Çocuk Koruma Kanunu, Adalet Bakanlığı tarafından kurulan kalabalık bir komisyon tarafından hazırlandı. Amaç, 2253 sayılı Çocuk Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunu değiştirmekti. Amaç sadece usul kurallarını değiştirmek değildi. Çocuk mahkemeleri 2253 sayılı Yasa ile 1989’da kurulmuştu, ancak ceza mahkemeleri gibi çalışıyordu. Bu nedenle amaç, çocuğa özgü adalet sisteminin temeli olan, suç işlediği iddia olunan çocuklar için cezalandırıcı olmayan bir adalet sistemi oluşturmaktı. Hem usul, hem makam hem de esas bakımından. Komisyonda, bu amacın ancak iyi bir çocuk koruma sisteminin olduğu bir ortamda gerçekleşebileceği, bu nedenle sadece mahkemelerin çalışma usulünün değil, çocuk koruma ve çocuk adalet sisteminin bir bütün olarak tasarlanması gerektiği konusunda fikir birliği olmuştu.
Çocuk Koruma Kanunu’nun birinci maddesi bu amacı yansıtır: “Bu Kanunun amacı, korunma ihtiyacı olan veya suça sürüklenen çocukların korunmasına, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.”
Ancak Kanun, bu amacını gerçekleştirmesini engelleyecek önemli bir çelişki ile yürürlüğe girdi. Kanun, suça sürüklenen çocukların da korunması, haklarının ve esenliklerinin güvence altına alınmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek amacını taşıyordu ama suç işleyen çocuklarla ilgili uygulanacak esas bu Kanun ile değil, Türk Ceza Kanunu ile düzenleniyordu. Türk Ceza Kanunu’nda suç işleyen çocuk bakımından alternatif bir yol bulunmamaktaydı. Türk Ceza Kanunu 31. maddesine göre; suç işlediği iddia olunan çocuk 12 yaşını doldurmamış ise hakkında kovuşturma yapılamayacak ve ceza verilemeyecek ancak güvenlik tedbiri uygulanabilecektir. Bu şekli ile adil yargılanma hakkı açısından sorunlu olan bu düzenlemeyi tam bir cezaya alternatif olarak düşünemeyiz. Ancak çocuğa özgü adalet sisteminde asıl aranan zaten ceza sorumluluğu olan ve suç işlediği sabit olan çocuk için ceza yerine alternatif tedbirlere başvurma olanağı bulunmasıdır. 12 yaşını doldurmuş ve 18 yaşını doldurmamış olup, ceza sorumluluğu olan ve suç işlediği sabit olan çocuk için Türk Ceza Kanunu 31. maddesinin öngördüğü tek seçenek cezadır. Bu çocuk ile ilgili koruyucu ve destekleyici tedbirlere ancak beraat sonrasında veya özgürlüğün kısıtlanmasını gerektiren bir ceza verilmemesi ya da bu cezanın infaz edilmesinden sonra hükmedilebilecektir.
DÜZENLEME İŞLEVSİZLEŞİYOR
Ceza sorumluluğu olmayanlar içinse güvenlik tedbirlerinin uygulanması öngörülmüş, ancak ne usul ne de esas bakımından güvenlik tedbirleri düzenlenmemiştir. Onun yerine koruyucu ve destekleyici tedbirlerin güvenlik tedbiri olarak uygulanması öngörülmüştür. İşlevsiz ve kaçamak bir çözüm yolu olan bu yöntem nedeniyle ceza sorumluluğu olmayan ancak suç sayılan bir davranış gerçekleştirdiği iddia edilen çocuklar bakımından da etkili müdahale olanağını ortadan kaldırmaktadır. 12 yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu bulunmamaktadır. 12 yaşını doldurmuş ancak 15 yaşını doldurmamış çocuklar hakkında da mahkemece ceza sorumluluğunun bulunmadığına karar verilebilir. Türk Ceza Kanunu her iki durumda da çocukların suç sayılan bir davranış gerçekleştirmeleri halinde kovuşturma yapılıp ceza verilemeyeceğini ancak güvenlik tedbiri uygulanabileceğini öngörmektedir. Koruyucu ve destekleyici tedbirlerin, güvenlik tedbiri olarak uygulanmaya elverişli tedbirler olmamaları ve bütün amaçlar için elde tek bir aracın olması bu düzenlemeyi işlevsizleştirmektedir.
