Ekim Devrimi’nin kadın portreleri
Emeği, özverisi, çalışkanlığı ve militanlığı hayranlık uyandıracak devrimin kadın karakterlerinden Krupskaya, Kollontay, Armand ve Ulyanovlar ailesinin kadınlarının yaşam öykülerini anlatıyoruz.

Ekim Devrimi’ne giden yolun mihenk taşlarını döşeyen ve bu yeni yaşamın örgütleyicisi olan devrimin kadın karakterlerin, yaşamları sayfalarca yazıya sığamayacak kadar olsa da yolumuzu aydınlatacak mücadelelerini az da olsa anlatmak 10 gündür yaptığımız ‘Ekim’in Aynasında Kadınlar’ dosyamızın hakkıdır diye düşündük. Yoksulluk ve sömürü altındaki işçi ve emekçi yığınlarına gösterdikleri yolla devrimi zafere ulaştıran hareketin en büyük kadın militanlarından Krupskaya, Kollontay, Armand ve Ulyanovlar ailesinin kadınlarının yaşam öykülerini anlatıyoruz. Devrimin tek öncü kadınları elbette yalnızca onlar değil, ancak devrime olan katkıları örnek alınacak ve yol edinilecek derece de güçlü.

Emeği, özverisi, çalışkanlığı, militanlığı hayranlık uyandıracak derece de olan kadınların yaşamı gerçekten de kadınlar olmadan bir devrimin olmayacağını gözler önüne seriyor.

ULYANOVLAR AİLESİNİN KADINLARI
Maria Aleksandrovna Ulyanova 
Ulyanovlar ailesi, Vladimir Ilyiç’in erkek ve kız kardeşleri devrimciydiler. Hepsinin yaşamının belli dönemleri hapishanelerde, sürgünlerde geçiyordu. Peki bu süreçte hele ki Lenin onca sürgün ve tutukluluk halindeyken annesi Maria Aleksandrovna Ulyanova ne yapıyordu dersiniz? Biz cevap verelim evlatlarıyla gurur duyuyordu. Olağanüstü bir güç, irade ve tahammülün kadınıydı.

1 Mart 1887 tarihinde Çar III. Aleksandr’a suikast olayından kardeşi Aleksandr ile aynı zamanda tutuklanmış olan Anna İlyiniçna Ulyanova, annesinin görüşe gelişini şöyle anlatıyor:
“Sarsılmış ve hüzünlü de olsa onu, tamamen kendine hakim görünce, tutukluluğun son günlerinde olup biteni, düzeltilemez bir şeyler olduğunu aklıma bile getiremedim... Kardeşimin idamını yolda dağıtılan bildirilerden öğrenmişti ama öylesine metindi ki, benim yanıma, görüşe yalnız başına geldi, olup bitenden beni haberdar etmemelerini gardiyanlardan rica ederek, beni dinçleştirmeye çalıştı, sağlığımı korumam konusunda ısrar etti ve kendisi hakkında beni sakinleştirdi... ”

Çocuklarına 5 yaşında okuma yazmayı öğreten Maria yabancı dillerin başlangıçlarını ve müzik zevkini aşıladı onlara. Pedagojik bir yeteneğe sahipti ve çocuklarına sevgi ve şefkatle yaklaşıyordu.Yaşamını çocuklarına adadığı gibi onları devrimcilik yıllarında destek verdi, sürgün yıllarında peşi sıra arkalarından gitti, tutukluluk yıllarında onlara yalnız bırakmadı.
Maria Aleksandrovna, devrimi göremeden 1916 yılında 81 yaşında, Petrograd’da yaşamını yitirir.

BİR ANI
Maria Aleksandrovna, tutuklu Vladimir İlyiç’e destek için, polis şubesi müdürü Zvolyanskiy’in kabul odasındadır. Zvolyanskiy bürosundan çıkar ve tüm odayı dolduran yüksek bir sesle Vladimir İlyiç’in annesine hitap ederek şöyle der: “Çocuklarınla gurur duyabilirsin: Birini astılar, diğerinin başına da aynısı gelebilir ve ipte ağlayabilir. Maria Aleksandrovna ayağa kalkar ve cevabı tam bir vakarla yankılanır: “Evet, ben çocuklarımla gurur duyuyorum!”

