Ekim devriminde Doğu’nun kadınları
Ekim Devrimi sadece Rus kadınlarına değil Doğu kadınlarına da eşitlik getirdi. Çürümüş düzenin en çukur noktasında, peçe ardına mahkum edilmiş Doğu kadınlarının kurtuluşu için az mücadele verilmedi.

Rusya’da büyük Ekim Sosyalist Devrimi olduğunda Kafkaslardan, Orta ve Kuzey Asya’ya kadar uzanan coğrafyada ulusallaşmayı başarmış ya da henüz ulusallaşamamış bir sürü halklar ve topluluklar yaşıyordu. Kafkaslarda ve Kuzey Asya’ya kadar uzanan Kutup bölgesi halklarında anaerkil aile düzeninin etkileri silinmemişti. Rusya’nın Doğusunda kalan bu bölgelerde anaerkil hukuk sisteminin etkilerinin yanısıra islamiyetin etkileri, kadının mal gibi alınıp satılmasında, sosyal yaşamdan izole edilmesinde kendisini gösteriyordu. Merkezi idareye yakın halklar için işçi sınıfının devrimi kadınlara yepyeni özgürlük alanları açarken, merkezi idareden uzak bölgelerde Orta ve Kuzey Asya’da sosyalist devrimin kurulması, inşası ve kadınların devrime dahil olması daha zor gerçekleşti. Geleneklerin, törelerin, dini baskıların ve bunların etkilerinin kırılması ve kadınların özgürleşmesi çok daha uzun ve zorlu bir mücadeleyi gerektirdi.


DEVRİMDEN ÖNCE DOĞU KADINLARININ DURUMU
Özellikle İslam dininin etkisindeki Tacikler, Özbekler, Kırgızlar, Türkmenler, Azeriler gibi onlarca doğu halkında kadınlara yönelik şiddet daha doğdukları anda başlıyordu. Önce babanın sonra kocanın malı sayılıyordu kadınlar. Bu yüzden, birer mal gibi ‘kalym’ denilen başlık parası karşılığında babalarından kocalarına satılıyorlardı ve artık kocanın malı olarak görülen kadın, onun her türlü davranışına da maruz kalıyordu. Örneğin, Azerilerde kız çocuklarına babasının ismi verilerek ‘…’nın malı’ deniliyordu. Kimin kızı olduğu ’Bu kimin malı?’ şeklinde soruluyordu. Özbek ve Türkmen dillerine yerleşmiş atasözlerine de bakıldığında bu halklarda kadına verilen değer anlaşılıyor: ‘Kadın allahın verdiği cezadır,’ ‘Kız çocuğunu beslemektense denize atmalı,’ ‘Kızlar başkaları için beslenir,’ ‘Bir kızı doğmuş gibi üzgün bakıyor,’ ‘Oğlan servettir, kız ise yük,’ ‘Ne tuz tükenir, ne de kız.’ Şeriat kurallarının geçerli olduğu bu halklarda kadınları dövmek, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi, çocuk yaşta evlilik, kilit altında tutmak ve çarşafa sokmak normaldi. Kadınlar herhangi bir sadakatsizlikte bulunursa ya da bundan şüphe edilirse ölüme mahkum ediliyordu.

Kocaları öldükten sonra bile ya kocanın ailesine kalıyor ve kayınbiradere miras kalıyordu, ya da kendi ailesi tarafından zorla geri getirilerek dövülüyor, zorla evlendiriliyor veya katlediliyordu. Kadın, toplum gözünde ‘kirli’ olarak görülüyordu. Bir yandan ‘kısır’ olanlar aşağılanırken, diğer yandan regl olanlar veya çocuk doğuranlar ‘kirli’ydi. İkisi de kadınların aşağılanması için birer sebepti. Örneğin, Gürcistan’daki bir dağ topluluğunda hamile kadın doğum öncesinde kar kış demeden küçük karanlık bir kulübeye kapatılır, orada tek başına doğurur ve iki hafta bebeğiyle bu kulübeden dışarı çıkamazdı. Yemeği ona tavandan açılmış bir delikten atılır, kimse yanına yaklaşmazdı. Ardından, kendi başına temizlendikten sonra insanlar arasına çıkabilirdi. Bu halklarda kadınlar genel olarak örtünmek zorundaydı, ama Özbekistan ve Tacikistan’da ‘parança' adı verilen çarşafın yanında ayrıca yüzlerine at kılınadan örülmüş ‘çadra’ adı verilen kara bir peçe takmak zorundalardı. Bu peçe ile bırakın görmeyi nefes almaları bile zorlaşıyordu. Çıkarmaları ise ölüm sebebi olabiliyordu.



