Acı reçetenin maddi manevi yükü kadınların omzunda
Pandemi süreci işçileri işten atma, ücretsiz izin, yoksullaşma gibi tehlikelere daha da yaklaştırırken kadınlar da bu ihtimaller üzerine evde B planları yapıyor, tasarruf tedbirleri uyguluyor.

Dosyamızın ilk günü çeşitli sektörlerde aktif çalışan kadınlardan, ikinci gününde ise işsiz kadınların pandemi koşullarından ve başta asgari ücret zammı olmak üzere yakın geleceğe dair beklentilerinden bahsetmiştik. Çoğu zaman “işsiz” demenin “Çalışmamak” anlamına gelmediği, “aktif işçi” olmanın da yarınki çalışmayı garanti etmediği gerçekliği ile karşı karşıya kaldık. Sigortalı işçilikten işsizliğe, işsizlikten kayıt dışı çalışmaya, kayıt dışından yine işsizliğe geçiş, işçi sınıfının tek bir mensubunun son birkaç ayında dahi gözlemlenebilir hale geliyor. Özellikle de ücretsiz izin ve kısmi çalışma ödeneği yoluyla. Bu da “sadece işçinin bildiği bir sır” olan hane geçimini yaşar kılma savaşıyla bir hale getiriyor. Olmayan parayla haneyi geçindirmek, salgın koşullarında hijyeni sağlamak, kovid olan hastaya bakmak ve karantinasını idare etmek, aksayan eğitimde çocuklara bakmak ve derslerini takip etmek, markette ucuz kovalamak… Dosyamızın son konukları, şu an aktif iş aramayan ya da iş bulma umudu olmayan ama eşleri çalışan, kısaca ifade edersek “eşi işçi kadınlar.” 

İŞ YERİ KOŞULLARI EVİN KOŞULLARINI DA BELİRLİYOR

Eşi aktif bir yerde çalışan kadınlarla görüşmelerin ortak sonucu, işyeri koşullarının evi, evdeki yaşamı da belirlediği. Ve pandemide bunun her zamankinden daha çok hissedildiği. Bu sadece düşük ücret ile geçim zorluğu arasındaki bir ilişki değil. Örneğin işten atılma endişesini eşleri adına kadınlar da duyuyor, eşlerinin işsiz kalması ihtimaline karşılık kadınlar evde B planları yapıyor, tasarruf tedbirleri uyguluyor. Yani “acı reçete” zaten işçi hanelerinde yürürlükte, maddi manevi yükü de kadınların omzunda.

33 yaşındaki Fadime bunlardan biri. 10 yıllık eşi Tuzla tersane işçisi. Fadime evlenmeden önce Gebze’de yaşıyormuş, sonra Esenyalı’ya yerleşmişler. İlk çocuğunu doğuruncaya kadar o da çalışıyormuş, peşinden de ikinci çocuk gelince tekrar çalışamamış. Pandemi öncesinde yoksulluğa karşı B planı işliyormuş Fadime’nin: “Hayat bizim için hep zordu. Eşim yevmiyeci olarak çalışıyor, işi de çok ağır. Evimiz kira, çocukların ikisi de öğrenci. Biz şöyle bir çözüm bulmuştuk; yazları ben çocukları alıp köye kaynanamın yanına giderdim. Onlarla beraber tarlada falan çalışırdım, kışlık erzağımı alıp dönerdim. Buradaki evin masrafları da azalırdı. Eşim de kışın iş olmasa bile 2-3 gün idare edebileceğim miktarda para koyardı kenara. Ama bu yaz pandemiden dolayı köye gidemedik. Eşim bir çalıştı bir çalışamadı.” Fadime pazar masrafını çıkarmak için komşularına takılarak ufak tefek ev içi işler yapmayı denemiş. Ama koronadan dolayı onu da bırakmak zorunda kalmış.

‘BİR EVİN SICAK OLMASI ACABA NASIL BİR DUYGU?’

