SİBAŞ işçilerinden çağrı: Korkmayın, örgütlenin!
Sendikalaştıkları için işten atılan SİBAŞ işçilerinin evine misafir olduk. Gelin mücadelelerini, yaşadıklarını kendilerinden dinleyelim...

Aydın’ın Söke ilçesinde bulunan SİBAŞ Gıda fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin çoğunluğunun oturduğu Söke Akçakonak Mahallesine vardığımızda akşam saatleriydi. Önceden haberleştiğimiz Dilan ve Muhammet çiftinin evine misafir olduk. Dilan da, Muhammet de işten atılan SİBAŞ işçilerinden. O gün Evrensel gazetesinde SİBAŞ işçilerinin haberleri çıkmıştı. Evrensel’den “Bizim gazete” diye söz eden işçiler, o gün toplu olarak gelen gazeteyi arkadaşlarına ulaştırdıklarını anlattı.
Dilan’a, Ekmek ve Gül adına kadın işçilerle buluşmak istediğimizi söyledik. Hemen kadınları aradı, yarım saate durumu müsait olan kadın işçiler yanımızdaydı. Kendilerini, mücadelelerini anlatmak, paylaşmak heyecanı ile sorularımızı yanıtladılar.

Sendikalaşmadan önce çalışma koşullarınız nasıldı? Evde ve işte yaşadığınız zorluklar nelerdi?

Elif: Çocukluktan beri bu fabrikadayım. Çocukken biber sapı çıkarıyorduk. Biberin acısından ellerimiz kollarımız yanıyordu. Bize bir tek eldiven bile vermiyorlardı. İnsan yerine koymuyorlardı. (Çocuk oldukları için kendilerine işçi yerine ‘amele’ dendiğini, hiçbir haklarının tanınmadığını, hor görüldüklerini belirterek) Yukarıdaki tuvaletlere gitmemize bile izin vermiyorlardı. Sigortalı olduktan sonra da çalışma koşulları pek değişmedi. Şefler başımızdaydı. Sürekli ‘daha hızlı’ diyorlar. Yaşım 17, işi bilmiyordum. ‘Performans eksikliği’ diye odaya çağırıp tutanak imzalattırıyorlardı. İnsan içinde azarlıyorlardı. Makine ne kadar hızlıysa insanlar da o kadar hızlı olmak zorundaydı. Bazen konserve şişeleri patlıyordu, sıkıştığı için. Bize gelecek zarar kimsenin umurunda değildi. Tek düşündükleri üretimin fazla olmasıydı. Üretim sorumlusunun başımızda beklemesi zaten ayrı bir psikolojik baskı. İki yıl öncesine kadar ancak molaya yakın saatlerde tuvalete gidebiliyorduk. Sonra da tuvalet kapısına kamera koydular, kaç kez gittiğimize ve kaç dakika durduğumuza bakıyorlardı.
Evde abimler de olduğu için annem 4 çocuğa bakmak zorundaydı; 2 benim, 2 abimin... Benim çocuk daha 6 aylıktı, bu yüzden annem zorlanıyordu. İşten gelince saat 10’a kadar evi toparlıyordum. Çocuklarla ilgilenip ertesi güne yemek yapıyordum. Hayvanlarımız vardı, bir de onlara bakıyordum. Çocuklarımla ve evle ilgilenebilmek için, sonra hep gece vardiyasında çalışmaya başladım. Sabah çocuklarıma bakmak için mesaiye kalmak istemiyordum. 3 yıldır çocuk parası almıyordum. Gidip söylediğimde ‘yatıyor’ deyip gönderiyorlardı. (Elif, 29 yaşında, iki çocuğu var. 2006’da girdiği SİBAŞ’tan 3 yıl sonra ayrılmış. Boşandıktan sonra 2015’te yeniden girmiş.)


Dilek: Vardiyalar kendi kafalarına göreydi. Hangi bölümde iş fazlaysa o bölümde vardiya oluyordu. Bir haftalık işi vardiya ile daha kısa sürede bitirtiyorlardı. Sipariş alındığı zaman ürün çoksa hemen o anda vardiya oluyordu. Sabah 8 işbaşı, saat 10’da 15 dakika çay molası, 12.00-12.30 arası öğle yemeği, 14.30’da 15 dakika çay molası, sonrası 20.00’ye kadar hiç mola yok. Dışarıdan bakıldığında koşullar çok iyi gibi görünüyordu. Ne kadar ürün çıkarırsak ertesi gün ürün sayısı fazlalaşıyordu. Bugün 7 bin tane üretim yapıyorduk, ertesi gün 7200 istiyorlardı. Sabit bir sayı yoktu. Ailemle yaşadığım için evde pek fazla zorluk yaşamadım. Daha çok işyerinde zorlanıyordum. (Dilek, 22 yaşında, 4 yıldır evli ve 2,5 yaşında bir çocuğu var. Sendikalaştıkları için eşiyle birlikte işten çıkarılmış. )

Fadime: Çalışma koşulları çok zordu. Ben akşam 8’e kadar fabrikada duruyor, makineleri temizliyordum. Sürekli eğilmekten bel fıtığı oldum. Ameliyat olduktan sonra engelliyim diye horlanıyor, daha çok eziliyordum. Her işçi her işi bilmek zorundaydı. Biber bölümünde iş az ise, o gün iş çok olan bölümlere kaydırma yapılıyordu. Sabit bir işimiz yoktu. İşten döndüğümde de ev işlerini yapıyor, çocuklarımla ilgileniyordum. Kendime hiç zaman ayıramıyordum. (Fadime, 44 yaşında. Evli, dört çocuğu var. 1997’de işe girmiş, 11 yıl taşeronda sigortasız çalışmış, son 10 yıldır sigortalı.)

