Toplumsal cinsiyet eşitliği sicilimiz feci. Gün geçmiyor ki kadınlar, çocuk ve gençler konusunda insanın kanını beynine sıçratan bir gelişme olmasın. Özellikle kadınlar ve kız çocukları erkek egemen kuşatmanın kaybedenleri; eğitim-istihdam alanına dair eşitsizliklerle, aile içi ve dışında maruz kaldıkları türlü çeşit şiddet, kimine göre “gelişme”, kimine göreyse hızla gerileyen“demokrasimizin” en bariz gerçekliği.
Fakat toplumsal cinsiyet eşitliği çoktandır gelişmişlik kıstaslarından biri sayılıyor; devletler toplumsal cinsiyet eşitliği sağlayacak politikalar üretmek, eğitim sistemlerini, siyasetlerini ve istihdam yapılarını buna göre ayarlamaya çalışmakla meşgul. Kadın hareketinin bizlere ve bizi yönetenlere öğrettiği en önemli şey kalkınma ve özgürlüğün, kadın ve kız çocuklarına eşit yurttaş muamelesi etmekten geçtiği. Bu durum toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin sorunları saptamak ve konunun farklı dinamiklerine dair çalışmalar yürütecek birimlerin oluşturulmasını son yıllarda yaygınlaştıran faktör.
‘TOPLUMSAL CİNSİYET ADALETİ’ İLGİNÇLİĞİ
Neredeyse her üniversite ya toplumsal cinsiyet ve kadın araştırmaları araştırma-uygulama merkezi açmış ya da müfredatına toplumsal cinsiyet eşitliğini eklemeye çabalar durumda. Çeşitli öncü kurumlar toplumsal cinsiyet konulu akademik-lisansüstü programlar yürütüyor ve toplumsal cinsiyeti bağımsız dersler veya zorunlu bir dersin programının parçası haline getirme çabasındalar. Kadınlar, kız çocuklar, LGBTİ gruplar konusunda dağ gibi sorunlarımız, bu sorunlara zaman ve kaynak vakfetmeye gönüllü hatırı sayılır miktarda uzmanımız da var. Ancak üniversiteler bünyesinde açılan bu birimlerin tümünün benzer yaklaşımlara sahip olduklarını söylemek zor. Konu muhafazakar kesimin “toplumsal cinsiyet adaleti” gibi 80’lerden kalma bir kavramı yeniden canlandırarak toplumsal cinsiyet meselesini ele almaya çalışmasıyla da ilginç bir hal aldı. Velhasıl, toplumsal cinsiyet meselesi Türkiye’nin gündemine bir daha çıkmamak üzere girmiş durumda.20 BİN AİLE ÇOCUĞUNU ERKEN YAŞTA EVLENDİRMEK İSTEDİ
Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezi de yukarıda bahsettiğim türden, ancak umut verici, başarılı örneklerden biri. 2015’den bu yana yürütmekte oldukları ve Mart 2017’de üçüncüsünü gerçekleştirerek sonuçlarını paylaştıkları araştırmalar yaptılar. Araştırma Türkiye halkının toplumsal cinsiyet ve kadınların kamusal alana katılım düzeyini belirleyen ailevi, toplumsal ve siyasi konulara yaklaşımlarını ve bu yaklaşımlardaki değişimleri saptamayı hedefliyor. Kadir Has Üniversitesi’nin son üç yıldır yürüttüğü çalışmalarda, toplumsal cinsiyetle ilgili başat sorunlardan biri olan çocuk evlilikleri de ele alınmış.Hatırlayalım, çocuk evlilikleri yasal evlilik yaşı olan 18’den önce, çocuğun evlilik ve çocuk gibi sorumlulukları fiziksel, ruhsal ve sosyal manada almaya hazır hale gelmeden yaptığı, çoğu kez zorlandığı evlilikler. Çocuk evliliklerinin kurbanları sadece kızlar değil, ancak ağırlıklı olarak kız çocuk ve genç kızlar bu tip evliliklere zorlanıyorlar- sürükleniyorlar. Çocuk evlilikleriyle ilgili çelişik yasalarımız var; Çocuk Koruma Kanununa göre 18, Medeni Kanun’a göre erkek ve kadın 17 yaşını doldurmadıkça evlenemiyor, ancak Ceza Kanunu cinsel ilişkiye rıza yaşını 15 olarak ele alıyor. Rıza yaşı ile yasal evlilik yaşı arasındaki fark sayesinde, hâkimler ailelerin isteği doğrultusunda 16 yaşını doldurmuş olan erkek ve kadının evlenmesine izin verip, istisnalar yapabiliyor. Sadece 2016 yılında 20 bin kadar aile bu türden özel izin almak için mahkemelere başvuru yaptı!
