‘İki seçenek var; ya şiddet göreceksin ya dört duvar arasında sürecek yaşamın’
Kadınları koca dayağına razı eden, eve döndürmeyi hedefleyen ataerkil bakış, siyasal iktidar ve bürokrasi tarafından itinayla ŞÖNİM’lerde de uygulanıyor. Sığınmaevlerinde kalmış kadınlar anlatıyor.

Bir fanusun içine bırakıyorlar ve size oradan ‘hayata bak’ diyorlar. Umutla gittiğim, ‘Bu kez başaracağım’ dediğim her yerden elim boş döndüm. Beş kez evden çıktım, ama anca altıncıda kocama boşanma davası açabildim.

Bu sözler beş farklı sığınmaevinde kalan, ancak her seferinde şiddet dolu yuvasına geri dönen 27 yaşındaki bir çocuk annesi Feray Demirkol’a ait. Feray ilk kez 2014 yılında tanıştı sığınmaevi ile. Şiddet gördüğünde komşularının çağrısıyla polis gelmişti eve, çocuğu elinde ayakkabılarını bile giyemeden çıktılar evden. İlk sığınmaevi deneyimini şöyle anlatıyor: “Karşımda çocuklu bir kadın kalıyordu. Alt katımızda da psikolojik sorunları olan bir kadın vardı. O kadın daha önce kendi çocuklarına zarar vermiş. Başka çocuklara da zarar verme güdüsü varmış. Bizim çocuklara da tehditkar bakıyordu, endişeleniyordum ben de. Ama o kadının rahatsızlığı için hiçbir şey yapılmıyordu. Bizi uyandırmak için duvarlara vuruyorlardı, çoluk çocuk sıçrıyorduk yataktan. Düşünsenize uyuyorsunuz birileri birden duvarlara vuruyor; “Hadi kalkın, hadi hadi” diye sürekli iteliyor. Kendinizi ifade edemiyorsunuz. Eziliyorsunuz. Çocuğum oradan sonra tişörtünü kemirmeye başladı, hâlâ kemiriyor. Orada fazla duramadım. Sonra baktım olmuyor, gidecek yerim de yok, kocamla yine barıştım. Ama şiddet devam etti.”
Sığınmaevi, koşulları iyi olunca kadınlar için büyük bir kurtarıcı mekanizma olabiliyor ama uygulamaların doğru olmadığı noktada kadınları tekrar şiddet gördüğü yuvaya itiyor tıpkı Feray gibi.
Tekrar şiddet görmeye başlayınca yine sığınmaevinin yolunu tutuyor Feray. Bu kez can havliyle çıktığı için çocuğunu bile alamıyor yanına. Ve bu kez de çocuklarından ayrı düştüğü için kalamıyor sığınmaevinde...

‘SIĞAMADIK BİR YERE’
Bu süreçte akrabaları da çocuklarıyla birlikte kabul etmemiş onu. “Sığamadık bir yere” diyor. Kocası da bir yandan özürler dileyip, “kendisini düzelteceği” yönünde yeminler ediyormuş. Gidecek yer de yok! Yeniden eşiyle yaşamaya başlayan Feray, her seferinde artık kocasının ve yaşamının düzeleceğini umut ettiğini, ama hiçbir şeyin umduğu gibi olmadığını söylüyor. Sonrası yine şiddet, yine sığınmaevi... Gittiği yerde müdürün “Çocuklarını ya kocana bırak ya da çocuk esirgeme kurumuna ver, çocuk almıyoruz” dediğini aktarıyor: “Devlet olsun, insan olsun, çocuk hep problem. Yap diyorlar, iş bakmaya gelince herkes sırtını dönüyor. Orada kalamadım. Başka bir şehre gittik. Orada kaldığımız yerin bahçesi, ağaçları, meyveleri vardı. Çocuklar iç çekerek bakıyordu ama dokunamıyordu, izin verilmiyordu. Öyle istediğin zaman çıkamıyordun dışarı. Zaten şehirden çok uzak, gizli bir yerdeydi. Haftada bir izin vardı dışarı çıkmaya. Hastaneye gideceksin, çocuğu tıraş ettirmeye götüreceksin, gidemiyorsun. Bekliyorsun ki sığınmaevinin arabası gelsin, o da ya gelmiyor ya geç geliyordu. Evet güvenli ama cezaevi gibiydi. Suç işlemedim ama cezaevinde olan bendim. İki seçenek koyuyorlar önüne, ya şiddet göreceksin ya dört duvar arasında sürecek yaşamın.”

