AKP seçim beyannamesinde kadınlar-2 | Kendi kendini yalanlayan beyanname
AKP'nin seçim beyannamesinde veriler, ifadeler kendi içlerinde birbirini yalanlıyor. Peki bu beyanname kadınlara gerçekten ne söylüyor? Yazı dizimizin ikinci yazısında...

Dünkü yazımızda AKP’nin seçim beyannamesinde aile ve kadın başlıklarını incelemiştik. Bugün diğer başlıkları kadınlar üzerinden değerlendirmeye devam ediyoruz…

‘HUKUK’

AKP iktidarı döneminde, kadınların hukuki olarak güçlendirilmesi için pek çok önemli adımın atıldığı, Anayasa’da, Türk Medeni Kanunu’nda, İş Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’nda, Belediyeler Kanunu’nda, Gelir Vergisi Kanunu’nda reform niteliğinde yasal düzenlemelerin yapıldığı,   6284 sayılı Kanunun çıkarıldığı, Anayasa’da kadınlara yönelik “pozitif ayrımcılık” ilkesinin getirildiği,  Aile mahkemelerinin kurulduğu, ihtisas mahkemelerinin oluşturulduğu, töre cinayetlerine yüksek cezalar getirildiği, kravat takmak vb. iyi hal indirimi uygulamalarının  kaldırıldığı,  nikahlı eşe uygulanan şiddete karşı uygulanan ceza oranının boşanmış eşe de aynı oranda uygulanmasının sağlandığı arka arkaya beyannamede sıralanmış. Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ne (CEDAW) ilişkin ihtiyari protokolün 2003 yılında yürürlüğe girdiği, CEDAW başta olmak üzere kadın haklarına ilişkin uluslararası yükümlülüklerin  takibinin titizlikle gerçekleştirildiği de ifade edilmiş.

İstanbul Sözleşmesi’nden nereyse ülkedeki tüm kadınların itirazlarına rağmen bir gecede, hukuksuz tek adam kararnamesi ile imza çekmiş olan iktidar partisinin seçim beyannamesinde CEDAW ve uluslararası sözleşmelerden söz ettiğini görüyoruz. İnsan gerçekten hayret ediyor. Uluslararası sözleşme yükümlülüklerin takibi bir başarı öyküsü olarak sunulurken “Neden İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçtiniz?” sorusunu sormak her birimizin hakkı. Öte yandan bu durum uluslararası sözleşmelerin ne kadar önemli ve vazgeçilemez olduğunu da gösteriyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

6284’TEN GURURLA SÖZ EDİP KALDIRMAK İÇİN İTTİFAKLAR KURUYOR

Bu bölüm itibariyle sayılanların en ünlüsü elbette 6284 Sayılı Kanun. AKP’nin ittifak partileri olan HÜDAPAR ve Yeniden Refah Partisi’nin bu yasaya ilişkin fikirleri son derece açık. Her iki partinin seçim beyannamelerinde 6284 sayılı Kanun “kurtulunması gereken” bir yasa olarak yer alıyor. Nitekim bu konunun ittifak masasında pazarlık konusu yapıldığı, AKP içinde bu noktada ciddi tartışmalar olduğunu biliyoruz. 6284 sayılı Kanun’a sahip çıkan Özlem Zengin’in tehditler aldığını açıkça ifade ettiği yasadan söz ediyoruz.

AKP yasadan gururla söz ediyor, yasanın etkin uygulanmasına ilişkin önlemler alınacağını da yasanın adını belirtmeden “Birlikte Yapacağız” bölümünde ifade ediyor. 6284 Sayılı Yasa’nın önemini bir kez daha buradan da anlarken AKP’nin kadınlara karşı samimiyetini hep birlikte oturup düşünebiliriz. Nitekim aynı durum başarı olarak sayılan diğer yasal düzenlemelere ilişkin de geçerli.   

‘KADINA YÖNELİK ŞİDDET’

Kadına yönelik şiddete asla müsamaha gösterilmeyeceğinin ifade edildiği beyannamede bu alanda atılmış adımlar, aile içi şiddetle mücadeleye yönelik olarak; kolluk kuvvetlerinde görevli personelin eğitiminin özel verildiği, iyi hal indirimi gibi uygulamaların kaldırıldığı, KADES sisteminin devreye sokulduğu, 2018 yılından itibaren; erken yaşta ve zorla evliliklerin yüksek oranda görüldüğü 19 İlde Erken Yaşta ve Zorla Evliliklerle Mücadeleye İlişkin Acil İl Eylem Planlarının yürürlüğe koyulduğu, 2022 yılında yaygınlaştırma çalışmaları kapsamında Acil İl Eylem Planı sayısını 23’e yükseltildiği biçiminde sıralanmış.