Anna îlyiniçna Ulyanova-Elizarova
Lenin’in kız kardeşi Anna 1864’te doğdu. 1 Mart 1887’de Çar’a suikast hazırlığında bulunmak suçuyla ağabeyi Aleksandr ile birlikte tutuklandı ve 5 yıl hapse mahkum edildi. Bu, tutuklamalarla, hapislerle ve sürgünlerle geçen devrimci yaşamını beraberinde getirdi.

Pravda Prosveşçe ve Rabotnitsa (kadın işçi) yayınlarında çalıştığı gibi partiye maddi fon için de durmadan çalışıyor, parti yayınlarının örgütlenmesini ve ülkeye sokulup işçi ve emekçilere ulaşması için büyük çaba sarf ediyordu. Lenin Sibirya’da sürgündeyken partiyle Lenin’in bağını kuruyor, kitapların satır aralarına görünmez mürekkeple mektuplar yazıyordu. Bu şekilde de Lenin Petrograd, Moskova ve diğer şehirlerdeki parti komiteleriyle iletişim sürdürüyordu.

Bolşevik Anna, birçok başka deriginin de editörlüğünü yapıyordu parti çalışmalarının yanı sıra.
“Kapitalizmin boyunduruğundan kendini kurtarmış olmak, bize, Sovyetler Birliği proletaryasına diğer halklardan daha önce nasip olduğu için, bu mücadelede bütün diğer halklara, tüm insanlığa yardım etmek gibi yüce bir görevimiz var” diye yazıyordu bir broşüründe Anna İlyiniçna. Son soluğuna dek tutkuyla mücadele etti.

NADEJDA KONSTANTİNOVNA KRUPSKAYA
Lenin’in en yakın dostu, eşi, mücadele arkadaşı ve bir militandı. Krupskaya, yoksullaşan asilzade bir ailede, 26 Şubat 1869 tarihinde Petersburg’da dünyaya geldi.
Nadejda Konstantinovna’nın anne ve babası iş aramak geçimlerini sağlamak için, kentten kente, bir yerden başka bir yere taşınmak zorunda kalıyorlardı.

Nadejda Konstantinovna, çalışma hayatına da erkenden başladı. Babasının ölümünden sonra 14 yaşındaki lise öğrencisi iken annesinin kıt bütçesine az da olsa katkı yapmak için üç beş kuruşluk derslere koşuşturuyordu. Henüz ilk gençlik yıllarında illegal öğrenci çevrelerinde Marks’ın teorisi ile tanıştı:
“Tüm emekçilerin kurtuluş davasında işçinin oynayacak olduğu rol gözlerim önünde canlanır canlanmaz beni karşı konulmaz bir şekilde işçi çevresine, işçiler arasında çalışmaya çekti” diye yazdı sonraları Krupskaya.



Nevskaya grevi için Petersburg’un işçi semtine yöneldi, işçilerle doğrudan doğruya ilişki kuracağı pazar akşam okuluna öğretmen olarak girdi. Bu ilişkiler gittikçe kuvvetlendi ve tüm hayatı boyunca sürecek olan kopmaz bağlar haline geldi.

Krupskaya, somut belgelerin toparlanmasını, bildirilerin basımı ve yeniden yazılıp çoğaltılmasını organize ediyordu. Krupskaya’nın yaşamı o grevden bu greve çalışmalarla, işçilerle birebir ilişkilerle ve tabi tutuklamalar ve sürgünlerle devam etti.

Krupskaya, Sablina takma adı altında “Kadın İşçi” broşürünü yazdı. El yazması büyük bir güçlükle yurt dışına gönderilip, “Iskra” yayınlarında basıldı, illegal olarak Rusya’ya sokuldu ve çoğunlukla kadınların çalıştıkları fabrikalarda dağıtıldı. Bu broşür, emekçi kadınların haksızlığa hukuksuzluğa ve yoksulluğa karşı aktif mücadele içine çekilmelerinde etkili oldu.