BAŞINDA KİM VARSA ONUN DEDİĞİ OLUYOR
Son kaldığı yerde de ‘duramayan’ Feray, şiddet devam edince bu kez başka bir şehre gitti. İl değiştirirken sürekli ikametgah sorunu yaşıyordu. Bu gittiği yer ‘ilk adım’ aşamasında kalınan bir yerdi. Bir süre sonra ‘uygun’ bir sığınmaevine gönderilecekti. Buradan üçüncü bir şehirdeki sığınmaevine gönderildi. “Orada bir temizlik görevlisi vardı. Kızım merdivenin yanındayken, kızımı itekledi. Ben de kızdım ‘Ben çocuğuma el süremiyorum, sen nasıl çocuğumu iteklersin’ diye. Kadınları çağırmaya gittim. Giderken belimden sıkarak çekti, bağırdı. Sonra içeriden danışman geldi. ‘Sen benim evimde böyle konuşamazsın, seni atarım buradan’ dedi. Odaya aldı bağırmaya başladı ‘Sen kimsin, aklını başına al, çok kötü şeyler olur’ diye... Ben geri adım atmayınca temizlik görevlisini çağırıp ‘Barışıp birbirinizden özür dileyin’ dediler, çocuk gibi. Karşı çıktım ‘Tutanak tutun’ dedim, tutmadılar. Temizlik görevlileri akşamları uyumayan kadınların eline temizlik malzemelerini verip temizlik yaptırıyordu. Gece uyumayan, uyuyamayan temizlik yapıyordu...”
Gittiği sığınmaevlerinin hepsinde farklı uygulama ve kurallarla karşılaştığını söylüyor Feray, bir denetleme ve koordinasyon olmamasına tepkili: “Devlet evet bir imkan veriyor ama çalışan kendi mülküymüş gibi sahipleniyor, sanki bize yardım ediyorlar. Sığınmaevlerindeki kadınların bir hayat kuracağına inanmıyorlar. Devlet yanımızda duruyor görünüyor ama aslında eşlerimizden yana. Devlet diyor ki yani; siz gelin burayı görün, kocanızı mumla arayacaksınız. Denetlenmiyor, kendi haline bırakılıyor sığınmaevleri. Kötü muamele var özetiyle. Küçük görüyorlar seni, mağdursun, oraya gelmişsin diye. Her sığınmaevi birbirinden farklıydı. Sistem farklıydı, kurallar, görevler, davranış her şey farklıydı. Sığınmaevinin başında kim varsa onun dediği olacaktı.”

KATI KURALLAR KADINLARI DAHA DA EZİYOR
Feray’ın en çok şikayet ettiği şeylerden biri de sığınmaevlerinde kadınların her hareketinin kontrol edilmesi ve katı kurallar. “Mesela en basiti, evinde şiddet gören kadın en azından kendi keyfince gidip mutfağından çayını alıyor ama sığınmaevinde çekiniyorsun, verirler mi acaba? Benim kafamı dinlemeye, çocuğum varsa aynı şekilde onu şiddetten uzaklaştırmaya ihtiyacım var. ‘Çocuk ses yapmasın, çocuğuna sahip çık, çocuğun ona dokunmasın...’ Kural olması lazım evet, ama belli bir yere kadar. Düşünsenize uykusuna, yemesine içmesine, oturup kalkmasına karışılan bir kadın kendi başına ne yapabilir ki? Kadın kendini ifade edemeyince ezikleşir, güçsüzleşir. Kocasından gördüğü şiddetin travması devam ettiriliyor sığınmaevinde. Nasıl devam ediyor? Mesela çalışanlar her şeyi kontrol ediyor. Bunalıyorsun. Kadınları kontrol etmemeleri lazım. Bir de psikolojik sıkıntısı olanlarla daha iyi ilgilenilmeli; kontrol edilmeli, tedavi ettirilmeli. Kaldığım sığınmaevlerinde uyuşturucu bağımlısı olan kadınlar vardı. Devletin ilk başta onları tedavi ettirmesi lazımdı. Ama devlet onu yapmıyor, bir tas yemek, bir yatak veriyor, diyor ki, ‘Al ben sana yardım ettim.’ Kocanın yaptığı şiddetin yarısına devlet katkıda bulunuyor.”