Ülke genelindeki Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) sayısının 82, kadın konukevi sayısını 149 olduğu, 15 ilde 17 kadın konukevini risk ve ihtiyaç odaklı ihtisaslaştırıldığı, Kadın Konukevi Hizmet Standartları ve Öz Değerlendirme Rehberinin hazırlandığı, nüfusu 100 bini geçen belediyelere kadın konukevi açma zorunluluğunun getirildiğine ilişkin bilgiler de aynı kapsamda sıralanmış.

AKP’nin her fırsatta kadınlara bahşettiği bir buluş gibi sunarak övündüğü ŞÖNİM’ler ve ŞÖNİM rakamları için ise biraz geriye dönerek hafızamızı tazelemeye, yaşadıklarımızı hatırlamaya ihtiyacımız var. Sığınaklar, danışma merkezleri ve kadınların şiddete karşı mücadelesinde gerekli diğer kamu mekanizmaları, bunların işleyişindeki sorunların düzelmesi kadın hareketi için her zaman en öncelikli mücadele gündemlerinden biri oldu. Mevcut sistemin kadınları o kurumdan bu kuruma, karakoldan hastaneye, danışma merkezinden adliyeye sürükleyen, kadınları yıldıracak duruma getiren bir git gel sürecine karşı “tek kapı” sistemi olacak, tüm yasal işlemlerini girdiği o tek kapıdan gerçekleştirebileceği bir sistemin ihtiyacını yıllarca ortaya koyarak mücadele ettiler. İşte Şiddet Önleme Merkezleri, aslında kadınların bu deneyim ve mücadelesinin etkisi ile, üstelik seçimde pazarlık konusu ettikleri 6284 sayılı Kanun’a dayanılarak oluşturuldu. AKP bu merkezleri kurmak zorunda kalırken bir yandan kadınların hangi hakkını törpüleyebilirim, ne kazanabilirim diye hesap edip kendine bir yol buldu. Belediyelerin ve kadın örgütlerinin Bakanlıktan bağımsız işleyebilen, yani kadınların ilk başvuruyu yapabildiği, kadınların sığınmaevinde kalma kararlarının orada verildiği, ne kadar kalacağı vb. gibi uygulamaların Bakanlıktan bağımsız gerçekleşebildiği bir işleyiş söz konusu iken ŞÖNİM’lerin mevzuatı oluşturulurken bu adımların çoğu Bakanlığa bağlı hale getirildi. Bakanlığın, bu kurumların bağımsız işleyişine, hangi kadını sığınmaevine alabileceği dahil kendi kararlarını alabilmesine engel olan bir sistem kuruldu. Nitekim 2013 yılında Mor Çatı’nın çağrısı ile 48 kadın örgütünün katılımı ile gerçekleştirilen ŞÖNİM Çalıştayı sonuç bildirgesinde bu durum “Bağımsız, özerk danışma merkezi/sığınak faaliyetine müdahale teşkil ediyor ve kadın örgütleriyle belediyelere kendi sığınak çalışmaları ile ilgili takdir hakkı bırakmıyor” denilerek ifade edilmişti. Hafızamızda durması gereken diğer bir durum ise Bakanlığın şiddete geri yaklaşımı nedeniyle ŞÖNİM’lerin toplam çalışması açısından da önemli sorunlar taşıdığıdı.

Türkiye Avrupa ve OECD ülkeleri arasında erkeklerden fiziksel veya cinsel şiddet gören kadın oranının en yüksek olduğu ülke Türkiye. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) 2019 yılı verilerine göre Türkiye’de kadına şiddet oranı yüzde 38. Neredeyse 10 kadından 4’ü hayatında erkek şiddetine maruz kalıyor. Kadın cinayetlerinin son 10 yılda 3 kat artmış olduğu sayısal verilerle ortada. Ülkenin tartışmasız en temel sorunlarından biri olan kadına yönelik şiddete ilişkin bu önlemlerin çok ama çok yetersiz olduğu çok açık. Tabi önleme yetersiz demek için bu önlemlerin alınması gerektiğini söyleyen yasaları ve yönetmelikleri önce uygulamak gerekiyor. Kadınlar İstanbul Sözleşmesi için sokağa çıkarken aynı zamanda sözleşmenin ve 6284'ün uygulanması için de ses çıkartıyorlardı.