Doğu’da sosyal konumlarından dolayı devrimden yıllar sonra haberdar olan kadınların yanı sıra devrim mücadelesinde erkeklerle birlikte savaşan kadınlar da vardı. Bunlardan birini, Kazak kadını Alma’yı A. Muchrat “Çöl masalları” isimli kitabında anlatır:
Uyumayı ve yemek yemeyi unutmuştuk. Masada otururken, hatta dayandığımız duvarda uyuyup kalıyorduk. Kadın ve erkek olarak bizler her dakika savaşmaya hazırdık ve savaşıyorduk da. Sonbaharın ıslak akşamlarında dik dağ yollarına düşmanlarımızı bulmak için tırmanıyorduk. Kadınlar erkekler gibi savaşıyordu. Çatışmanın sıcağında yaşamlarını esirgemiyorlardı. Ülkemizi düşmanlardan böyle temizledik.
Günün birinde kadınlara önemli ve tehlikeli bir görev verildi. Hiçbiri görevden kaçmıyor ve kendi yaşamını düşünmüyordu. Mücadele isteğiyle doluyduk ve ne için, kimin için mücadele ettiğimizi, niçin öldüğümüzü biliyorduk. Aramızdaki kadınlardan biri dilenci kılığına girerek düşman liderinin saklandığı tarafa bilgi toplamak için gitti. Ancak düşmanın eline düşen kadın yoldaşımız kötü muameleye uğradı ve öldürüldü. Ertesi gün parçalanmış cesedini bulduk. Peki ne oldu? Daha o gün başka bir kadın gözünü kırpmadan görevi tamamlamak için yola koyuldu. Ve görevini başarıyla yerine getirdi



DOĞU KADINLARI İÇİN YENİ YASALAR
1921’de Yakın Doğu İçin Komünist Kadınları Konferansı’nda Doğu’nun emekçi kadınları arasındaki çalışmanın geliştirilememesinde yerel partileri sorumlu tutuyor, kadınları aydınlatma ve örgütlemeye yeterince önem verilmediği eleştiriliyordu. Partilerin geleneklerin etkisi altında kalarak eşlerini ve kadın akrabalarını toplantılara getirmeyip evde bıraktıkları dile getiriliyor ve lafta değil gerçek bir çalışma yürütülmesi için parti disiplini özel bir çağrıda bulunuyordu. Aynı zamanda, yerel günlük basında ‘işçi kadın sayfası’ açılması ve parti okullarına yüzde 10-20 oranında bir yerin kadınlara ayrılması öngörülüyordu.

1922 yılında Bakü’de yapılan Transkafkasya’nın Emekçi Kadınlarının 1. Kongresi’ne 12 Kafkas halkı temsilen 262 delege katılmıştı. ‘Çokkarılığın yasayla yasaklanması, genç kızların belli bir yaşa kadar evlenmesini yasaklayan bir kanun hazırlanması, evlilikte başlık parasına karşı bir yasa,’ kadınların talepleriydi. Başkır, Kırgız, Azerbaycan ve diğer bazı uluslar kararnamelerle zorla evlendirme, evlenmek için kadınları kaçırma, çocuk yaştakilerin evlendirilmesi, çok eşliliği suç saymış ve ceza hükümleri koymuştu. 1924’te Kadın Kolları yapılan çalışmaları değerlendirirken, ‘Doğu kadınları arasındaki çalışma tüm Parti aygıtının çalışması olarak tanındığında ve Kadın Kolları basının ve özel haberlerin yardımıyla Partisiz köylü konferanslarında Doğu’nun erkek nüfusu arasında yeterince kapsamlı ajitasyon geliştirmeyi başarabilirse,’ çalışmanın başarıya götürecekleceğini açıklamıştı.

Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi’nin 1926’da düzenlediği uluslararası dayanışma toplantısında Jenotyel Başkanı Artyuşina’nın sunduğu rapora göre Doğu’da en iyi sonuçlar veren şeyin, sayısı hala artan kadın kulüpleri ve kadınların yaşamlarına uygun hale getirilmiş delege toplantılarının olduğu aktarılıyordu. Daha evlerinden çıkmaları bile zor olan kadınların delege olarak seçiliyor ve bölgelerinde görev alıyorlardı. Artık kadınlar en uzak bölgelerden bile konferanslara gelip görüşlerini, şikayet ve önerilerini topluluk önünde sunabiliyorlardı.

Bundan sonraki asıl sorun, bölgedeki feodal sistemin parçalanması ve yok edilmesi, şeriat yasalarının ve gerici törelerin fiiliyatta varlığına son verilmesiydi.