Kışlık erzağı boşa düşüren pandeminin ettikleri bununla da sınırlı kalmamış. Koronavirüs vakalarının çok görüldüğü tersanede eşi koronaya yakalanmış. Fadime kendine ve çocuklarına bulaştırmamak için çok uğraşmış, başarmış da. Ama tersane patronu için çalışırken hasta olmanın maliyeti de işçi hanesinin sırtında: “İki kira içeri girdik, başkaca borçlar da birikti. Her akşam oturup hesap yapıyoruz, acaba nelerden kısabiliriz diye. Sonra bakıyoruz zaten her şeyi en kısıtlı şekilde kullanıyoruz. Doğal gazı akşama doğru bir saat açıp tekrar kapatıyorum. Geçen gün yer sofrasında yemek yerken çocukların ayağının altına ısınsınlar diye havlu koydum. Bunu gören eşim iç çekerek, ‘Bir evin sıcak olması acaba nasıl bir duygu?’ dedi. Akşama kadar zaten geminin tepesinde buz gibi havada çalışıyor ama evinde doya doya ısınamıyor” diyor Fadime. Evin moral yükünü de sırtlanarak.

“Acı reçete” dendiğinde işyeri-ev arasındaki ilişki daha da belirginleşiyor. Tersanedeki koşulları ta içinde hisseden Fadime öfkesini salıveriyor: “Acı dedikleri reçete ile benim acımın üstüne daha nasıl bir yük koyacaklar bilemedim. Türkiye’nin ekonomisi batmış. Tersane işçisi kan ağlıyor! Evimizde huzur diye bir şey kalmamış, daha acısı da mı var? Bunların evine en büyük acı düşsün. Düşsün ki bir anlasınlar. Acaba neyimiz kaldı elimizden alınacak? Benim eşim asgari ücretten biraz yüksek alıyor ve yine de bu haldeyiz. Sadece asgari ücretle geçinenleri düşünmek dahi istemiyorum. Bu yaşam koşullarında asgari ücret kesinlikle 4-5 bin olmalı ki biz de biraz nefes alalım. Bu pahalılıkta bu para da yetmez ama buna da razı hale geldik. Bir dönüp işçinin yaşamına baksınlar sonra karar versinler.”

‘CUMHURBAŞKANI İYİ HOŞ AMA İŞ EKONOMİYE GELİNCE FAKİRE ÇOK YÜKLENİYOR’

Aynı dertleri yaşayan her kadın aynı öfkeyi ve tepkiyi duymuyor “acı reçete” açıklamasına. Eşi 20 yıldır Gebze’de bir fabrikada çalışan Macide, “Ben acı reçeteyi bilmem ama en acı ilacı biz zaten içiyoruz. Daha neyi, ne kadar kısarak yaşayacağız? Cumhurbaşkanımız iyidir hoştur ama bazen halkı hiç düşünmeden konuşuyor. Ekonomiyi düzeltmek istiyor, niyeti kötü değil diye düşünüyorum” diyor mesela. Ona göre Cumhurbaşkanının tek kusuru vergi yükünü yoksul vatandaşa yıkması. “Biraz zenginlerden istemesini bilmeliler. Zaten her şeyden çok yüksek vergi alınıyor. Yıllardır çarşı pazar gezip evi en düşük bütçeyle yöneten biriyim. Neyden ne kadar vergi alınıyor biliyorum. KDV’sinden en yüksek vergiye kadar zaten vatandaş ödüyor. En yüksek vergi yine temizlik ve gıdadan alınıyor. Eve en ucuzunu alabilmek için en az 5 market dolaşıyorum. Pazarda bir sebze için önce baştan sona dolaşıyorum. Hayatım her şeyin en ucuzunu bulmaya çalışarak geçti. Cumhurbaşkanımız özellikle dışarıya çok güçlü duruyor. İnsan gururlanıyor ama iş ekonomiye gelince fakire çok yükleniyor. Bu konuda pek beğenemiyorum. Biraz işçiyi, esnafı düşünmesi lazım. Benim eşimin çalışmaktan ömrü bitti, aldığı para ortada.”