Bu genel parti işlerinin yanı sıra Nadejda Konstantinovna en eski uzmanlığı olan pedagoji üzerinde de çalışıyordu. Çocuğu olmuyordu ama bu, çocuklar için mücadele etmeyeceği anlamına gelmiyordu. “Halk Eğitimi ve Demokrasi” adlı kitabı 1915 yılında yayımlandı.

Nadejda Konstantinovna geleceğin özgür okullarında anlamsız sertlikteki geleneksel eğitime karşı çıkmıştı. Açlık ve yıkım şartlarında, okul, kurs, kütüphane, kulüp, okuma odaları ağının yaratılması için uğraşıyordu. Çarlığın kalıntısı, yüz kızartıcı bir durum olan, emekçilerin okuma yazma bilmeyişlerini ortadan kaldırma çalışmalarının düzenlenmesine Krupskaya büyük bir enerji harcadı.

Eğitim Bakanlığı için Nadejda gibi yeterlilikte çok az sayıda insan vardı ve Nadejda, devrimin kendisine biçtiği görevi layıkıyla yerine getirdi. Devrime olan katkıları onu 1924’te Komünist Parti’nin üyesi, 1927’de Denetleme Komisyonu ve 1931’de Yüksek Sovyet üyesi yaptı.

Lenin’in hastalığının en ağır olduğu, “Sanki uçurumdan geçiyoruz” diye ifade ettiği aylarda bile çalışmalara ara vermedi. Lenin’in hayata gözlerini kapadığı günlerde metanetini kaybetmedi. 26 Ocak 1924’te, Sovyet Kongresinin yas oturumunda önemli bir konuşma yaptı. Bu konuşmada Krupskaya’nın moral ve mücadele gücü bir kez daha görülüyordu. Daha yapacak çok iş vardı. Sovyetler olgunlaşıp sağlamlaşırken Nadejda’nın gözleri önünde yeni bir hayat açılıp serpiliyordu

Kapitalizmin baş belası bir kadın: Nadya Krupskaya



INESSA ARMAND
Inessa Armand, 8 Mayıs 1874 tarihinde Paris’te doğdu. Inessa’nın anne ve babası Fransız tiyatrosunun oyuncularıydı. Baba erken yaşta ölünce, anne ise geçime muhtaç üç çocukla birlikte kaldı. 6 yaşındaki Inessa’yı Moskova’da yaşayan babaannesi ve müzik ve Fransızca öğretmeni olan halası, eğitimi için yanlarına aldılar. Böylece erken çocukluk yaşından itibaren kendini bulmuş olduğu Rusya, Inessa’nın vatanı oldu. Burada büyüdü, devrimci militan olarak yaşamının hemen hemen tamamını burada geçirdi

Halası ve babaannesi, eğitimine büyük bir dikkat veriyordu. Geniş bir genel eğitimden geçti, mükemmel derecede iki yabancı dil öğrendi, çok iyi bir müzisyen oldu. Fakat her şeyden daha çok okumayı seviyordu. Evde büyük bir kütüphane vardı, sanatsal edebiyatın Rus ve yabancı klasikleri ile çok sayıda felsefi ve tarihsel kitapla erken yaşta tanıştı.

Inessa, daha çocukken tanışmış olduğu Aleksandr Yevgeneviç Armand ile 18 yaşında evlendi. Gelecek, ona, aile ortamında rahat bir hayat vaadediyordu ancak o gerçek yaşamın böylesine mutlu olmadığını biliyordu. Inessa, çevresinde, halk yığınlarının yoksulluğunu ve sefaletini görüp bunlara gözlerini kapatamayan bir kadındı. Hayatında bu karanlık tarafını ortadan kaldırmak için mücadele etmek istiyor ancak bunu nasıl yapacağını da bilemiyordu bir yandan. Her tür politikadan fazlasıyla uzakta büyümüştü. Yaşamdaki sefaleti için yanan Inessa, köy çocukları için okul düzenleyip, orada öğretmenlik yapmayı seçer ancak çok geçmeden, hayatın bu yolla düzelmeyeceğini görür. Burjuva hayırseverliğinin her türünün sahteliğini de, yalancı evliyalığını da gittikçe daha iyi görür. Bu dönemden sonra Inessa ağır ruhsal bir sıkıntı geçirir. Fakat çok geçmeden çıkış yolunu bulur. Kocasının kardeşi ve onun arkadaşları aracılığıyla Sosyal-Demokratlarla ilişki kurar, Sosyal-Demokrat edebiyatı okumaya başlar ve mücadele ile tanışır.

