Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.
Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü
Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
“Tükürsem cinayet sayılır” diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların.
(Ahmet Telli / Belki Yine Gelirim)
...
10 Ekim 2015’ten beri hayatlarımızı ikiye bölen bir milat var. Her yaşadığımızı patlamadan önce miydi, sonra mıydı diye tartıyoruz aklımızda. Hani facebook hatırlatıyor ya bazen, şu kadar yıl önce bugün diyerek... Mesela öyle fotoğraflar gördüğümüzde “Bak patlamadan önce imiş, nasıl belli...” diyoruz. Artık hiç tam olarak mutlu olamayacağız, biliyorum. Hep bir yerimiz yarım, yüreğimiz hep dağlı olacak. O dünya güzeli insanları aramızdan koparanlar gerçek adaleti bulmadıkça huzur bulamayacağız.
Nasıl kıydılar size, 102 cana, 102 hayata, 102 dünyaya? Bu çokça kafamızda dönüp duran bir soru ama bir yandan da saçma. İşte böyle bir dünya, böyle bir anlayış bunlarınki... Hani diyor ya şair; bunlar umuda düşman, düşünen insana düşman... Öyle işte...
İki yıl oldu. Bir tek gün olmadı ki kaybettiklerimizi hatırlamadan geçirelim. O kara günden beri hep buruk, hep acıklıyız. Ve o günden beri daha çok benziyor “dağılmış pazar yerlerine hayatımız.”
İHMALİ OLANLAR, GÖZ YUMANLAR SUÇLU DEĞİL Mİ?
10 Ekim yargılaması soruşturma süreci ile birlikte ele alırsak, yaklaşık iki yıldır sürüyor. Yargılama, başından itibaren, patlamayı planlayıp gerçekleştiren bir grup IŞİD’li cani üzerinden sürdürülmek isteniyor. Bu katliamın gerçekleşmesinde ihmalleriyle, göz yummalarıyla katkısı olanlar, hiçbir şekilde dosyaya dahil edilmek istenmiyor.Müdahil vekilleri, başından itibaren kamunun sorumluluğuna dair sayısız araştırmalar ve çalışmalar yaptı. Dosyaya sunulmuş olan müfettiş raporunda belirlenenler dahi kamu görevlilerinin sorumluluklarını gözler önüne seriyor. Ancak her nedense bu veriler, bilgiler görmezden gelinmek isteniyor. En son mahkemenin yaptığı suç duyurusuna karşı da takipsizlik kararı verildi.
Bizce, 10 Ekim dosyasında yargılanan sanıklar en yüksek cezaları alsalar da, kamuoyu bu yargılamadan tatmin olmayacaktır. Çünkü bizlerin, kardeşlerini, çocuklarını, yoldaşlarını katledenler, aslında kişisel olarak bizimle bir husumeti olan insanlar değil. Hiç bir şekilde bizleri tanımazlar, bu katliamda ölenleri tanımazlar. Ancak bu katliama girişmiş olmalarının arkasında siyasal bir güç odağı olduğunu kamuoyu biliyor.
DİKKAT ÇEKEN BAĞLANTILAR VE GİZLİLİK KARARLARI
Aslında IŞİD’in 10 Ekim öncesi eylemlerine bakıldığında, soruşturma makamlarının yaklaşımı 10 Ekim katliamına yaklaşımlarıyla paralel nitelikte. 17 Mayıs 2015 tarihinde, hem Adana HDP binasında, hem de Mersin HDP binasında eş zamanlı olarak bomba patlatılmıştı. Bu bombayı patlatan Savaş Yıldız’ın 10 Ekim dosyasındaki sanıklarla ve IŞİD örgütüyle bağlantılı olduğu kamuoyu tarafından biliniyor. 17 Mayıs 2015 tarihinde gerçekleşen bu patlamayla ilgili soruşturma Adana ve Mersin savcılıklarında halen devam ediyor ve halen dosyada gizlilik kararı mevcut. Gizlilik kararları altında yürütülen soruşturmalarda asli amacın, bu çetenin ve tetikçilerinin, bu taşeron yapının arkasındaki güç odaklarının gizlenmesi, bunun kamuoyu önünde tartışılmasının engellenmesi olduğunu görmekteyiz. Yine 5 Haziran 2015 tarihinde Diyarbakır’da meydana gelen patlamanın failleri de tıpkı Adana ve Mersin’de olduğu gibi Antep’ten yola çıkarak bu katliamı gerçekleştirmiştir. Yine aynı şekilde o dosya da gizlilik kararlarıyla yürütülmüş ve ne yazık ki bu silahlı örgüt, bu çete her iki katliamdan sonra da deşifre edilememiştir.