TÜİK’e göre, 2010-2015 yılları arasında, -bizce- çocuk evlilikleri konusunda küresel ve ulusal bazda mücadele yürüten STK’lar ve ulusötesi organizasyonlar sayesinde bir azalma yaşandı. Öyle ki evlendirilen çocuk sayısı 2010’da 46, 2011’de 43, 2012’de 40, 2013’te 37, 2014’te 35, 2015’te 31 bine geriledi. Geriledi ama hâlâ çok yüksek rakamlar bunlar.
Ülke genelinde yapılan her dört evlilikten biri, bazı bölgelerde ise her üç evlilikten biri çocuk evliliği.
Bize bu rakamları devlet, kurumu TÜİK aracılığıyla söylüyor, biz de böylece biliyoruz. Buna rağmen “durumu abarttığımız” söyleniyor. Nüfus Hizmetleri Yasa Taslağıyla rıza yaşını düşürmeye, boşanmaları önlemeye ve evlilik dışında aileyi görmemeye odaklı meclis komisyonunun tasarladığı değişiklikler ve küçük çocuklarla evlenerek ceza almış erkekleri masum-mağdur aile babaları olarak medyada kurbanlaştırmaları, çocuk evliliklerine yönelik endişemizi körüklüyor. Endişelerimiz yüzünden “saplantılı”,“aile düşmanı”, “fıtrattan” şaşmış feministler olarak niteleniyoruz.
ÇOCUK YAŞTA EVLİLİK; NEDEN?
Kaygılarımızı destekleyen bazı olgular var; mesela her şeyin küçüğüne bayılıyoruz; küçücük kızları gelin olmak için eğitip-yönlendiriyoruz. Düğünlerde küçük gelin kızlar dolanıyor ortalıkta; yürümeye başlamamış kız çocuğuna uyacak gelinlik bulursunuz konfeksiyon mağazalarında, “meşhur” kurslardaki hatim törenlerinde gelinlik giydiriliyor küçük çocuklara. Geçtiğimiz yıl ilkokul birinci sınıfları eğitecek öğretmenlere önerilen aktivite kitaplarından birinde kınagecesi etkinliğini vardı! Türküler 15 yaşındaki Nazife Hanım’ı söylüyor, “erken evlenen döl, erken kalkan yol”, “demir tavında, dilber çağında” alınıyor, “on beşinde kızın ya erde, ya da yerde” bulunması icap ediyor! Bunların maddi bir dayanağı olmadığını düşünenler için tekrar rakamlara dönelim; aile bakanlığının evlilik tercihleri araştırması ve başka araştırmalara göre ikinci en ideal evlilik yaşı 18-25 arası. Yine TÜİK ve eğitim bakanlığı verilerine göre, erken evlilik ve nişanlılık sebebiyle okul bırakan çocukların yüzde 97’si kız çocuğu; 15-19 yaşındaki kız çocuklarının birincil ölüm sebebi hamilelik ve doğum, 181 bin çocuk gelin var, bu kızlardan bazılarının düğününe gidip hediye takan savcı ve kolluk güçlerimizde mevcut adalet eski bakanı Bozdağ’a göre.Ekonomik sıkıntıların, sınıfsal uçurumun bu kadar keskinleştiği, eğitimin asla bütünüyle ücretsiz olamadığı, çocuk refahının yerlerde süründüğü toplumlarda, zorunlu göçe bağlı- Suriye, Sur-Nusaybin-Cizre-Şırnak mecburi göçleri veya Türkiye’nin herhangi bir bölümünden başka bölümlerine yönelen mevsimlik işçi göçü gibi- kitlesel insan hareketlerinin yaşandığı bağlamlarda ilk önce kızlarını evlendirmeye yöneliyor aileler yoksulluk, yoksunluk ve namus baskısından.
Zaten evlilikte kadın-erkek yaş asimetrisi toplumumuzda kabul gören/aranan bir şey. Yaşlı refahının “ailenin kadınlarına” ihale edildiği, kız çocuklardan mutlak ev ve bakım hizmeti beklendiği, barış sürecinin çöküp, çatışmalı ortamın geri geldiği bir ortamda çocuk evliliklerinin bazı bölgelerde neden süregittiğini anlamak için kültür-din-gelenekler, “geri kalmışlık” yaftaları yanında, ailelerin çocuk emeği kullanımlarına, onları özellikle siyasi çalkantıların baskın olduğu zamanlarda güvenceye alma, başlarını “derde sokturmama” ve “evlilikle bağlama” refleksi de hesaba katılmalı.
