Adalete ulaşacacağımız o güne kadar….
Bu yazı esasen bir teşekkür yazısıdır. Her duruşma için bizim gücümüz olan, dayanağımız olan, bu uzun yolu birlikte yürümemizi sağlayan bu şahane kadınlara binlerce kez teşekkürler...

10 Ekim 2015 günü bu ülkenin en büyük katliamı gerçekleşti. O gün gerçekleştirilmek istenen barış mitingine iki canlı bomba elini kolunu sallayarak geldi ve saat 10.04 olduğunda miting alanı artık bir katliam alanıydı. Hayatımız boyunca unutmayacağımız şeyleri yaşadık o gün. Ölen yoldaşlarımızın acısını yaşayamadan yaralılarımızı hastaneye ulaştırmaya çalıştık, gaz bombaları atılırken üzerimize, sağ kalanlar birbirimizi korumaya çalıştık.

Bazen hayat orta yerinden kırılır, öyle tarihler, öyle anlar vardır ki, bir daha asla unutulmaz. O günden önce ya da o günden sonra diye yaşamınızı ikiye bölersiniz. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz, bazen o günden önceye dönmek istersiniz ama yapamazsınız, olmaz yani.

10 Ekim öyle bir gün işte, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Sadece o mitinge giden, gitmek üzere olan ya da gidemeyenler için değil aslında. Ülke için de katliamlar, saldırılar, ölümler, insan hakları ihlalleri, demokrasinin neredeyse tamamen yok edilmesi anlamına geldi. İki seçim arasında katliamla, insan öldürmekle ‘istikrar’ sağlandı ve kasım seçimlerinde siyasal iktidar haziran seçimlerinin adeta intikamını aldı.

Çok değil iki yıl önce yaşandı bütün bunlar. Ülkenin belki de en kanlı, en zulüm dolu anlarının tanıklarıyız biz. Ben ve benim gibi çok sayıda arkadaşımın payına bu katliamının hukuki sürecini takip etmek düştü. Hayatımızın bir daha asla aynı olmamasına neden olan o günden beri, gerçek katillerin, gerçek sorumluların peşine düştük. Hala da devam ediyor yargı mücadelemiz, bütün sorumlular yargılanana kadar da sürecek.

Katliam ve katliamın ardından devam eden yargı sürecinin bize gösterdiği tek bir şey var ki o da dayanışma ile birbirinden güç alarak yola devam etmeye çalışmak. Birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışan kadınların öyküsüdür belki yaşadığımız. Çocuklarını, eşlerini, kardeşlerini, sevgililerini kaybeden, yaralanan, her duruşmaya inatla, azimle, inançla gelen o muhteşem kadınlar adalet demekten hiç vazgeçmediler.

Yapılan her duruşmada salonu doldurup, her türlü provakasyonu yapan sanıklara, mahkemenin halden anlamaz her türlü davranışına büyük bir sabırla ‘Gerçek katilleri yargılayın’ diye haykıran o kadınlar olmasa bu adalet mücadelesini sürdüremezdik. Şikayetçi olduklarını anlatırken bile gerçek sorumluluklara işaret eden bu muhteşem kadınlar bu memleketin adalet mücadelesinin de simgeleri aslında.

Düşünün 1,5 yıldır her iki ayda bir Ankara’ya gelen kadınlardan söz ediyorum. Hiç vazgeçmeyen, gerçekten de yılmayan sonuna kadar devam edeceğiz diyen kadınlardan. Aralarında öyle bir dayanışma var ki tarif edilemez. Aynı acıyı yaşayanın anlayabileceği bir şey belki de. Kendilerini de birbirlerini de iyileştirmeye çalışıyorlar bir yandan. Adalet için, gerçekten hesap sorulması için o salonda olmaları gerektiğini biliyorlar. Hiç gelmeyenleri, gelemeyenleri arıyorlar, daha önce birbirlerini hiç tanımayan kadınlar birbirlerinin yol arkadaşı artık.