Çocuk Koruma Kanunu’nun ilk tespit edilmesi gereken olumlu özelliği amaç maddesinin kapsayıcılığı ise; olumsuz özelliği de suç işleyen çocukların yargılanmasında uygulanacak esası bu amaca uygun biçimde düzenleyememiş olmasıdır. Kanun taslağının hazırlanmasının, Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunları ile aynı zamana denk gelmesi ve farklı komisyonlar tarafından hazırlanması bu çelişkinin en önemli nedenlerinden biri olabilir. Ancak bir diğer önemli nedeni de çocukların suç sayılan davranışları ile mücadele etmek için elde etkili hiçbir aracın bulunmadığının düşünülmesidir. Toplumun genelinde olduğu gibi bu alanda çalışan uzmanlarda da ve yasama organı üyelerinde de aynı ön yargılar bulunmaktadır: Suç işleme davranışı ile mücadele etmek için elimizde başarısı kanıtlanmış bir araç yok, bu koşullarda ceza hukukuna alternatifleri gündeme getirirsek çocuklar daha fazla suç işleyebilir veya yetişkinler tarafından suçta kullanılabilirler.
Göz ardı edilen ise böyle yaklaşıldığı sürece, çocuklar için onlara özgü bir adalet sistemi yaratma olasılığının hiçbir zaman mümkün olmayacağıdır. Nitekim aradan geçen 19 yılda BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 40.maddesi, Pekin Kuralları gibi uluslararası sözleşme ve ilkelerde yer alan cezaya alternatif yaptırımlar ve müesseselerde herhangi bir değişiklik olmamıştır.
KORUMA KANUNU’NDAN SONRA KORUYUCU DÜZENLEMELER ZAYIFLADI
2006 yılında Çocuk Koruma Kanunu’nun uygulanmasına ilişkin iki yönetmelik düzenlendi. Bu yönetmeliklerden biri Çocuk Koruma Kanunu’na göre verilen koruyucu ve destekleyici tedbirlerin uygulanmasına ilişkin usulleri düzenlerken, ikincisi de Kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Bu yönetmeliklerde Çocuk Koruma Kanunu’nun getirdiği korumaların zayıflatılmasına neden olacak düzenlemeler de bulunmaktadır. Çocuk Koruma Kanununa Göre Verilen Koruyucu ve Destekleyici Tedbirlerin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 14. maddesi bu duruma örnek gösterilmektedir. Bakım tedbiri düzenleyen bu maddede, mahkemenin verdiği bakım tedbiri kararının yerine getirilmesini sınırlandırıcı düzenlemelerden örnek vermek gerekirse, maddenin ilk fıkrasında yer alan “Bakım veya barınma tedbir kararı alınan ve ihmal veya istismara uğrayan, psiko-sosyal sorunları nedeniyle uyum sorunu yaşayanlar ile olumsuz yaşam deneyimlerini devam ettirmeleri nedeniyle rehabilitasyona ihtiyacı olduğu tespit edilen çocukların, rehabilitasyonu sağlanıncaya kadar korunma ihtiyacı olan diğer çocuklarla aynı ortamda bakılmamaları esastır. Bu çocukların öncelikle Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il ve ilçe müdürlükleri tarafından bu amaçla kurulmuş merkezlerde rehabilitasyonları sağlanır” hükmü nedeniyle eğer bu amaçla kurulmuş bir merkez veya merkezde yer bulunamaz ise çocuk rehabilite edilemediği gibi bakım altına da alınamayacaktır.
Benzer bir biçimde çocuğun, fark edilmesinden sonra en hızlı biçimde koruyucu bakımdan yararlandırılmasını amaçlayan acil koruma tedbirinin uygulanmasına, Yönetmeliğin 14.maddesi ile bir sınırlama getirilmekte ve sağlık kontrolü yapılmadan çocuğun kurum bakımına alınmaması esası benimsenmektedir.
Çocuk Koruma Kanunu’nun kabulünden sonra koruma kapasitesi bakımından gücünü zayıflatan bu düzenlemeler ile Kanunun koruma bölümüne ilişkin eksikliğin Sosyal Hizmetler Kanunu ile giderilmesi olanağı da kalmamıştır.
2005’TEN 2024’E ÇOCUK KORUMA KANUNU
Çocuk Koruma Kanunu’nda kabul edildiği 2005 yılından bu yana, 5 kez değişiklik yapıldı. İlk değişikliğin yapıldığı 2006 yılında kamu davasının açılması, hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve uzlaşma müesseselerinde çocuğa özgü düzenlemeler yürürlükten kaldırılarak, bu alanlarda genel hükümlerin uygulanması esası benimsendi. Bu değişiklik ile Çocuk Koruma Kanunu cezaya alternatifler bakımından sahip olduğu bir çocuğa özgü uygulama alanını daha da yitirmiş oldu.
