Başörtü tartışmasını her zaman elverişli bir araç olarak kullananların sağ kanadı, gericiliği derinleştirmek ve meşru bir zeminde kendilerine örgütlemek için; askeri bürokrasi, onun sivil-siyasal destekçileri, sosyal demokrasi avaneleri de laiklik olmayan tuhaf bir laikliğin turnusol kâğıdına dönüştürmek için yıllardır çokça atak yaptı.
Başörtüsünün iki tarafça da hoyratça ‘çekiştirilmesi’, geniş bir halk kesimini kendi inanç ve değerlerine sürekli saldırıldığı duygusuna, fikrine itti. Başörtüsü üzerinden yaratılan kutuplaşma; dindar, muhafazakâr geniş bir kesimin; cemaat ve tarikatların desteğini arkasına alan AKP’ye destek vermekte aktif bir tutum almasının, koşullar ne olursa olsun AKP arkasında hizalanmak zorunda hissetmesinin elverişli zeminini hazırladı. Bu zemin AKP tarafından ihtiyaç dâhilinde hep kaşındı, kurcalandı, kullanıldı.
Ne hikmetse tam da şimdi; AKP iktidarının hak tırpanlayarak, yoksullaştırarak, işsizleştirerek ve açlığa terk ederek yarattığı toplumsal sorularla baş etmek için “Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede, dini değerlerimiz...” diye başlayan yoğun dini argüman ve baskılara bu kadar ihtiyaç duyduğu bir dönemde CHP, Kılıçdaroğlu’yla AKP’nin minderine çıktı.
CHP liderinin de istismar ettiği başörtüsü tartışmasında, Erdoğan adeta “İstismar öyle yapılmaz, biz bu işin kitabını yazdık, göstereyim nasıl yapılır” dercesine çıtayı Anayasa değişikliğine çekerek el yükseltmiş oldu…
CHP liderinin böyle bir tartışma açmasını savunanların temel argümanı “AKP’nin elindeki kozu almak”tı, lakin son noktada bırakalım elindeki kozu almayı, bu seçimleri de kendisi için bir referanduma çevirmeye çoktan razı olan AKP’ye kendisini halka tek alternatif olarak dayatma, kopuş eğilimi gösteren kesimleri yeniden konsolide etme olanağını hediye etmiş oldu.
AKP’nin, dini ve milli ‘hassasiyetlere’ abanmaktan başka, halkın hayatını değiştirmeyi vaat edebileceği hiçbir olanağı kalmadığı ortadayken, CHP’nin en kritik anlarında AKP’yi zordan kurtaran bu tutumuna ne dense az!
Yine bir seçim sathında, başörtüsü üzerinden sürdürülen bu tartışmanın başörtülü, başı açık, inançlı, inançsız, halktan bir tek kadın için bile yararı yok, ama zararı çok büyük!
Hele hele de, bu istismarı Erdoğan’ın konuşmasının sonunda söylediği “Hadi bakalım, samimiyseniz aile kurumunu güçlendirecek ilave değişiklikler de yapalım” atağıyla birlikte düşündüğümüzde… Kadınların en temel hak ve özgürlüklerini “ailenin korunması” kisvesi altında daha da geriye çekecek düzenlemelerin bir torbada önümüze geleceğini görmek için müneccim olmaya gerek yok.
AKP’nin son 20 yılda dini hassasiyetleri ve aile mefhumunu kullanıp, sürece yayarak yaptığı, “devrim niteliğinde değişiklikler” diye adlandırdığı düzenlemelere bakmak yeterli… İmam hatiplerle ilgili düzenlemeler, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı nezdinde Diyanet görevlilerine her alanda görev verilmesi, pozitif bilim derslerini müfredatta azaltıp, sanat derslerini seçimlik hale getirip, din derslerinin mahalle baskısıyla seçtirilmesi, sıbyan mektepleri, müftülere nikah yetkisi, İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi, Medeni Kanun’un tırpanlanması, imam arabulucularla boşanmanın önlenmesine dair muhtemel düzenlemeler, nafaka hakkının, kadınların çocukların velayetine ilişkin haklarının tartışmaya açılması, çocuk istismarının evlilikle aklanmasına göz kırpılması, LGBTİ’lerin yaşamsal haklarının “ailenin korunması” adı altında tümden yok edilmesi…
Başörtüsü tartışmasını tam da bugün bu biçimde yeniden piyasaya sürmekte, kadınları haklarından ve özgürlüklerinden edip, savunmasız bırakıp, köleleştirme emeli var... Atılan her halk düşmanı adımı, dini, milli inanç ve geleneklerle örtüleyip, itirazları dini değer, milli dava tabusuyla susturmaya çalışan demagoji var... Bunda, açlık, yoksulluk, işsizlik karşısında “ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye” çalışma, halkı örgütsüz ve mücadelesiz bırakma hedefi var.
Sağdan da gelse soldan da gelse, “cumhur” da hortlatsa, “millet” de hortlatsa aynı kapıya çıkan bu istismar politikasını ele alırken, laikliğin yalnızca yaşam tarzı savunusu, kılık kıyafet özgürlüğü, kültürel ve dini değerlerin serbestiyeti olarak tartışılması yeterli değil. Yoksul milyonların neoliberal kapitalizmin dinci muhafazakâr kurgusu uğruna yaşamlarının heba edildiği, kapitalist önceliklerin İslami referanslarla uyumlulaştırılarak hayata geçirildiği, tek adam rejiminin dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalıştığı bu ülkede laiklik, emek, hak ve özgürlük mücadelesini birleştirerek yol almamız kaçınılmaz bir zorunluluktan öte bir var oluş savunması haline geldi. En başta biz kadınlar açısından...
Fotoğraflar: DHA
İlgili haberler
Başörtülerini çıkaran kadınların hikayesi: Yalnız...
Hayatlarının bir döneminde başörtüsü takmış ve başörtüsü baskısını türlü şekillerde yaşamış, baskıla...
Kadın politikası sosyal yardıma indirgeniyor
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesini değerlendiren Gülnur Elçik, bakanlığın sosyal yardım...
Genç kadınlar anlatıyor: İstediğim bölümü okuyorum...
Binbir zorlukla istedikleri üniversiteye girebilen 3 kadın... İstedikleri bölüme girdiklerini söylüy...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.