ÇOCUK YAŞTA EVLİLİKLERE KARŞI ÇIKIŞ AZALIYOR!
Yukarıdaki tafsilatlı hatırlatmalardan sonra Kadir Has Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma Merkezinin çocuk evlilikleri konusundaki bulgularına dönelim. 2015, 2016 ve 2017’de yapılan araştırmalarda katılımcılara çocuk evliliklerinin yaygınlığına ilişkin yöneltilen sorulara verilen cevaplar ağırlıklı olarak bu türden evliliklerin yaygın olduğu yönünde. Ancak araştırmaların en can alıcı noktalarından biri, çocuk evliliklerine karşı olan kesimin üç yıl gibi kısa bir zamanda neredeyse yüzde 15 gerilemeye uğramış olması. Şöyle ki 2015’de (kız) çocuk evliliklerine karşı olanların oranı yaklaşık yüzde 84 iken, bu oran 2016’da yüzde 76.8’e, 2017’de ise yüzde 69’a düşüyor. Daha net ifade etmek gerekirse, üç yılda bir geri gidiş söz konusu çocuk evliliklerine muhalefet açısından. Bu farklılaşmayı nasıl açıklayacağız, STK’ların çalışmalarına, uluslararası çabalara, kampanyalara rağmen?ÇOCUK EVLİLİĞE KARŞI ÇIKAN ORANI NEDEN AZALDI?
Elbette araştırmaların yapıldığı kentlerdeki ufak değişiklikler ve çalışmaya katılanların yaş-eğitim durumlarındaki farklılıkların- örneğin muhafazakar, daha az eğitimli, daha geleneksel kesim veya kentlere mensup sakinlerin yaklaşımlarının sonuçları bu şekilde etkilemiş olması mümkün. Ancak bunlar etkileri sınırlı olabilecek faktörler ve araştırma tasarımı da bu tarz farklılaşmaları öngörebilecek nitelikte.Burada öne çıkan asıl mevzu, son üç yılda maruz kaldığımız muhafazakâr ideolojik bombardımandır; kaygılarımızı yok sayan, aileyi bir tür “nizama” yerleştirmeye çalışan, rıza yaşını aşağı çekip, türlü biçimlerde, örneğin taşradan cumhurbaşkanlığına yürüyeceği ileri sürülen, kocası ceza almış, “aşk” evliliği için çocuk gelin olmuş genç kadınlar, ancak 15-17 yaş aralığında başlanırsa tutturulması mümkün beş çocuk hedefi vasıtasıyla, bazı üniversitelere ve meslektaşlarımıza “her çocuk evliliğinin istismar olmadığını” iddia eden araştırma raporları yazdırtan, aileyi muhafazakâr saikler dışında dönüşüm kaldırmaz bir kutsiyet olarak kurgulayan bakıştır.
Tartışılması gereken de budur.
İlgili haberler
GÜNÜN RAKAMI: 17 çocuk doğum yaparken, 2 bin 404 b...
Bunlar Sağlık Bakanlığı'nın resmi verileri. Gerçek rakamlar ise bundan çok daha fazla.
Almanya'da 'çocuk evlilikleri'nin yasaklanmasının...
Almanya’daki kadın örgütleri ülkede yapılacak çocuk evliliklerinin kesinlikle yasaklanmasını istiyor...
8 maddede çocuk istismarıyla ilgili doğru bildiğin...
Çocuk istismarı haberleri her geçen gün artıyor, ailelerin tedirginliği de öyle. Peki çocuk istismar...
Küçük yaşta evlilik sömürü değil, kültürmüş!
Suriyeli kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesine Bezmiâlem Üniversitesi’nde hazırlanan bir rap...
‘Türkiye tipi’ kumalık
Türkiye'de kumalık ne zamandan beri var, neden var, kim kuma gidiyor, kim kuma alıyor, kumaların yas...
Suriyeli kadın tecavüze uğrayıp öldürüldü; kadın b...
9 aylık hamile Suriyeli kadın 10 aylık çocuğu ile kaçırıldı, tecavüz edilip çocuğuyla birlikte öldür...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.