AKP beyannamesinde ayrıntıları verilmemiş olan sığınmaevlerine ilişkin ayrıntılar şu şekilde:

2022 yılı sonu itibariyle Türkiye genelinde Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı 81 ilde 112 kadın konukevi 2 bin 779 kapasite ile, yerel yönetimlere bağlı 13 ilde 33 kadın konukevi 735 kapasite ile, STK’lara bağlı 1 kadın konukevi 20 kapasite ile, diğer kamu kurumlarına (Göç İdaresi Başkanlığı) bağlı 3 kadın konukevi 90 kapasite ile olmak üzere toplam 149 kadın konukevi 3 bin 624 kapasite ile hizmet verdiği raporlarda yer alıyor. 

Nüfusu 100 bini aşmış belediyelerin sığınmaevi açma konusundaki yükümlülükleri ile ilgili durum ise AKP’nin beyannamesinde yazdığı gibi değil. 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 2005 yılında düzenlenen ilk halinde “Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyeler kadın kadınlar ve çocuklar için korumaevleri açar” maddesi yer alıyordu. Bu dönemde kadın örgütleri bir yandan belediyeleri bunu yerine getirmek için zorlarken, kampanyalar yürütürken, bir yandan da bu maddenin eksikliği üzerine çok mücadele ettik. Eksiklik, maddenin bir zorunluluk içermemesi, dolayısıyla denetlenememesi idi. Bu mücadelenin sonunda ancak 2012 yılında Kanunda yapılan değişiklik ile madde “Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 100 binin üzerindeki belediyeler, kadınlar ve çocuklar için konukevleri açmak zorundadır. Diğer belediyeler de mali durumları ve hizmet önceliklerini değerlendirerek kadınlar ve çocuklar için konukevleri açabilirler” şeklinde değiştirildi. AKP burada hem mücadelesi sonucunda zorunluluk getirdi ama zorunluluk getirilen belediyeleri nüfusu 100 bini geçen belediyeler olarak sınırlandırdı.

Belediyelerin bu yükümlülükleri yerine getirmediği ortada iken bu durumun denetlenmediği de çok açık. Kaldı ki “Birlikte Başaracağız” bölümünde de bu soruna dair somut hiçbir çözüm önerisi getirilmediğini de görüyoruz.

İki madde yer alıyor:

“Kadına yönelik şiddeti doğuran sebepleri ortadan kaldırmak için koruyucu ve önleyici tedbirlere ağırlık verecek, koruma tedbir kararlarının daha etkili izlenmesini ve takibini sağlayacağız.”

“Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), kadın konukevleri başta olmak üzere şiddet mağdurlarına hizmet sunan birimlerin hizmet kapasitelerini geliştireceğiz”

Özetle “Hiçbir şey yapmayacağız” denildiğini söylemekte hiçbir sakınca yok.

YOLU KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ ÖNLEMEME YOLU

Kadına yönelik şiddet AKP iktidarının en temel verilerinden biri. Bu noktada kadın erkek eşitliğine ilişkin düzenlemeler, hayatın her alanında ayrımcılığın engellenmesi gibi temel noktalara yer verilmediğine dikkat çekmek istiyoruz. Zira kadına yönelik şiddet AKP’nin kadın düşmanı muhafazakar politikaları nedeniyle ülkenin temel sorununa dönüşmüş olup AKP, beyannamesi ile aynı yolda yürümeye devam edeceğini bir kez daha ifade etmiş oluyor.  

‘KADINLARIN SİYASETTE TEMSİLİYETİ’

Kadınların siyasetteki temsiliyetine ilişkin veriler verilmiş olan beyannamede, 2002 genel seçimlerinde TBMM’deki kadın milletvekili sayısı 24, kadın temsil oranı yüzde 4,4 iken; 2018 genel seçimlerinde bu sayı 104’e, temsil oran ise yüzde 17,45’e yükseldiği belirtilmiştir. TBMM bünyesinde kadın-erkek fırsat eşitliği komisyonunun kurulmasına öncülük ederek etkili bir şekilde çalışmasının sağlandığı belirtilirken, kadınların yerel yönetimlerde temsilini artırıldığı, 2009 yılında yüzde 0,9 olan kadın belediye başkanı oranının 2019 yılında yüzde 3’e ulaştığı ifade ediliyor. Yerel seçimlerde kadın belediye meclis üyesi oranı 2009’da yüzde 4,5 iken, 2019’de yüzde 11,1’e yükseldiği de rakamlar arasında yer alıyor.