EVET DEVLET, VATAN BİZİM AMA...
Sürekli hor görüldüğü için sığınmaevlerinde barınamadığını söyleyen Feray, “De ki; ‘Ben sana şu şu imkanları veriyorum, sen de git bunu bunu yap.’ Evet devlet, vatan bizim ama devlet kadınları ve çocukları için bir şey yapmıyor. Sığınma evlerinde insancıl davranılmıyor. Benim evladım deyip de sarmıyorlar. Kadın zaten kaynanadan, kocadan, babadan, toplumdan hep bir şiddet görmüş. Devlet de buna destek veriyor” diyor.
Darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz’da sabahlara kadar nöbet tuttuğunu anlatan Feray, “Ama bunca şeyi yaşadıktan sonra düşünüyorum; Niye? Düşünsenize siz bir şeyleri önemsiyorsunuz, canınızı ortaya koyuyorsunuz ama sonra bakıyorsunuz ki onlar sizi önemsemiyor” diye yakınıyor.

İLK KEZ BOŞANMA DAVASI AÇABİLDİM ÇÜNKÜ...
Çaresizlik içinde beşinci kez sığınmaevinden kocasının yanına dönen Feray, bu kez kaynanasının şiddetini de yaşıyor. Bir gün kocası onu döverken mutfağa gidip, ‘Öldüreceğim seni’ diyerek bıçak aramaya başlıyor. Neyse ki Feray, böyle bir durumla karşılaşabilme olasılığına karşı evdeki tüm bıçakları daha önce saklamış. O gün kaçıyor evden. Eski çalıştığı yerden bir arkadaşı onu Mor Çatı’ya yönlendiriyor. Sonrasını şöyle anlatıyor: “Gittiğimde Mor Çatı’da bir birlik gördüm kadınlar ve görevliler arasında. Ben arama yapacaklar, sigaramı, telefonumu alacaklar diye önden çıkardım verdim. Almadılar. İnsanları konuşmayla iletişimleriyle bile rahatlattılar. Kız kardeşlerim oldu orada. Öyle sürekli insanı kısıtlamıyorlardı da. İhtiyacımıza göre hareket ediliyordu. Psikolog geliyordu. Sığıntı gibi değildim orada. Artık kendimi bulduğumu hissediyorum. Mor Çatı’da şunu anladım; kadınlar olarak birlik olursak bu işin üstesinden gelebiliriz. Ben birçok sığınmaevi gezdim, ilk kez boşanma davası açabildim, çünkü artık yalnız olmadığımı, güçlendiğimi hissediyorum. İlk defa kendim için adımlar atıyorum. Umutluyum. İlk hedefim iş bulmak, hayatımı kurmak. Ve ileride de sığınmaevlerindeki deneyimlerimi aktarabileceğim bir kitap yazmak.”