2012 yılında yapılan değişiklik ile sosyal çalışma görevlisi olarak atanabilecek meslekler listesine çocuk gelişimi, öğretmenlik, aile ve tüketici ekonomisi bölümü mezunları da eklendi. Kanunun kabul edildiği tarihte, Türkiye’de sosyal hizmet eğitimi veren sadece bir fakülte vardı ve mezun sayısı çok düşüktü. Bu nedenle sosyal hizmetler bölümü mezunlarının yanı sıra psikoloji ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümü mezunlarının da atanmasını imkan veren bir düzenleme yapıldı. Zaman içerisinde yeterli mezun verilmesi ile birlikte sosyal inceleme konusu ve işin eğitimini almış sosyal hizmet uzmanlarına bırakılması gereken tanımı, çok daha genişleterek konunun uzmanı olmayan kişilerin atanmasına yönelik riskli bir değişiklik yapılmıştır.
Uzmanlık açısından önemli bir yanlış uygulamaya sebebiyet veren bu düzenlemeden sonra 2021 yılında yürürlüğe giren Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Yönetmeliği ile mahkemeler nezdinde uzman görevlendirmesi de sona ermiş, Adalet Bakanlığı tarafından adliyede görev yapmak üzere atanan uzmanların mağdur destek hizmetleri bürosunda görev yapması öngörülmüştür. Bu yönetmelik gereğince adliyelerde görevlendirilecek uzmanlar, adli destek görevlisi olarak adlandırılmaktadır. Yönetmelik ile, mağdurlara ve bu kapsamda bir kırılgan grup olarak çocuklara verilecek destek hizmetlerine ilişkin Çocuk Koruma Kanunu yönetmeliklerine göre daha ayrıntılı bir düzenleme yapılmaktadır. Ancak bu yönetmelikte de adliyede görev yapan uzmanların sundukları hizmetlerin hukuki niteliğine göre rol ve sorumluluklar düzenlemesi bulunmamaktadır. Çocuğun özelliklerinin mahkemelerce tanınması ve bu suretle en uygun tedbir veya yaptırımın belirlenmesi amacına hizmet edecek sosyal incelemenin yapılması ve bu inceleme sonucunda bir rapor hazırlanması bilirkişilik faaliyeti olup, bu hizmeti veren kişinin taraf bilirkişisi gibi hareket etmesi esası benimsenmelidir. Buna karşın çocuğun dinlenmesi sırasında yanında bulunan uzman adli görüşmeci olup, çocuğu dinleyen hakim veya savcının yardımcısı olup tarafsız ve bağımsızlık dahil dinlemenin gerektirdiği adil yargılanmaya ilişkin kurallara uygun biçimde görevini yerine getirmelidir.
Kanunda bir önemli değişiklik de 2021 yılında gerçekleşti ve Kanuna çocuk teslimi konusu 4’üncü bir kısım olarak eklendi. Bu başlı başına ele alınması gereken bir konu olduğu için bu yazıda ele alınmamıştır.
Özetle, Çocuk Koruma Kanunu, koruyucu sistem ile ilgili kısmı olmadan yürürlüğe girdiği ve suç işlediği iddia olunan çocuklar bakımından uygulanacak esasların belirlenmesini Türk Ceza Kanunu’na bıraktığı için eksik bir başlangıç yaptı. Sonrasında da bu eksiklikler giderilemediği gibi kamu davasının açılmasının ertelenmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması, uzlaşma gibi alanlarda çocuğa özgü uygulamalar konusundaki birkaç olanak da zaman içerisinde yapılan değişiklikler ile elinden alındı. Öte yandan çocuğa özgü adalet sisteminin işlemesi için ihtiyaç duyulan koruyucu ve destekleyici hizmetler için de gerekli kaynakların ayrılması, hizmet ve programların üretilmesi maalesef mümkün olmadı.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
263 bin 927 çocuk suça sürüklendi
Adalet Bakanlığının 2023 için açıkladığı verilere göre Cumhuriyet başsavcılıklarında suça sürüklene...
8 öğrenciyi istismarda; gizlilik var, tutuklama yo...
Elâzığ’da 8 lise öğrencisi, müdürün istismarına maruz kaldıklarını söyleyerek şikayette bulundu. Val...
İstismarla anılan eski Ensar Vakfı yöneticisine öd...
Karaman’da çocuklara yönelik cinsel istismar ile gündeme gelen Ensar Vakfı'nın eski yöneticilerinden...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.