Oysa 24 Haziran 2018 genel seçim sonuçlarına baktığımızda AKP’nin 295 milletvekilinden 52’sinin yani yüzde 18,95’inin kadın olduğu görülüyor. Aynı seçim sonrası CHP’nin 146 milletvekilinden 18’i (yüzde 11,94), HDP’nin 67 milletvekilinden 25’i (yüzde 39), MHP’nin 49 milletvekilinden 5’i, İYİ Parti’nin 43 milletvekilinden 3’ü kadındı. AKP seçim beyannamesinde kendisine ait oranlardan değil toplam Meclis aritmetiğinden söz ediyor. AKP beyannamesinde verilen oranlarda yüzdeleri yükseltenin AKP değil esasen HDP olduğu ise açıkça görülüyor.

Üstelik 2023 seçimlerinde AKP adaylarına baktığımızda beyannamede verilen oranların geçerli olmadığı da görülüyor. AKP, 14 Mayıs’ta gerçekleşecek seçimlerde 34 şehirde hiç kadın aday göstermemiş olup, seçilecek yerden sadece 18 kadın aday bildirmiş durumda. AKP’nin kadın aday oranı yüzde 18,67; seçilebilir yere ilişkin oran ise yüzde 19.  Aday listelerinde 1. sırada sadece 4 kadın var iken 34 şehirde hiç kadın adayı yok. Kendi aday listeleri ile kendini yalanlayan bir beyanname var karşımızda.

Öte yandan kadınların siyasette temsiline önem verdiğini ifade eden AKP iktidarı döneminde, HDP’li 3 kadın vekilinin dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklandılar.  Belediye Başkanları, HDP’li kadın milletvekilleri, kadın yöneticileri üyeleri de dahil 6 bin kişinin tutuklandığı bir tablo söz konusu.  CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na mahkeme kararıyla siyasi yasak kararı aldırtılmış olmasını bu aşamada ifade etmek zorunlu.

YASAKLARLA MÜCADELEDE TEK ÖRNEK

Beyannamede “Yasaklarla mücadele ettik” denilerek tek bir örnek verilmiş. Başörtüsü yasağının kaldırılmasını bu kapsamda saymak ve başkaca hiçbir örnek ve yaşanandan söz etmemek AKP’nin özgürlüklere dair hiçbir şey yapmadığının somut kanıtı.

Ülkede söz söyleme, fikir ifade etme, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme gibi en temel hakların hiçbiri kullanılamaz durumda. Bu yasaklardan kadınlar da çokça nasibini almış iken başörtülü başörtüsüz tüm kadınların katıldığı 8 Mart yürüyüşlerine, 25 Kasım etkinliklerine, “İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz” diyen kadınlara yönelik polis şiddeti, açılan davalar elbette hafızalarımızda. Cumartesi insanlarının sürekli gözaltına alındığını da unutmuyoruz. Başörtülü kadınlara da özgürlük tanımayan AKP iktidarında, pek çok kadın derneği kapatıldı, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği gibi derneklere kapatma davaları açıldı. 

Yarın: AKP seçim beyannamesinde kadınlar-3 | Yaptıkları yapacaklarının garantisi: Takla attırılan veriler, aile arabuluculuğu…

İlk yazıyı okumak için TIKLAYIN: AKP seçim beyannamesinde kadınlar-1 | ‘Aile bütünlüğü’ uğruna kadınlar feda ediliyor

Fotoğraf: TCCB

İlgili haberler
AKP seçim beyannamesinde kadınlar-1 | ‘Aile bütünl...

AKP'nin seçim beyannamesi kadınlara ne söylüyor? Beyannamede kadınlar ve kadın hakları nasıl yer alı...

Kadınlar hayatlarını pazarlık konusu yapan siyaset...

‘Her gittiğimiz evde kadınlar ilk olarak yaşadıkları zorlukları anlatıyor. Devletin bu enkazı kaldır...

Depremzede Çocukların 23 Nisan’ı raporu: Eğitim yo...

Depremzede çocuklar 23 Nisan’ı yoksulluk içinde, risk altında karşıladı. Depremzede çocukların yaşad...