KIDEM TAZMİNATI YOKSA OY DA YOK
Macide’nin eşi 3 bin 500 lira ücret alıyor. 20 yıldır da hep fazla mesai yaparak evi geçindirmiş, “Pandemiye kadar kocamın bir akşam erken eve geldiğini bilmem. Çalışmaktan beli iki büklüm. Pandemiden dolayı fazla mesaileri kaldırdılar, bir kuru maaşla kaldık” diyor. Aralık ayı dert ayı. Macide sebebinin farkında, “Zam ayı geliyor diye yılbaşına doğru pek mesai olmaz. Yıllardır en zorlandığımız ay aralık ayı. İki yakamız bir araya gelmez” diye ifade ediyor.
Macide’nin evi tam bir Türkiye fotoğrafı. Üç çocuğun ikisi üniversite mezunu ve işsiz. En küçük lisede. Geçim zorlaşınca Macide de bir iş bulup çalışayım demiş ama yaş sorunundan işe almamışlar. “Ev işi dışında bildiğim bir şey de yok” diyor Macide, “Mahallede iki binanın temizlik işine başladım ama tabii bu neye yetecek.” Kendi market market dolaşmalarını, az parayla evi geçindirme telaşını, emeğini bir çırpıda siliveriyor ve “Eşim tek başına bugüne kadar bir sürü fedakarlık ederek eve ekmek getirdi” diyor. İşyerinin derdi evin derdi, eşinin kırmızı çizgisi Macide’nin de kırmızı çizgisi: “20 yıldır çalışıyor, bir evimiz bile yok. Tek umudumuz kıdem tazminatı. Biz Ak Parti’liydik ama bu kıdem olaylarından sonra daha da oy vermeyiz. Bu hayattaki tek güvencemiz kıdem tazminatı. O da giderse ne yaparız? Benim kocam bu konuda çok tepkili. Bu asgari ücret 5 bin olsa çok iyi olur ama bilmiyorum yaparlar mı? Çünkü ekonomimiz iyi değil.”


SARAY’IN KARNI TOK SIRTI PEKKEN EMEKÇİYE KEMER SIK DİYOR
Ekonomi iyi mi, kötü mü, kötüyse neden kötü meselesinde en çok tepkiyi iktidar ve yandaşların sefasını sürdüğü şatafat çekiyor. Eşi TCDD’de taşeron işçi olan Hanife ağzını açar açmaz “Kıbrıs’ta piknik yapanların ödediği değil, ödettiği yüksek maliyet! Kendileri saraylarda karnı tok sırtı pek, bize gelince kemer sık! Bunların parası nereden, kimden gidiyor! Bizim sırtımızdan sefa sürüyorlar” diye tepkisini dile getiriyor. Eşinin aldığı ücreti tam olarak bilmiyor Hanife, 3 bin 700 lira civarında olduğunu tahmin ediyor. Ama her ay bir miktar kesinti olduğunu biliyor. Kesintinin sebebini soruyor ama pek de üstüne gitmek istemiyor: “Eşim maaşı alır almaz oraya buraya veriyor. Elinde fazla bir şey kalmıyor. Ben de üstelemiyorum. Herhalde sinirleri bozuluyor maaşını sorunca.”
KÖY VE EK İŞ OLMADAN GEÇİM ZOR
Ücretin bir kısmı da ek işe gidiyor. Eşi işten arta kalan zamanlarında bir mobilyacının üretimhanesini kullanarak mutfak dolabı, masa gibi işler yapıyor. Burayı kullandığı için de bir miktar para ödüyor. Hanife “Gecemiz gündüzümüz belli değil, bizim de onunla ayarımız bozuldu. Mecbur, yoksa geçim çok zor” diyor. Köy Türkiye’deki işçi hanelerinin her daim dayanağı. Hanife’nin mevsimlik ‘ek işi’ de köyde: “Yazın memlekete kiraz toplamaya gidiyoruz çoluk çocuk. Köyden kışlık bir şeyler getiriyoruz. Kiraz parası da olmasa zor, çünkü öyle çok mobilya siparişi olmuyor. Özellikle pandemide azaldı işleri.” Hanife de “acı reçete” açıklamasını duyunca asgari ücret aklına gelenlerden. “Ahanda yarın öbür gün asgari ücret belli olacakmış. Bakalım bizimkinin maaşını etkileyecek mi? Etkilese de bunlar kaşıkla verir kepçeyle alır. Asgari ücretten biraz fazla alıyor işte. Geçinebilsek zaten dinlenme saatlerinde eşim ek iş yapmazdı. Valla işten atılır diye de ödüm kopuyor.”