Adalet öyle mahkeme, savcı, avukatlar arasında geçebilecek bir şey değil bu ülkede. Hukukun konuşulduğu, yasaların uygulandığı, suçlunun cezasını çektiği bir ülke değil epeydir burası. IŞİD’lilerin tahliye edilmemesi için bile mücadele vermek gerekiyor, katliam örgütleyenler bile tahliye edilebiliyor çünkü.

İşte bütün bunlar için davanın sahibinin olması gerek, duruşmaların takibi olmasa, ne mahkemelerin ne kamuoyunun gündeminde olmayacağını hepimiz biliyoruz. Bugün bu dava hala takip ediliyorsa aileler, yaralılar ama en çok da o kadınlar sayesindedir. Hepimizin güç aldığı, biz avukatların ayakta durmasını sağlayanlar da onlardır.

Barış bir ülke için olmazsa olmaz, kimsenin ölmediği, korkmadan sokaklarında gezebildiği, çocuklarımız için endişelenmediğimiz bir ülke ekmek gibi su gibi lazım. Bunun yokluğunun acılarını kadınlar çok yaşadı bu topraklarda hala da yaşıyoruz ne yazık ki.

10 Ekim günü çok şey yitirdik ama en çok da barışı almak istediler bizden, iliklerimize kadar bir savaş ve şiddet hayatımızın her noktasına kadar yayıldı sonra. Umutlarımızı da almak istediler, bizden en güzel gülenlerimizi aldıklarında, bir daha gülmeyelim, gülemeyelim istediler.

Ancak bu ülkenin en zor zamanlarında bitip tükenmeyen bir ısrarla adalet diye haykıran kadınlar var işte. Çocukları, eşleri, kardeşleri kaybettikleri için oralar ama bir daha kimse bu acıyı yaşamasın istiyorlar büyük inançla.

Bu yazı esasen bir teşekkür yazısıdır. Her duruşma için bizim gücümüz olan, dayanağımız olan, bu uzun yolu birlikte yürümemizi sağlayan bu şahane kadınlara binlerce kez teşekkürler. Zöhre, Nesligül, Şafak, Evrim, Derman, Nuray, Ayşegül, Aysel adını sayamadığım, sayamayacağım kadar çok olan kadınlar iyi ki varsınız. Bu katliamın bütün sorumlularının tek tek yargılanacağı o güne kadar yanındayız, hep birlikte başaracağız. Sonunda adalet dediğimiz o gün zaten ülkede de güzel şeyler olmaya başlamış olacak.
 


İlgili haberler
10 Ekim Katliamı’nın ardından anneler anlatıyor...

10 Ekim’de barış için gittikleri Ankara’da yaşamlarını yitirenlerin yakınları anlatıyor: Adalete güv...

10 Ekim davasının ardından...

10 Ekim Ankara Katliamı davası Avukatlarından İlke Işık davada son durumu ve ailelerin taleplerini a...

102 can ve oğlum için adalet!

10 Ekim Ankara Katliamı'nda hayatını kaybeden Uygar Coşgun'un annesi: Buradan 102 can ve oğlum için;...

Gülüşümüzü eksilttiler, ama asla umudumuzu değil

Biz insanlığın güzel günlerini yaratmak için çıktık yola. Aramızdan ayrılanlara, asla artık yoklar d...

10 Ekim anmalarına dahi tahammülleri yok!

10 Ekim Ankara Katliamı’nın 2. yıl dönümü için ülkenin dört bir yanında anmalar gerçekleşirken Ankar...

10 Ekim'i kadınlar anlatıyor

10 Ekim Ankara Katliamında eşlerini, çocuklarını, yakınlarını kaybeden kadınlar anlatıyor. Acımız hâ...

En büyük acıyı yaşadığım Ankara’da en büyük mutlul...

10 Ekim Ankara Katliamında bir bacağını kaybeden Günay Karakuş Ankara’da açtığı sergiyi Ekmek ve Gül...