Dilan: Fabrikada erkeklere kimse zorla iş yaptırmıyor. Ama kadınlara her türlü baskıyı yapıyorlar. Zaten fabrikada kadın işçi daha fazla. Asgari ücret alıyoruz. Pazar günü kart bastırmıyorlardı, parayı elden veriyorlardı.
Sabah işe giderken çocukları kayınvalideme bırakıp akşam alıyordum. İşten gelince de ev işleri ve çocuklarla uğraşıyordum. (Dilan, 25 yaşında. Eşiyle birlikte çalışıyordu, ikisi de işten çıkarıldı. İki çocukları var.)

Meral: Kayınvalidemle beraber kaldığım için evde çok zorluk yaşamadım. Geldiğimde kayınvalidem yemeği yapmış, bana bir iş bırakmamış oluyordu. (Meral, 27 yaşında, evli ve iki çocuklu. 9 yıldır çalışıyordu, eşiyle birlikte işten atıldı.)

Neden örgütlendiniz? Ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Aileler, çevreniz bu süreçte nasıl tavır aldı?

Elif: Faturalar, ev ihtiyaçları, çocukların okul masrafları yetişmiyordu. Emeğimin karşılığını alabilmek için sendikaya üye oldum. Sendikalaştıktan sonra ayrı ayrı dört grup işten çıkardılar. Ben fabrikada astım bronşit hastalığına yakalandığım için annem çok üzülüyordu. Sendikalaştım, işten çıkarıldım, annem hep arkamda oldu, beni destekledi.

Dilek: İnsanca muamele görüp, insanca çalışma koşullarında yaşamak için örgütlendim.

Fadime: Hem arkadaşlarıma destek olmak için hem de çok ağır koşullarda çalışıp sağlığımı daha fazla kaybetmemek için. Sendikalaşma Akçakonak’ta başladığı için patron fabrikada hiçbir Akçakonaklının kalmayacağını söyleyip insanları tehdit ediyordu. Çıkarıldığımdan haberim bile yoktu. Sabah işe gittim, kartımı bastım, geçiş izni verilmedi. Güvenlik işten atıldığımızı söyledi. Eşyalarımızı almaya bile güvenlik ile gittik.

Dilan: İnsan gibi muamele görmek için örgütlendim. Konuşma hakkımız olsun istedik. Kadın olduğumuz için sürekli aşağılanmak istemiyoruz.

Meral: Çok fazla baskı uygulandığı için insanlar çıkış yolu arıyordu. Sendikaya üye olduktan sonra 8 kişi işten çıkarıldık. İnsanları örgütlediğimizi duyan birisi bizi açığa vermiş. Geceleri evleri geziyor, işçileri bilgilendirmeye çalışıyorduk. Köydeki işçilerin bazıları destek verirken, bazıları bizlere ‘Daha ne istiyorsunuz? Bunca insan sizin yüzünüzden işten çıkarıldı. En azından elinize 3-5 kuruş para geçiyordu’ diyor. Bizi işten çıkardılar diye kazandık zannetmesinler, onlar işçi çıkardıkça biz daha çok hırslanıp güçleniyoruz.

Hep birlikte yaşadığınız bu süreç yaşamınızı, birbirinizle ilişkilerinizi nasıl etkiledi?

Dilek: Sendikalı olmayan işçiler bizden uzak durdular. Ama sendikalaştığımız insanlarla aramızdaki bağ güçlendi. Dostluklar kazandık. Aynı işyerinde çalışmamıza rağmen birbirimizi tanımıyorduk, birbirimize kenetlendik.

***
Elif, Dilek, Fadime, Dilan ve Meral’in benzer zorlukları yaşayan ve ama sendikalaşmaktan çekinen başka fabrikalardaki kadın işçilere çağrısı ortak: “Korkmayın, pes etmeyin! Yaşamın her alanında var olduğunuzu herkese göstermekten çekinmeyin. Birbirinize destek olun; başarı, mutluluk, huzur ancak birlik olduğunuzda geliyor.”


İlgili haberler
Başbakan ‘Sendikalaşmaktan korkmayın’ mı dedi?

Başbakan Binali Yıldırım’ın, daha geçtiğimiz günlerde “Sendikalaşmaktan korkmayın...” çağrısı yaptı....

Sigortalı çalışmak güvence, sendikalı çalışmak X l...

Özlem Akdağ, taşeron işçi. Geçen yıl sendikalaştıkları için işten atılan Özlem işe geri sendikalı ol...

SİBAŞ işçileri: Önceden 1 Mayıs bize tatil demekti

Sendikalaşmak isteyince işten atılan çoğu kadın 48 SİBAŞ işçisi 1 Mayıs’a hazırlanıyor. Sendikalı ol...