SEVGİ’NİN HİKAYESİ: ÇARESİZLİKTEN, ÇARE ÜRETMEYE GİDEN YOL

Küçük yaşta annesi ölünce köyün tarlasında çalışmaya başladı Sevgi Doğan. Çalıştığı için düzenli olarak okula gidemiyordu. Okula gidemediği zamanlarda arkadaşlarının defterlerini alıp eksiklerini tamamlıyordu. Böylelikle hem çalışıyor hem kendi çabalarıyla okuluna devam ediyordu. İmkansız gibi görüyordu ama 14 yaşındayken sınava girdi ve kazandı. Köyünde okuyan tek kız olacaktı. Ancak babası onu amcasının oğluyla döve döve, zorla evlendirdi. Bu evliliği 7 yıl sürdü, bir çocuğu oldu ve evliliği boyunca şiddet gördü. İlk eşinden ayrıldı. Sonra bir kez daha evlendi. İkinci evliliğinin daha ilk gününde şiddet görmeye başladı kocasından, beterin beteriydi karşılaştığı... “Gidecek yerim yoktu. Daha çocuğum olmadan ben evden ayrılmıştım, ailemin yanına gittim kabul etmediler. Defalarca şikayetçi oldum. Ama karakolda bana ‘Ben de karımı dövüyorum abla ne olacak, bir şey olmaz’ diyorlardı. Karakolu şikayet ettim savcılığa ama hiçbir şey olmadı. Ben dayak yiyince sağlık ocağına getirip götürüyorlardı o kadar. Eve dönünce bir de karakola şikayet ettim diye dayak yiyordum.”
Çocuğuna hamileyken erken doğum yapmak zorunda kaldı, çünkü kocası kendisini merdivenlerden aşağıya atmıştı. O zamanlardan bu zamana hâlâ kalıcı hasarlar mevcut vücudunda. Belinde kayma, fıtık, kafa derisinin içinde darbelerden dolayı ödemler ve bunların neden olduğu şiddetli ağrılar...

SEVGİ’NİN İLK SIĞINMAEVİ DENEYİMİ
Bundan 12 yıl önce ilk kez çıktı evden ve sığınmaevinin yolunu tuttu Sevgi. Konya’da bir sığınmaevinde kaldı bir süre. Ancak çocukları yanında değildi. Çocuklarıyla tehdit edilince Konya’daki sığınmaevinden ayrılmak zorunda kaldı. Şiddet dolu yuvasında çocukları için yaşamaya devam etti. Konya’daki sığınmaevinin koşulların iyi olduğunu söylüyor ancak orada hiç güçlenemediğinin bu yüzden de şiddetin yaşamında devam ettiğinin farkında...
“Konya’da içeride görevli olan şiddet gören kadınlardı. Psikolojik, sosyal destek vs. orada yoktu. Sadece barınak gibiydi. Nasıl yapacağını, ne edeceğini kendin düşünecektin; hayatını kurmayı, psikolojik desteğini... Seni güçlendirmeyi sağlayacak herhangi bir şey yoktu.”