Gerek 17 Mayıs’ta Adana ve Mersin’de, gerek 5 Haziran’da Diyarbakır’da, gerekse 20 Temmuz’da Suruç’ta gerçekleşen saldırılar, layıkıyla soruşturulmuş olsaydı, 10 Ekim katliamının yaşanmayacağı son derece açıktır. Ancak tüm bu katliamlar silsilesi içinde savcılıklar üzerlerine düşen görevi yerine getirmemiştir. Savcılıklar bu terör örgütünün arkasındaki güç odaklarını ortaya çıkartmak için gerekli adımları atmamıştır. 20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç’ta meydana gelen 34 kişinin yaşamını yitirmiş olduğu katliam dosyası ancak 10 Ekim katliamı gerçekleştikten sonra, bu dosyada yakalanan sanıkların ifadeleri neticesinde kısmen aydınlatılabilmiştir. Yine ne yazık ki, o katliamı gerçekleştirenlerin arkasındaki güç odakları da ortaya konmuş değildir. Suruç dosyasının şu an tek bir tutuklu sanığı vardır.
1 Mayıs 2016’da Gaziantep Emniyet Müdürlüğünde gerçekleşen ve 3 polis memurunun yaşamını yitirmiş olduğu saldırı ve 20 Ağustos 2016’da 56 kişinin yaşamını yitirdiği Antep’teki düğün katliamların arkasında da 10 Ekim dosyasında yargılanan sanıklarla bağlantılı kişiler olduğu ortaya çıkmıştır. 10 Ekim katliamından önceki katliamlar layıkıyla soruşturulsaydı, nasıl 10 Ekim gerçekleşmeyecekse, 10 Ekim katliamı soruşturması hakkıyla yürütülmüş olsaydı da Gaziantep’te yaşamını yitiren 40’ı çocuk 59 kişi halen aramızda olacaktı.
YILLARCA BEKLEMEK İSTEMİYORUZ
Bundan 10 yıl önce gerçekleşen Hrant Dink katliamında da yalnızca bir tetikçi ve ona yardım eden bir başka kişinin bu eylemi yaptığından bahsediliyordu. O dosyanın müştekileri ve vekilleri de tüm yargılamalar boyunca tetikçilerin arkasında Trabzon Emniyet Müdürlüğünün, İstihbarat Müdürünün, Emniyet Genel Müdürlüğünün, İstanbul Valiliğinin olduğu yönünde iddialarda bulunmuştu. Bu iddiaların pek çoğu o tarihte görmezden gelindi. Ancak bugün gördük ki bunlar sadece bir iddia değilmiş. İstanbul Cumhuriyet Savcılığının iddianamesinde, jandarmanın o gün Hrant Dink’i öldüren Ogün Samast’ı izlediği, hatta kayıt altına aldığı, katillerin Emniyet Müdürlüğünün denetiminde cinayet mahalline geldiği ve oradan ayrıldığı yer aldı. Hrant Dink dosyasında tüm bunlar 10 yıl sonra ortaya çıktı. Ancak biz, 10 Ekim katliamının ve diğer katliamların arkasındaki güç odaklarının açığa çıkmasını bu kadar süre bekleyemeyiz. 10 Ekim davasında ancak, “Evet maddi gerçek ortaya çıkmıştır, insanlarımızı katleden güçler, tetikçiler, taşeronlar ve onların arkasındaki güç odakları ortaya çıkmıştır. Bundan sonra ülkemize benzer acılar bir kez daha yaşanmayacaktır” diyebilecek olursak bu yargılamanın vicdanları bir nebze olsun rahatlatması mümkündür. Bunu diyebilmemiz için de bu olayın arkasındaki siyasal güçlerin ve kamu sorumluluğunun tam olarak ortaya çıkartılması gerekir.
AMA’SIZ GÜLEBİLMEK İÇİN...
Son olarak ifade etmeliyiz ki; son yıllarda bu alçak bombalı saldırılarla yüzlerce insanımızı bizden alanların, bu acıları bizlere yaşatanların bilmedikleri bir şey var. Onları bizden alarak eksilttikleri şey sevincimizdir, mutluluğumuzdur belki ama asla inancımız, umudumuz değildir. Biz koca bir insanlığın güzel günlerini yaratmak için hep birlikte çıktık yola. Aramızdan ayrılanlara, asla artık yoklar demiyoruz. Her birimiz, bizden koparılanların da gücünü, umudunu, çabasını, özlemini sırtlayarak devam ediyoruz yola. Güzel günler elbette gelecek, çünkü biz “güzel günlere yürüyoruz.” İlla ki barış kazanacak, illa ki insan kazanacak, illa ki erdem kazanacak. Ve o zaman işte onlara borcumuzu ödemiş olacağız. İşte o zaman amasız gülmeyi hak edeceğiz.
Katliam'da yaralanan Günay Karakuş'un çizimi
İlgili haberler
10 Ekim davasının ardından...
10 Ekim Ankara Katliamı davası Avukatlarından İlke Işık davada son durumu ve ailelerin taleplerini a...
GÜNÜN FOTOĞRAFI: 10 Ekim için dua…
10 Ekim Ankara Katliamı davası Ankara Adliyesinde sürerken adliye önünden geçen bir kadının barış is...
102 can ve oğlum için adalet!
10 Ekim Ankara Katliamı'nda hayatını kaybeden Uygar Coşgun'un annesi: Buradan 102 can ve oğlum için;...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.