Çocuk bakımı sorununa bireysel değil kamusal çözüm
Okul öncesi eğitimin yüz yüze yapılacağı açıklamasından sonra bakım faaliyeti ile eğitimi birbirinden ayıran tartışmaları okul öncesi öğretmenliği öğrencisi yazdı.

Ülke genelinde koronavirüs vaka sayılarının yeni bir ivme kazanması ile, geçtiğimiz günlerde cumhurbaşkanı tarafından, salgın ile mücadele önlemleri kapsamında bir dizi kısıtlama kararı açıklanmıştı. Yeni açıklanan tedbirlerde, hükümetin mart ayının başından itibaren başlattığı salgın ile mücadele politikasındaki tutarsızlıkların sürdüğünü gördük. Açıklanan kararlarda, Erdoğan’ın ifade ettiği üzere tedarik zincirini aksatmadan belli saatler aralığında sokağa çıkmak kısıtlı hale geldi. Yani salgın sürecinin başında olduğu gibi çalışanlar, iş yerlerinde, toplu taşımalarda salgını yaymıyormuşçasına üretimin devam edebilmesi için çalışmayı sürdürüyor. Geri kalan kesimler ise evlerinde kalarak belli saatler aralığında kendilerini izole edecek. Bunun yanı sıra yakın zamanda “yeni normalleşme” sürecine girilmesi ile ortaöğretim, ilkokul, okul öncesinde eğitimi kademeli olarak yüz yüze başlatan hükümet yıl sonuna kadar bu kademelerde eğitimin online olarak devam edeceği kararını duyurdu. Eğitim alanı hükümetin, aldığı kararları en hızlı uyguladığı ve feragat edilmesinde sıkıntı görmediği alan olarak bir tarafta dururken, sonrasında Milli Eğitim Bakanlığından yeni bir genelge yayınlandı. İlk ve ortaöğretim kademelerinin yıl sonuna kadar online eğitimi sürdüreceği hatırlatılırken bir dizi önlem ile birlikte tüm okul öncesi kurumlarının yüz yüze başlayacağı kararı duyuruldu. Açıklanan karar; yüz yüze eğitimin bir diğer muhatabı olan okul öncesi eğitimcilerinin bir kısmının sosyal medyada başlattığı “bakıcı değil eğitimciyiz” gibi ne anlama geldiği kimse tarafından pek anlaşılamayan ifadeler ile tartışıldı. İç içe geçmiş bu iki ihtiyacı birbirinden kopararak ya da bakım hizmetindeki toplumsal yararı yok sayarak, küçümseyerek tartışmak sorunu çözüme ulaştırmayacağı gibi eğitimciler açısından da bir fayda yaratmayacaktır.

BAKIM FAALİYETİ EĞİTİMDEN KOPARILAMAZ

Bakım faaliyeti hem karşılanması gereken toplumsal bir iş hem de çocuğun gelişimi bakımından eğitim faaliyetinden koparılamayacak önemli bir ihtiyaçtır. Çocukların zihinsel, duygusal, psikomotor ve dil gelişimlerinin %70’inin bu dönemde tamamlandığını düşünürsek tüm bu gelişim alanlarının çok yönlü birbirini destekleyecek bir eğitim süreci ile işletilmesinin yanında eksiksiz, nitelikli bir bakım hizmetinin verilmesi de ciddi önem taşımaktadır. Okul öncesi kurumları, bakım hizmetinin kamusal hizmet olarak örgütlendiği durumda her iki ihtiyacı da uyumlu bir şekilde karşılayabilecek kurumlardır. Dolayısıyla “bakıcı değil eğitimciyiz” sözü yerine içinden geçtiğimiz koşullar nedeniyle zorunlu işler dışındaki tüm çalışanlara ücretli izin verilmesi, yüz yüze okul öncesi eğitim sırasında öğretmen sayısının artırılması, sınıf mevcutlarının azaltılması, dersler için geniş mekanların sağlanması, test yapılması, hijyen malzemelerinin sağlanması gibi salgının yayılmasına karşı önlemlerin talep edilmesi daha yerinde ve anlaşılabilir olacaktır.

AİLELERİ VE ÇOCUKLARI KENDİ KADERİNE TERK EDEN POLİTİKALAR

Burada esas tartışılması gereken nokta, hükümetin bakım hizmetinin nasıl ve kimler tarafından sağlanması gerektiğine dair tutarlı bir politikasının olmaması meselesidir. Yaşamak için çalışmak zorunda kalan ailelerin okul öncesi dönemi kapsayan 3-6 yaş grubundaki çocuklarının bakıma ihtiyaç duydukları bir gerçek. Bu bakımı verecek olanın, yakın akraba ya da bir dost dahi olsa "olması gereken" olmadığı, bakımı kamusal bir iş olarak yerine getirecek, bu hizmetin eğitimini almış kişiler tarafından, kurumsal bir biçimde yapılmıyor olması da aslında tartışmamız gereken bir konu. Ama, hükümet okul öncesi eğitim ve bakım sorununu o kadar "aileleri ve çocukları kendi kaderine terk ederek" kendiliğindenliğe bırakmış durumda ki... Pandemi aileler açısından bu sıkışmışlığın daha yoğun yaşandığı bir süreç oldu. Hikayeleri sosyal medya, gazete ve televizyonlardan yayılan örneklerden gördüğümüz kadarıyla aileler bin bir kaygı ile çocuklarını bırakıp gidiyorlar işlerine. Kimisi küçük çocuğunu evde abla ya da abisine emanet edip, kimisi de çocuğunun üzerine kapıyı kilitleyerek ayrılıyor evden. Yani pandemi süreci olması fark etmeksizin çocuklarının bakımını sağlayabilecek hizmete ulaşamıyor anne babalar. Tam bu noktada bakım hizmetinin anne ya da babanın sorumluluğuna sıkışmış bireysel bir yük değil, kamusal bir hizmet olarak devlet tarafından güvenceye alınması, tüm bakım hizmeti sürecinin ücretsiz ve ulaşılabilir olarak sağlanması gerekliliği çıkıyor karşımıza. Her mahallede kreş ve bakımevlerinin kurulması, bu kurumların sağlıklı, ulaşılabilir, ücretsiz ve nitelikli alanlar olarak örgütlenmesinin talep edilmesi, acil ihtiyaçlar olarak karşımızda duruyor.

Fotoğraf: Aaron Burden/Unsplash

İlgili haberler
Fabrikada kreş olsa...

6 ay önce doğum yapan tekstil işçisi anlatıyor: ‘Hijyenik bir soyunma odası yok, kreş yok. Çocuğu em...

24 saat açık, ücretsiz kreş haktır!

Sağlık emekçisi kadınlar 24 saat açık, ücretsiz kreş talep ediyor. Saatlerce nöbet tutan ve çocuklar...

GÜNÜN BİLGİSİ: Bu coğrafyanın ilk kreşi

Bu, Darülaceze Irzahanesi’nin (emzirme evi, nam-ı diğer kreş) hikayesidir. Savaşın yetim bıraktığı s...