Inessa artık illegal durumdadır ve illegal bir dairede yaşamaktadır. Evinden ayrılmak kolay olmaz. Beş çocuğu vardır ve küçüğü dört yaşını henüz geçmiştir. Inessa çocuklarını elbetteki çok seviyordu ancak onların güvenliği için ayrı yaşamaya çabalar. Yalnız Inessa çocukların eğitimini hiçbir zaman ihmal etmez çocuklarına öğretmeye ve anlatmaya devam eder. Çocuklarının dördü sonraları komünist olur.

Kızı İnna Armand’ın anlatımına göre Inessa dış görünüşü ile son derece ölçülü, hatta biraz içe kapanık gibi görünse de, aslında girişken, insanlara karşı özenli ve çevresinin güvenini, sevgisini kazanmayı bilen biridir. Onun, Paris’deki dairesinde sürekli pek çok kişi gelir. Hem de sadece parti işleri ile ilgili olarak değil, aynı zamanda danışmaya ya da dostça yardımı için, bazen de sırf dinlenmeye ve güzel bir müzik dinlemeye gelirler. Sıkı dostluk bağlarının kurulduğu bu dönemde Vladimir İlyiç ve Nadejda Konstantinovna ile birlikte Inessa’nın yanına uğrardı. “Her gün görüşüyorduk, Inessa bizim bir yakınımız olmuştu.” diyerek anar o dönemi Nadejda Konstantinovna.

1913 yılında Lenin’in inisiyatifi ile Petersburg’da “Kadın İşçi" adlı bir derginin yayma hazırlanmasına karar verilir. Inessa, yurtdışı yazı kurulunun tümü ile beraber aktif olarak katılır, çıkmaya başladığı zaman dergiye makaleler yazar, doğru yön tutmasına yardım eder.

1917 Şubat’ında Rusya’daki devrimin haberi İsviçre’ye gelir. Sürgündeki İnessa ilk bolşevik grupla beraber memlekete döner ve tüm gücünü, tüm enerjisini, parti faaliyetine verir.
Inessa, Moskova’nın mahalleleri ile sıkı bağlantı içindedir. Yaptığı etütlerle hem Parti toplantıalrında, hem de Moskova fabrikalarında, atölyelerinde söz alır, MK’nin Parti okulunda dersler verir, gazetelere makaleler yazar, Moskova kent durmasının(meclisinin) üyesi olur, kadınlar arasında önemli çalışmalar yürütür. Sonbaharda Inessa’nın önerisi ile kadınlar arasında çalışmak üzere, Bolşeviklerin Moskova bölge bürosu bünyesinde ilk özgün komisyon kurulur. Ekim Devrimi’nin hazırlanmasına yönelik bütün çalışmalarda en canlı ve aktif bir biçimde yer alır.
Inessa, işlere son haddine kadar yüklenir. Eve son derece yorulmuş olarak geç saatlerde döner fakat her zaman eneıji doludur. Kendisini tamamen işçi ve köylü kadınlar arasındaki çalışmaya veren Inessa, Partinin MK bünyesi içindeki Kadın Şubesi’nin ilk yöneticisi olur.

Koleraya yaklanarak yaşamını yitiren İnessa’nın ölümü üzerine yoldaşı Krupskaya şunu yazar: “Inessa Armand örneğinin emekçilerin kurtuluşunu değerli bulan herkesin yüreğinde, partili yoldaşların yüreklerinde, kadın işçi ve köylülerin yüreklerinde yaşamasını isterdim. Inessa’nın hararetle mücadelesini verdiği dava komünizm davası zafer kazanacak, buna hiç şüphe yok.”