DOĞU KADINLARI MÜCADELEDE OLMAZSA OLMAZ!
Daha çok yerli kadın kadrolarının yetiştirilmesi ve en uçtaki köylerde bile çalışma yürütmeleri gerekiyordu. Artyuşina Merkez Komitesi’ne sunduğu raporda en acil görevlerden birinin de yerli kadınlar arasından yönetici kadroların yetiştirilmesi olduğunu söylüyor bunu şu sözlerle açıklıyordu; “Çünkü fonksiyenerlerimiz orada yabancıysa, dili ve yerel koşulları bilmiyorsa çalışmamızda asla tatmin edici sonuçlar elde edemeyiz.”

Fiiliyatta her geri kalmışlık sömürünün devam etmesiyle kendini gösteriyordu. 30’lu yıllara gelindiğinde bile hala paralı evlilik, çocuk yaşta evlendirme gibi gerici gelenekleri sürdüren topluluklar vardı. En uçtaki köylerde bile çalışma yürütmeleri bu sebeple çok önemliydi.

Aciliyetle yapılan yasaların anlaşılması ve uygulanması kolay olmadı. Yasalar uzun süre kağıt üzerinde kaldı. Türkmenistan kadın örgütü Shenotdjel’e yapılan bir başvuruda şunlar deniyordu: “Dört aydır dul olduğum için ikinci kez evlenmek istiyorum. Çünkü her erkeğin evinde bir kadına ihtiyacı vardır. Ancak kendi bölgemde bu evliliği yapamıyorum. Bölgemde bir kadın için 50 deve isteniyor. Benim buna gücüm yok. Bu nedenle Shenotjel’in kadın bölümüne başvurarak, şayet durumumu uygun görüyorsanız, bana bir kadın göndermenizi rica ediyorum. İmza: Mohammed Kuli Ascherow. Türkmenistan Komünist Partisi üyesi”

Shenotdjel’e yapılan başka bir başvuruda bir kadın şunları yazıyordu:
(...) On üç yaşımdayken başlık parası ödeyen birisi beni aldı. Bu adam, kısa zamanda ikinci ve üçüncü eş aldı. Biz üç kadın anlaşamadık. Annem ve babam öldüğü için amcama geri döndüm. Bir gün amcam geldi ve beni komşu köydeki birine 8 bin Sovyet Rubeline sattığını bildirdi. Bir ay sonra bu adam geldi ve beni götürdü. Adam büyük bir toprak ağasıydı. 150 koyunu, inekleri ve atları vardı. Dört ay dayanabildim ve geri dönmek istedim. Döndüm. Adam, benden başlık parasını geri istiyor. Başlık parasını amcam aldığı için geri ödeyemiyorum. Tek çözümüm ya bu borcu ödeyecek bir başka adam bulmam ya da kadın örgütünün borcu üstlenmesi. Hakarete uğrayan kadınlar adına bana yardım etmenizi ve beni bu borçtan kurtarmanızı istiyorum.

Sosyalist devrim kadın ve erkeğin yasalar önünde hukuksal eşitliğini sağlamıştı. Ancak Doğu’nun geri toplumlarında gerçek eşitliğin sağlanması için sosyalist sanayi devriminin başarıya ulaşması, kitlesel okuryazarlık seferberliği ve başta Rus kadın örgütü başta olmak üzere kadın örgütlerinin kelle koltukta gerici anlayış ve törelerle mücadele etmesi gerekti.


Doğulu kadınlar Moskova’da


KIZKARDEŞLİK KÖPRÜLERİ KURULUYOR, DOĞU KADINI UYANIYOR
Rus kadını tarihsel gelişim aşamalarından ve Rus toplumu mentalitesinden dolayı, sosyalist devrimde yerini almakta zorlanmadı. Doğu’da izlenen yol ise radikal oldu. Zira Doğu kadını çalışsa bile sosyal yaşamdan soyutlanmıştı. Sosyal yaşamda yer almak tek başına erkeğin hakkıydı. Müslüman bölgelerde şeriat yasalarının yerini icazet almıştı ve Doğu’da kadın devrime rağmen kapalı kapılar arkasındaydı. Gelenek ve göreneklerin etkisi çok fazlaydı. SSCB yasaları tüm üye devlet ve bölgeler için geçerliydi. Ancak devlet ve özerk bölgelerin gelişmişlik aşaması çok farklıydı.

Kadınlar arasında aydınlanma girişimleri başlatıldı. Yerli kadınlar halen sosyal alanlara çıkamıyor ya da politika yapamıyordu. İlk alanlara çıkanlar yaşlı kadınlar oldu. Genç kadınlar çok sonra politik ve sosyal yaşamda yerlerini alabildiler.