ESNAF DUVARLARI MI YESİN

EŞİ esnaf olan Gülcan çok tepkili olup bitenlere. Biz sormadan o başlıyor anlatmaya. İki çocuk annesi. İkisi de öğrenci. Ara sıra eşine dükkanda “Yardım etmek” dışında başka hiçbir işte çalışmamış. Evin işi çocukların bakımı derken zaten başka işte çalışmaya zamanı da gücü de kalmamış. 18 yıldır evliler, eşi 20 yıldır esnaflık yapıyor. Daha önce dükkanları Kaynarca’daymış, dükkan kiraları çok artınca Esenyalı’ya taşımışlar. 4 yıldır burada esnaflık yapıyorlar. Esnafın büyük mağduriyetini anlatıyor: “Pandemide kapattılar bizi, evimize ekmek alamadık. Borcumuz gırtlakta. Ev kira, işyeri kira. Devlet ne bir yardım etti ne de bir şey. Yardıma başvurduk, işyerimiz var diye talebimiz reddedildi. Kumanya için büyük şehre başvurduk diye millet bize neler söyledi. Ya arkadaş biz duvarları mı yiyeceğiz! Esnaf dediğim de nalbur dükkanı. Kapalıyız, hiçbir şey satılmıyor. Ev sahibi, kira, toptancı para istiyor. Resmen aç kaldık. Eşim çok zorlandı.”

‘HABERLERDE ESNAF LAFI GEÇİNCE NEFESİMİZİ TUTUYORUZ’

Gülcan bir yandan hükümetin neler yaptığını takip ederken diğer yandan da esnafın bu darboğazdan nasıl kurtulması gerektiğine kafa yoruyor. Asgari ücretin esnafın da derdi olduğunu ifade ediyor: “Ben her akşam mutlaka haber izlerim. Çünkü başımıza hangi çorapları ördüklerini bilmemiz lazım. Haberde ‘esnaf’ lafı geçince nefesimizi tutuyoruz. Çünkü bir kez daha kapatırlarsa biz batacağız. Borcumuz şu an 80 bin TL. Acı reçeteyi uygulayacağı kesim başta biz esnaflarız diye düşünüyorum. Umrunda değil, bir kapatıp bir açıyor. Vergiyi alıyor mu? Alıyor! Çok mu umurlarında sanki. Kendi çocukları nasıl olsa güvencede. Ama esnafta da iş yok. Kaybedecek bir şey kalmadı, bir birlik olsalar… Bir canımız var, onu da alacaklar biz sessiz kaldıkça. Asgari ücreti düşük tutuyor, insanları sefalete mahkum ediyor. Asgari ücretle geçinen bir adam nasıl alışveriş yapsın? Normalde bizim işimiz hiç bitmez. Çünkü her an her şeyde lazım olacak ürün satıyoruz. Ama bazı günler siftah bile yapmadan kapatıyoruz. Bence asgari ücret 5-6 bin olmalı. Esnafın dönmesi için bu şart. İnsanlarda para olacak ki alışveriş yapsın. Yoksa bizim gibi daha çok kişinin canı yanacak.”


İlgili haberler
Herkes borçlu, krediye bağımlı, yarından endişeli

Pandemi sürecindeki ücretsiz izin uygulaması fiili işsiz sayısını da arttırdı. İşsiz nüfusun büyük b...

İndirime giren üç tencere için 150 kişi kuyruğa gi...

‘Faturanı ödemediğinde elektriğin, suyun kesiliyor arkasından kapına icra da geliyor. Faturadan kısa...

Kadın işçilerin gündemi: Vergiler, zamlar, asgari...

Esenyurt’ta gıda, metal, depo işçisi kadınlara asgari ücreti sorduk. İşçi kadınlar geçim derdi, zaml...