ALEKSANDRA MİHAYLOVNA KOLLONTAY
“Düşüncelerindeki haklılık inancının alevli meşalesiyle kitleleri peşinden götür.” A. Kollontay

Kendisini mücadeleye adayan, Aleksandra Mihaylovna Kollontay, 80 yaşının eşiğinde, ölümle yüz yüzeyken arkadaşı Vera Yureneva’ya: “Kalbim yeterince ciddi, fakat ben bu gezegendeki işlerimi bitirmiş olmaktan hala uzağım, bu nedenle, özümü oluşturan atom olup gezegenler arası boşluğa uçmaya niyetim yok” demişti bir mektubunda bu mektuptan 12 gün sonra hayatını kaybetti. Bu mektup, bir kadının ne denli büyük yaşam gücü, tükenmez bir irade ve enerjisi olduğunu gösteriyordu yalnızca bir mektup değil tüm yaşam öyküsü bunu ortaya koyuyordu Kollontay’ın. Aleksandra Mihaylovna Kollontay 1 Nisan 1872 tarihinde Petersburg’da, General Domontoviç’in ailesinde doğdu. Ukrayna asilzadesinin oğlu olan babası Poltav Kolordusu mezunuydu. Finlandiya doğumlu olan annesi sıradan bir kereste tüccarının kızıydı. Kollontay’ın ailesinin en büyük korkuları kızlarının bir devrimci olmasıydı ki bazen en büyük korkularımız gelir bulur bizi öyle değil mi?

Kızlarının devrimci olmaması için çokça uğraşırlar Kollontay’ın lise’ye kaydolma zamanı geldiğinde kızlarının herhangi bir politikadan etkilenmemesi için ev eğitimi vermeyi kararlaştınr. Ücretli öğretmenler bulunur, ancak öğretmenlerinden Maria İvanovna’nın konuşmaları onu çok etkiler.

18 yaşına doğru Aleksandra Mihaylovna gelişkin, iyi eğitimli ve aynı zamanda güzel bir kızdır. 1890 yılı baharında mühendis Vladimir Mihayloviç Kollontay ile evlenir fakat burjuva ailesindeki pasif yaşam onu tatmin etmez. Üç yıl sonra kocasından ayrılır ve küçük oğluyla birlikte ondan uzaklaşır. A. M. Kollontay o zamanki, erken evliliğini “anne babasının iradesini protesto eylemi”, boşanmasını ise hatasını düzeltme diye açıklar.

Sosyal-Demokratların politik çalışma için kullandıkları, çeşitli türlerdeki kültürel-aydınlanma kurumların çalışmalarına katılan Kollontay, 90’lı yılların ortasından itibaren bu kurumlara katılmaya başlar. Petersburg fabrikalarının öncü işçileri ile proletaryanın yaşamı ve beklentileri ile tanıştığı yerlerde, genel işçi eğitim çevrelerinde dersler verir.
Bütün bunlar Aleksandra Mihaylovna’nın yaşamında büyük rol oynar ve devrimci çevreye girmesine yardımcı olur.

1896 baharında Narva’daki ünlü Krengolm işletmesinde bulunması gerekti. “1200 kadın ve erkek dokumacının köle gibi çalıştırılması aklımı durduran şaşkınlık yarattı bende. O zaman ben henüz Marksist değildim, daha ziyade halk-iradesiciliğine ve teröre eğilimli idim. Narva’yı ziyaretten sonra Marksizm ve ekonomi öğrenimi ile meşgul oldum.” diye yazdı daha sonraları Kollontay.

Aktif devrimci mücadelenin yoluna çıkınca Kollontay kadınların kaderi üzerinde gittikçe daha çok düşünür, kadınlann özgürlüğü için mücadeleyi, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesi ile bağlamak gerektiğini gittikçe daha çok anlar. “Kadınlar, onların kaderleri, tüm hayatımı doldurdu ve onların yazgıları beni sosyalizme itti ” diye yazar. Kadının köleliğinin tüm temellerini altüst etmek ve kadınlara tüm haklarını vermek, onun kutsal hayalidir.

Kollontay’ın 1905 devrimi sırasında ve sonrasında partinin kadın sorununa ilişkin politika geliştirmesinde önemli katkıları olur.

Devrimden sonra Devlet Yardımı Halk Komiserliğine atanan Kollontay, daha sonra Sovyetlerin ilk kadın büyükelçisi olarak birçok ülkede görev yaptı. Kollontay’ın kadın mücadelesine yön veren katkılarından sonra artık fiiliyatta değişimler yapması gerekmektedir. Tüm çaba ve enerjisini buna yönlendirir.