‘ÇOCUKLARI ŞİMDİ YUVAYA VER SONRA ALIRSIN’
Sığınmaevinden döndükten sonra şiddet görmeye devam etti Sevgi, sonra İstanbul’daki bir sığınmaevine gitti çocuklarıyla beraber. Burası ilk adım yeriydi. İlk adım yeri olmasına rağmen 50 gün kaldı ısrarı sonucu. Burada kaldıktan sonra iş bulup eve çıktı çocuklarıyla birlikte ancak eve çıktıktan 3 ay sonra kocası izini buldu. Kocasının izini bulmasının sorumlusu olarak en son kaldığı sığınmaevini gösteriyor Sevgi, çünkü çocuklarını okula kayıt yaptırınca kocasının bu şekilde izine rastladığını söylüyor. “Önceki kaldığım yere hayati tehlikem olduğunu söyledim. Ölüm tehditleri alıyorum dedim. Yine de gizlilik kararı gibi bir şey için uğraşmadılar. Ben de bilmiyordum. Çocukları okula kayıt yaptırınca hemen buldu beni kocam.”
İstanbul’da kaldığı bu sığınmaevinde çocukların da kabul edilmediğini söylüyor Sevgi, “Çocuklu kadınları, çocuklarını yuvaya vermeye ikna ediyorlardı. Çocuklu birçok kadına ‘Buradayken bakamazsın yuvaya ver; iş bulunca gider alırsın’ diyorlardı. Bana da dediler ‘ben vermem, yardım edecekseniz çocuklarımla birlikte bana yardım edin. Yoksa ben giderim’ dedim. Dedim ama gidecek yerim de yok, dışarı çıkmaya da korkuyorum...”
HAYATTA KALIP, GÜÇLÜ OLMAK...
Kocası izini bulunca yine eve dönmek zorunda kalan Sevgi, çocuklarıyla beraber şiddet görmeye devam etti. O sıra bir hastanede çalışıyordu. Çalıştığı hastaneye kocası gelip kendisini darp edince hastanedeki diğer çalışanların yönlendirmesiyle Mor Çatı’ya ulaştı. Hayatının o noktadan sonra değiştiğini söylerken minnetle anlatmaya devam ediyor Sevgi, “İlk önce gizlilik kararı aldırdılar hem çocuklarım hem benim için. Sonra sığınağa yerleştik.”
6 yıl önce Mor Çatı’da 8 ay boyunca kalan Sevgi şimdi 43 yaşında ve güçlü bir kadın. Güçlenmesinin tarifini ise şöyle yapıyor: “Yeniden doğmuş gibiyim. Ben kendimi ifade edemiyordum, hep ağlıyordum. Ama kendime özgüvenimi kazandırdılar, yalnız olmadığımı gördüm. Ben ‘üç çocukla yapamam, çalışamam’ diyordum beni desteklediler ‘Yapabilirsin’ diye, sağlık durumumla ilgilendiler. Hayatta kalıp güçlü olmamızı istiyorlar. Ben Konya’yı da İstanbul’da gördüm... İstanbul’dakinde çocuğu ne yapacaksın diye sordular. Mor Çatı’da böyle bir şey sormadılar. Çocuklarımla birlikte bana çözüm üretmeye çalıştılar. Ayakta durmamızı sağladılar. Çocuklarımla nasıl iletişim kuracağımı da öğrendim. Gerçekten çok kötü şeyler yaşadım. Ama atlattım. Şimdi eski kocam güçlendiğimin farkında. Korkuyor bir şey yapmaya, 6 senedir rahatım. Güçlendiğim için şiddetten uzaklaştım, kurtuldum.”
Sığınmaevlerinde kadınların güçlendirilmesinin kadınların hayatını kurtardığını söyleyen Sevgi, sığınaktan ayrıldıktan sonra kadınların durumunun takip edilmesinin de önemine vurgu yapıyor, “Çaresizliği kenara atıp çareyi bulacak güç buluyorsun gücünün farkına varınca. Mor Çatı, 6 sene geçmesine rağmen hâlâ arar sorar, durumumu takip eder, ben de yalnız olmadığımı hissederim. Devlette Mor Çatı gibi sığınmaevleri olsun isterdim. Devletin Mor Çatı ile görüşmesini, onların çalışmalarının örnek alınmasını çok isterdim. Devlet sığınmaevleri de bu şekilde çalışsa kadınlar kendi hayatlarını kurabilir.”

*Kadınların can güvenliği tehlikesi sebebiyle kimliklerini ortaya çıkaracak bilgiler değiştirilmiştir.

YARIN: Sığınmaevleri kadınları güçlendiriyor mu?

İlgili haberler
Fatih Tezcan’ın tehdit ettiği eski eşi: Anneliğimi...

Fatih Tezcan’ın ‘Bir baba yine kendisine çocuklarını göstermeyen anneyi öldürürse, devlet bu konuda...

Kadına yönelik şiddet sınıfsallaşırken...

Bütün kadınların toplumun, devletin üstünde tepindiği, ‘orta malı’ haline getirildiği; kadınların rı...

6284 sayılı Şiddetle Mücadele Yasası neden hedefte...

6284 sayılı Yasa bir süredir hedefte. Yasa’yı değerlendiren Mor Çatı avukatlarından Deniz Bayram sal...