Bölgelerde kadın kulüpleri, kadın örgütleri kuruldu. Örneğin Bakü’de Özgür Türk Kadınları Kültür Sarayı kuruldu ve bütün köylerde, şehirlerde kadın kulüpleri yaygınlaştırıldı. Bu özel örgütlerin görevi ilk başta hukuksal alanda kadınları aydınlatmak oldu. Sağlık ve eğitim danışmanlığının yanı sıra ikinci aşamada kadınlara okuma yazma öğretildi. Son aşamada kadınlara meslek eğitimi verilerek, kalifeyeli işlerde çalışmaları teşvik edildi.

Gazeteci Fannina W. Halle, kitabında tanık olduğu bir olayı şöyle anlatıyor: 

Taşkent’de gördüğüm bir manzarayı hiç unutamıyorum. Örtülerinden tanınmayan, genç olduğunu tahmin ettiğim bir kadın, kadın kulübü önünde duruyor. Elini kapıya uzatmadan önce sağını, solunu kontrol ediyor. Korkarak elini kapıya uzatıyor. Kuşkusuz evde kocası, kaynanası, komşuları ne diyecek diye düşünüyor. Sonunda eli kapının kolunu buluyor. Elinin titrediğini görüyorum... Korku ve endişeyle kendi içinde mücadele eden bir Doğu kadını görüyorum. Kulüp kapısının kolunu kararlılıkla açtığında önünde daha iyi bir geleceğin durduğunu biliyor.


Mart 1931'de Doğulu kadınlar bir sınıfta okuma-yazma öğreniyor.

Orta Asya’da 1924 yılında 5 bin Doğulu kadın sosyalist devrimin yanında çalışmaya başladı. Bir sene sonra bu rakam 15 bindi. Doğu’nun kadınına en büyük yardım Rus kadınlarından geldi. Birçok Rus komünist kadın, çarşaf giyerek Doğu’nun kadınlarına yardıma gitti. Doğu’nun kadınları çarşaftan kurtulsun diye çarşaf giyerek Doğunun kadınlarına yardıma giden Rus komünist kadınlarının bir kısmı gerici çatışmalarda öldürüldü.
Ekim Sosyalist Devriminden önce Doğu’da hakim olan anlayış “Dünya erkeğin evidir. Ev ise kadının dünyasıdır” idi. Ekim Sosyalist Devriminden on yıllar sonra dünya, Doğu kadının da evi oldu. Halen göçebe ya da feodal sistemde yaşayan halklara ileri bir toplumun, sosyalizmin gelişim yolunu açan Ekim Sosyalist Devrimiyle Doğu’nun kadını uyandı ve kendini binlerce yıllık kölelikten kurtardı.

İlgili haberler
Keramet nikahta değil 1917’de

Tam bir yüzyıl önce Osmanlı’da nikah ve aile ile ilgili ilk hukuki düzenlemeler hayata geçirilirken,...

Sosyalizmi kurmak Adem’den değil, Havva’dan başlad...

Devrimden önce çalışan kadınlar sadece evlerde hizmetçi ya da çiftliklerde işçiyken, sağlanan eğitim...

Ekim devrimi ve kadınlar (1)

Kadınlar kendi konumlarını kökten değiştiren sosyalizme giden yolda nasıl mücadele etti? Neler yaptı...

Ekim Devrimi ve Kadınlar (2)

Bolşevik Parti’nin kadının kurtuluşu politikasından; üretim, politika, eğitim, sağlık alanlarına kad...

Sovyetlerde eşitlik için adım adım...

Yasal düzenlemelerden, fiili eşitlik için atılan somut adımlara, eğitimden politikaya, kadınların to...

İşçi kadınların ‘kendi’ gazetesi: Rabotnitsa

Lafta değil yani, bir devrimin öncüsü olan kadınlar aslında cefasını da en çok çekenlermiş, doğusund...

Yardım değil hak: Sovyetlerde eğitim ve sağlık

Sovyetlerde eğitim ve sağlık nasıl parasız bir kamu hizmeti haline geldi? Bu değişimler kadınların y...

Kapitalizmin baş belası bir kadın: Nadya Krupskaya

Leningrad’da Rusya’nın en eski çikolata fabrikalarından biri: Krupskaya Şekerlemeleri. Bize çikolata...

Sovyetlerde işçi sağlığı ve iş güvenliği: Çalışırk...

Ne yani çalışma yaşamı insan hayatı merkezli inşa edilemez mi? Burada kadın ve çocuklar ayrıca gözet...

Kızıl Ekim Fabrikası örneği ile Sovyetlerde kadın...

Sovyetlerde kadınların durumu, kadınların devlet idaresine, kamusal, ekonomik ve kültürel hayata akt...