I.Dünya Savaşı’nın en ağır sonuçlarından biri, devasa boyutlar alan kimsesiz, bakımsız çocuklardı. Parti, kimsesiz çocukların tam bakımı görevini Devlet Sosyal Bakım Halk Komiserliğine verir. Devletin bu önemli görevinde Kollontay, genç Sovyet hükümetinin çocukların bakımına canla başla katılır. Çocukların ve yalnızlık içindeki annelerin durumunun köklü bir biçimde iyileştirilmesine yönelik bir takım talimatın yayınlanmasını başarır.

Hükümet talimatları ve Devlet Sosyal Bakım Halk Komiserliği’nin inisiyatifi ya da aktif desteği ile alınan, çocuk komünlerinin örgütlenmesi, emek atölyeleri gibi bir takım başka tedbirler kimsesiz çocuklar sorununun başlangıçta büyük ölçüde azalmasını, daha sonra da tamamen ortadan kaldırılmasını sağlar.

Bu değişimler devrimin büyük kazanımlarından biridir. Ve bunun başarılmasına Kollontay’ın pek çok emek harcar. Tüm güçlüklere rağmen, toplumsal yaşam, kurumlarının örgütlenmesi üzerine çalışmalar başarıyla yürür. 1920 yılına doğru ekonomik yıkıntının kısıtlı olanakları içinde, ülkede 600’den fazla çocuk kreşi, yüzlerce anne ve bebek evi, klinik ve süt odası açılır.

Kollontay’ın aktif katılımı ile kadınların durumunun iyileştirilmesi üzerine bir takım kararname hazırlanır. Örneğin: Hiçbir sosyal sigorta türünün cinsiyete bağlı olmaması, gebelik yardımı düzenlenmesi, kadınlara fiziki durumlarına uygun iş sağlanması, eşlerin vatandaş ve moral bakımdan tam eşitliğini belirleyen sivil (nikâh şartı olmayan) evlilik, “yasal” çocuklarla, evlilik dışı doğan çocuklar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması gibi talimatlar sağlanır. Sovyet devletinin bütün bu tedbirleri, kadının eşitsizliğini ve kölece bağımlılığını yok etmeye, toplumsal yaşama fiilen, aktif bir şekilde katılabilecekleri şartları yaratmaya yönelikti. Kadınlar arasında okuma-yazma bilmezliği yok etmeye yönelik muazzam çaba da, kadın işçi ve köylüler için yaygınlaştırılan her türden kurs ve okul ağları da bu amaca hizmet ediyordu.

“Nasıl mutlu olunur, yaşamdan nasıl sevinç duyulur, yaşamın anlamı ne! Şayet çevre bunca azap, adaletsizlik ve zulümle dolu ise?- İşte, benim devrime yürüyüş, komünist oluş niçinim.” A. M. Kollontay’ın 1951 yılında düştüğü bu nottan yaşamının gerçek anlamını ifade eder.

Kaynak: Ünlü Bolşevik Kadınlar kitabı

İlgili haberler
Sosyalizmi kurmak Adem’den değil, Havva’dan başlad...

Devrimden önce çalışan kadınlar sadece evlerde hizmetçi ya da çiftliklerde işçiyken, sağlanan eğitim...

Ekim devrimi ve kadınlar (1)

Kadınlar kendi konumlarını kökten değiştiren sosyalizme giden yolda nasıl mücadele etti? Neler yaptı...

Ekim Devrimi ve Kadınlar (2)

Bolşevik Parti’nin kadının kurtuluşu politikasından; üretim, politika, eğitim, sağlık alanlarına kad...

Sovyetlerde eşitlik için adım adım...

Yasal düzenlemelerden, fiili eşitlik için atılan somut adımlara, eğitimden politikaya, kadınların to...

İşçi kadınların ‘kendi’ gazetesi: Rabotnitsa

Lafta değil yani, bir devrimin öncüsü olan kadınlar aslında cefasını da en çok çekenlermiş, doğusund...

Ekim devriminde Doğu’nun kadınları

Ekim Devrimi sadece Rus kadınlarına değil Doğu kadınlarına da eşitlik getirdi. Çürümüş düzenin en çu...