resmi bir gerekçe açıklanmadığını belirten EŞİK, “Yasal düzenlemelerin gerekçeleri iletişim ve propaganda birimleri tarafından değil; o düzenlemeyi yapan makam tarafından açıklanır” diyerek Danıştay’a gönderilen Cumhurbaşkanlığı savunmasında da, Sözleşme’den çıkış gerekçesi konusunda tek kelime yer almadığı ifade edildi. “Esasa dair hiçbir konuya girmeyen; usule dair teknik ayrıntılara boğulmuş bir dilekçe ile bir ülkenin geleceği, ülke nüfusunun yarısını oluşturan kadınların hayatları hakkında karar verilemez. Sadece savunma dilekçesi bile, Sözleşme’den çıkış için dayanılacak tek bir mantıklı gerekçe olmadığının kanıtıdır.”

İstanbul Sözleşmesi’ne taraf olma sıfatının 1 Temmuz’da sona ereceği dikkate alındığında, Cumhurbaşkanı’nın söz konusu kararlarının uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğacağını aktaran EŞİK, “Bu kararlar açıkça hukuka aykırı olduğu için ivedilikle yürütmeyi durdurma kararı verilmesi zorunludur. Danıştay, tüm bu gerçekler ışığında, Anayasa’nın mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138/1 hükmü gereğince, siyasi otoritenin her türlü etkisinden bağımsız olarak ‘Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre’ karar vermelidir” çağrısı yaptı.

Fotoğraf: MA


İlgili haberler
EŞİK'in Danıştay önündeki basın açıklamasına polis...

EŞİK'in İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına dair yürütmesini derhal durdurması için Danıştay'a...

Maltepe: Tek bir hakkımızdan bile vazgeçmiyoruz!

Maltepe’de mitingde buluşan kadınlar okudukları basın metniyle haklarından, hayatlarından ve İstanbu...

Vazgeçmiyoruz! Tek bir hakkımızdan bile!

Bugün kadınlar İstanbul merkezli bir buluşmayla ülkenin dört bir yanında sokağa çıkarak “İstanbul Sö...